Paylaş
Ve ben yutkundum.
Ben de koklarım sevdiklerimin kıyafetlerini, hepimiz yaparız.
Hele onlar kaybettiğimiz insanlarsa...
O kıyafetleri yıkamaya, atmaya kıyamayız.
Annesinin, Madımak katliamında kaybettiği çocuklarının kıyafetlerini çıkarıp, öpüp kokladığını anlattı.
“Offff” dedim içimden “Ne çok acı var!”
Menekşe Kaya, 18 yaşında çok tatlı genç bir kız.
Acının içine doğduğunu söylerken bile, bunu kendi gerçeği olarak anlatıyor, kimseden merhamet filan dilendiği yok.
Bu yıl üniversiteye başladı, üstelik Sivas’ta, “İstediğim bölümdü. Eyleme değil, okumaya geldim” diyecek kadar da kendine güvenli.
Soner Yalçın’ın “Menekşe’den Önce” belgeselinin Menekşe’si o...
Annesinin gurur duyduğu kadar var.
Yolu açık olsun.
Unutmayın, belgesel yarın başlıyor, gidin izleyin; bu güzel toprakların aynı zamanda ne kadar vahşi ve hoyrat olabildiğini de görün...
Adını taşıyan belgesel yarın gösterime giriyor. Ne hissediyorsun?
-Karışık duygular içindeyim. Belgesele konu olan Madımak katliamı, tanıma fırsatı bile bulamadığım ablam ve abimin ölümüne sebep oldu. Ne hissedebilirim? İsyan, öfke, üzüntü... Ve suçlular hâlâ serbest. Hepimiz için bir utanç bu, tarihimizde kara kare, korkunç bir insanlık suçu. Ama bir taraftan da sevinçliyim. Çok sevinçli. Madımak olayını bilmeyen birçok insan, bu belgesel sayesinde öğrenecek. Çünkü benim yaşıtlarımın, ne yazık ki pek azı biliyor. “Madımak katliamı” diyorsun, öylece suratına bakıyorlar. Çok isteyerek, çok inanarak o belgesel de yer aldım.
Kardeşlerinin hayatını kaybettiği şehirde üniversite okuyorsun. Bu sende nasıl bir his uyandırıyor?
-Puanımın diğer yettiği yerler iki yıllıktı, bense dört yıllık bir bölümde okumak istiyordum. Böyle denk geldi. Sivas’ta okuma kararı alınca, ailem ve çevrem başta çok tepki gösterdi: “Orada nasıl okuyacaksın? Ne işin var senin o şehirde?” Onlara hak da vermiyor değilim, sonuçta başlarından korkunç bir şey geçmiş. Ama bu da benim hayatım. Okul da, zaten şehrin dışında ve çok iyi bir üniversite. Ama okulum bittikten sonra Sivas’ta yaşamayı düşünmüyorum.
Sence belgesele neden senin adını verdiler?
-Madımak’ta 33 şehit var. Bütün aileler tarifsiz acılar çektiler. Fakat ölenlerin içinde en küçükleri ablam ve abimdi. Hikâyemiz, belgeseli yapanların ilgisini çekmiş olmalı. Ailemin yaşadığı maddi ve manevi zorluklar. Kaybedilen iki evlattan sonra benim dünyaya gelmem. Ablamın isminin bana verilmesi. Annemle babamın ayrılması. Annemin beni tek başına yetiştirmek zorunda kalması...
Belgeseli izleyince sen ne hissettin?
-Kanım dondu! O an, ordaymışım ve her şeyi birebir yaşamışım gibi hissettim. Bence herkes öyle hissedecek.
Sen kendini bildin bileli hayatında Madımak vardı, değil mi?
-Evet. Çünkü ben acının içine doğdum. Annemin karnında bile bu sıkıntıları yaşadım. Bu olay hep bizimleydi, çünkü unutulacak bir şey değil.
Bu, sana taşıması “ağır” bir yük gibi gelmiyor mu?
-Bu, benim gerçeğim. Değiştirmemem. Kabul ediyorum. Ama evet, ağır. Bir yanım hep hüzünlü ve üzgün, hayatı elinden alınmış iki çocuktan ve onlarca insandan söz ediyoruz. Nasıl duyarsız kalınabilir ki? Tabii ki ablamı ve abimi tanımak isterdim. Tanımadan özlüyorum onları. Ben daha evvel doğmuş olsaydım, belki ben de orada, onlarla birlikte olacaktım ve aynı kaderi paylaşacaktım...
Sen bu olayı ne zaman öğrendin? Kaç yaşındaydın...
-Diyorum ya, içine doğdum. Küçükken annem, abim ve ablamın mezarına giderken beni götürmezdi. Komşulara, akrabalara bırakırdı. Zaman geçtikçe götürmeye başladı. Bir de zaten evin her tarafında resimleri var. İlla ki soruyorsun. “Bu kim? Kaç yaşında? Benim neyim oluyor? Neden yoklar? Nerdeler?” Gerçi onlar hep bizimleydi, bizim hayatımızın içindeydi. Ve ben, belli bir yaştan sonra hikâyelerini dinlemeye başladım. Şu an hayatta olmasalar da benim parçam onlar...
Ablanın ismini taşımak sana ne hissettiriyor?
-Bunu bana hep soruyorlar, “Üzülmüyor musun?” diye. Tam tersine gurur duyuyorum ablamın adını taşıdığım için. Bir parçası da bende yaşıyor, bunun nesi kötü? Annem için de böyledir, hep 3 çocuğu olduğunu düşünür. “Öldüler” fiilini hiç kullanmaz. Ben de kullanmıyorum, çünkü konduramıyorum. Çok gerekliyse şöyle diyorum, “Abim ve ablam, Hak’ka yürüdüler”...
Eşyaları, kıyafetleri sen küçükken duruyor muydu?
-Hâlâ duruyor. Annem onları her sene çıkarır. Bakar, sever, okşar, koklar. Hâlâ yıkamamıştır bazılarını. Ablamın otelde giydiği kıyafet, hâlâ ablam ablam kokar. Annem ne atabiliyor ne başkasına verebiliyor. Ben onu anlıyorum...
YAŞITLARIM BİLMİYOR ONLAR DA İZLEMELİ
Sence “Menekşe’den Önce” belgeselini insanlar neden izlemeli?
-Bizler gerçekten her şeyi unutuyoruz. Hafızamız yok.
Ama öyle korkunç olaylar yaşandı ki bu topraklarda, unutulma-malı. Ve ders alınmalı. Çevremde Madımak’ı bilmeyen ya da bilip duyarsız kalan o kadar insan var ki. Yaşıtlarım da bilmiyor. En azından bu belgeseli izlesinler, öğrensinler...
MÜZE OLMALIYDI
Olayın yaşandığı otelin önünden geçtin mi?
-Geçtim. Bu sene mecburen. Otellik hali kalmamış. “Bilim ve Kültür Merkezi” yapılmış. Bu da ayrı bir komedi tabii. Orada insanları canlı canlı yaktılar! Bilimle, kültürle ne alakası var... Bir ara da lokanta olmuş, o da sinir bozucu. İnsanların öldüğü yerde et, döner yiyorsun. Nasıl bir midedir anlamak mümkün değil. Ben müze olmasını tercih ederdim. Yapılmaması canımı sıkıyor. Gerçi bu ülkede canımı sıkan daha çok şey var...
ANNEM HER ŞEYİM
Sen hep annenle birlikte yaşadın, birbirinize ne kadar bağlısınız?
-Çoook. Bir elmanın iki yarısı gibiyiz. Annem, benim ablam, kardeşim, arkadaşım, her şeyim. Annemle çok gurur duyuyorum.
Baban?
-Birkaç ayda bir konuşuyoruz. Fakat babama, sanki ben büyükmüşüm gibi, “Baba, arada ara beni!” filan demem gerekiyor. Kızı olmama rağmen onda böyle bir duygu yok. Yargılamak istemiyorum, ama babam annemden ayrıldı, benden değil. İnsanın evladından ayrılabilmesi mümkün değil. Ama görüşmek için benim zorlamam gerekiyor. Babam, nasıl desem, biraz sorumsuz. Her zaman istediğimiz babalara sahip olamıyoruz.
Paylaş