Sizi tanıyalım...
Ben Bahar Atvar. Uzman pedagogum. İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü mezunuyum. 11 senedir kurucusu olduğum merkezde çocuklar ve aileleriyle çalışıyorum. Bodrum’da yaşıyorum. Yarı zamanlı İstanbul ve İzmir’de çalışmalarım sürüyor.
Çocuklar için ‘Duygu Dünyası’ isimli ilginç bir kutu geliştirdiniz. 2-6 yaş, 6-10 yaş ve 10-13 yaş... Bu oyunları geliştirirken amacınız neydi?
Yaşamın günlük koşturmaları içinde yapılması gerekenlere odaklanırken sevdiklerimizin ve kendimizin neler hissettiğini fark edemez olduk. Duygularımızı kaybettik. Oysa onlar içimizde bir yerde, bize kendimizle ilgili bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Çocuklarımızın gözüne bakıp ne hissettiklerini anlamaya sabrımız kalmadı. Ağlayan birini gördüğümüzde dinlemeye, yanında kalıp “Ben buradayım!” demeye takatimiz kalmadı. Oysa duygular ifade edildikçe kalpler açılır. İletişimin sağlıklı yolu da budur. İşte bu kutu oyunları bu işe yarıyor: Çocukların duygularını ifade etmesine, aynı şekilde anne-babaların da...
Bir çocuğun duygusunu ifade edememesi neye yol açıyor?
Duygusunu ya içine bastırıp hissizleşme hali, kalabalıklar içinde tek başına olma hali ya da duygularını, öfkesini, üzüntüsünü yıkıcı bir şekilde dışa vurma hali...
Siz bu kutu oyunlarıyla çocuklara ve ailelere neyi öğretmeye çalışıyorsunuz?
GOOGLE’a ‘Havan’dan’ yazın, direkt 5 yıldız çıkıyor.
Boru yani değil, yemekler gerçekten nefis. Ben İstanbul Reşitpaşa’daki ilk Havan’dan’ı keşfedememişim ama Bodrum’dakine abone oldum.
Modern bir esnaf lokantası orası. Ev yemekleri yapıyorlar, seçiyorsunuz, masanıza geliyor. Tek farkı, yemekler gelince masanızda derin bir sessizlik oluyor. Direkt yemeklere gömülüyorsunuz, o kadar lezzetli. Avokadolu cacık, kaburgalı kuru fasulye, fesleğenli humus, Boşnak mantısı, kaburga burger... Farklı baharatlar, kurumeyveler ve kuruyemişler kullanıyorlar yemeklerde.
Ve yaratıcısı bir kadın: Ekin Uzunyol Çağlar.
Yemekleri de bizzat hâlâ o pişiriyor, hatta servis ettiği de oluyor. Yani lokantayı açmış ve başkalarına emanet etmiş değil, bizzat işinin başında duruyor. Böyle başarılı kadın girişimcilerin artması dileğiyle...
- Senin hikâyen nasıl başladı?
Ben Boşnak bir aileden geliyorum. Bizim için yemek hayatta en önem verdiğimiz şeylerden biri. Hem yapmasını hem yemesini severiz. Benim bütün çocukluğum yemek kültürünü öğrenmekle geçti. Annemi, anneannemi, babaannemi, halamı, teyzelerimi mutfağında meraklı gözlerle mutfakta izleyerek... Bazı günler onlarla mantı hamurunu kapattım, bazı günler Boşnak böreği yaparlarken onlara yardım ettim. En mutlu olduğum günlerdi.
Önümüzdeki dönemde sık sık duyacağımız kavramlardan biri, ‘sosyal girişimcilik’...
Artık ‘inovatif’ ve ‘fark yaratan’ yeni fikirlerin toplumsal faydaya dönüşmesine ihtiyaç var. Toplumsal fayda sağlamanın en etkili yöntemlerinden biri de sosyal girişimcilik. Önemli olan, yaratılan sosyal etkinin sürdürülebilir olması. Sosyal girişimciler de bunun peşindeler. Tıpkı ‘Accelarate2030 Türkiye’ finalistleri gibi. Onlarınki ‘sürdürülebilir kalkınma hedefleri’ne katkıda bulunacak girişimcilik projeleri...
Tanışınca aklım uçtu. Pırıl pırıl gençler. Hepsi birbirinden faydalı projeler geliştirmişler. Neler mi yapıyorlar? Zeytin çekirdeğinden biyoplastik üretiyorlar. Otizmli çocuklar için teknolojik oyun kartları geliştiriyorlar. Zanaatları tasarımla buluşturup dezavantajlı grupların gelir elde etmesini sağlıyorlar.
Tüm bunlar ‘sosyal girişim’ işte!
Onlar toplumsal fayda peşinde koşuyorlar. Müthiş bir sosyal değişim sağlıyorlar. Sizi zeytin çekirdeğinden biyoplastik üreten Duygu Yılmaz’la tanıştırmıştım. Bugün sırada, yenilebilir böceklerden yüksek kalitede protein üreten bir başka girişimin, Naturansa’nın hikâyesi var. Kurucusu Esra Serbes. Kendisi biyolog ve Amerika’da yaşıyor. Ben Türkiye operasyonuyla ilgilenen Esin Başkaya ve Oğuzkan Akbal’la konuştum.
- HAMİŞ: Bu ekip de ‘Accelerate2030’ programının Türkiye finalini tamamladı. Jürinin en çok puan verdiği ilk dört sosyal girişimden biri oldu. 6 aylık destek programına dahil oldular. Ve ekimde Cenevre’de gerçekleştirilecek finale başvurma şansı elde ettiler. Yolları açık olsun. Tebrik ediyorum.
-
Çocukları, torunları olan, dinç, hayat dolu, sağlıklı bir kadın. 1 Temmuz’da, Adana Atatürk Caddesi’nde karşıdan karşıya geçerken trafik kurallarını hiçe sayan biri tarafından bu hayattan koparıldı.
Göz göre göre vahşi bir şekilde “öldürüldü”.
Dikkatsiz sürücü, Hatice Karacaaslan’a çarptı, onu havaya fırlattı ve kafa üstü yere çakılmasına sebep oldu.
Gözünüzde canlandırabiliyor musunuz?
Hatice Karacaaslan’ın tek hatası, karşıdan karşıya geçmeye çalışması.
O gün eylemler yüzünden yaya geçidi polisler ve TOMA’lar tarafından bloke edilmiş durumda. O da herkes gibi yolun yaya çizgileri olmayan bir yerinden geçmek zorunda kalıyor. Ama son sürat gelen, frene basma zahmetine bile girmeyen biri ona vuruyor!
“Normal”
Bu kadar yıl kalıcı olabilmenin sırrı ne?
- Çalışkanım, seçiciyim. İlk günden beri tüm kalbimle bu işin peşinde ve hizmetindeyim. Bence kalıcı olmanın sırrı, kendini geliştirmekte gizli. İnsan bilir kendi eksiklerini, açıklarını. İşte oraları tamamladıkça, birilerinin sana bir şeyler öğretmesine, ufkunu açmasına izin ve olanak sağladıkça, yenileniyor ve genç kalıyorsun.
YENİ NESLİN GÜÇLÜ İSİMLERİYLE ALBÜM
İyi de 70’lerde de starsın, 80’lerde de, 90’larda da, 2000’lerde de, 2020’lerde de...
- Bence hayattaki her şeyin formülü sahicilikten geçiyor. Samimiyet, sahicilik ve gerçekçilik. 70’lerde star oldum diye hayatımı starlık müessesesine hizmet ederek geçirmedim. Başarılarımın yanında hatalarım da oldu, hayal kırıklıklarım da, küskünlüklerim de... Ama aslolan hep Nükhet’ti, Nükhet Duru değil! Sadece star hayatı yaşamadım, normal bir kadın ve anne oldum. Bence bu sahicilik de geçiyor seyirciye.
Yakında yeni albümün çıkıyor. Efsane Nükhet Duru şarkılarını, yeni neslin güçlü isimleriyle, düet şeklinde yeniden yorumluyorsun...
- Çok heyecanlıyım. Albümde Teoman, Kenan Doğulu, Funda Arar, Sıla, Mabel Matiz, Ata Demirer, Ceyl’an Ertem, Rubato, Evrencan Gündüz, Sena Şener var. Şarkılarımı onlarla paylaşmak büyük mutluluk.
Nasıl sürprizler bekliyor bizi?
Seni tanıyabilir miyiz?
Ben Aslı. Koç Üniversitesi’nde işletme okudum. Ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde Executive MBA yaptım. Yaklaşık 15 sene standart bir beyaz yakalı deneyimi yaşadım: Yani “İyi bir üniversiteden mezun ol! Geleceği parlak bir iş bul! Yüksek lisansını yap! Sabahtan akşama kadar çalış! Hatta sık sık geceleri de çalış!”
Sonra?
2010’da âşık oldum ve evlendim. Çoğumuzun hayal ettiği gibi, “Üç-beş sene gezeriz, sonra çocuk yaparız!” dedim ama hayatın benimle ilgili başka planları varmış. 2012 Ocak ayında bana kronik bir hastalık teşhisi konuldu.
Neydi o hastalık?
Böbrek yetmezliği. Aynı anda sol böbreğimde büyüyen bir kitle olduğu da tespit edildi. Tedaviler, biyopsiler, ameliyatlarla geçen birkaç sene benim hayata bakışımı tamamen değiştirdi. İlk hedefim sağlığıma kavuşmak, sonra da hemen çocuk yapmak haline geldi. Kendimi bildim bileli çocukları çok severdim zaten, hep de anne olmak istedim. 2016’da bir mucize oldu ve oldukça riskli olmasına rağmen kızımı dünyaya getirdim.
Şahane!
Çok açık ki algı değişiyor, kadın futboluna olan ilgi ve bilinirlik artıyor. Kadın futbolu gün geçtikçe gelişiyor. Dünyada şimdiden bir sektör haline geldiği rahatlıkla söylenebilir. Ülkemizde de öyle olacak. Didem gibi sporcular öncüler. Ama tabii birtakım problemler de var. Kadın futbolcular isyanda, “Aynı işi yapıyoruz ama finansal destek, medya ilgisi ve verilen değer açısından ne yazık ki erkeklerle aramızda uçurum var!” diyorlar. Hatta benim izlediğim FIFA Kadınlar Dünya Kupası’nın finalinde Amerikalı kadın futbolcular “Eşit işe eşit ücret!” diye slogan attılar. Zamanla taşlar yerli yerine oturacaktır. Gelin hep birlikte Didem’e kulak verelim...
- Bir süre önce Fransa’da FIFA Kadınlar Dünya Kupası’nın finalini izledik Lyon’da birlikte. Dünyada müthiş rüzgârlar esiyor kadın futboluyla ilgili...
Aynen öyle! Sen de gördün, final maçında stadın atmosferi nefes kesiciydi. Enerji tavanda. Seyirciler cıvıl cıvıldı. Tüm biletler çok önceden tükenmişti. O coşku, heyecan, maç boyu yaptıkları tezahüratlar gerçekten müthişti! Bu son Kadın Dünya Kupası, bence kadın futbolunun gelişimi adına büyük bir adım. Çok açık ki algı değişiyor, kadın futboluna olan ilgi ve bilinirlik artıyor, en önemlisi de cinsiyet eşitsizliğini yok edebilmek adına büyük bir “farkındalık” yaratılıyor. Ülkemizdeki yankıları da iyiydi. Maçlar çok çekişmeli geçti. Bu durum beni ve birçok kadın futbolcuyu çok mutlu etti. Kadın futbolu biz de gün geçtikçe gelişiyor. Dünyada ise şimdiden bir sektör haline geldiği rahatlıkla söylenebilir.
- Kadın futbolunun bilinirliğini arttırmak için neler yapmalı?
Medya bize daha fazla yer vermeli. Maçlarımız yayınlanmalı. Bu sayede kitlelere ulaşmamız daha kolay hale gelecek. Ligimizde mesela, isim sponsorumuz yok! Bu da büyük bir eksik. Ama bunlar, çözülmeyecek problemler değil. Türkiye de kadın futbolunun gelişmekte olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, en kısa zamanda tüm bu eksiklerin giderileceğine hiç şüphem yok. Büyük futbol takımlarının kadın futbol şubelerini açmaları da önemli bir rekabet ve gelişme unsuru olacaktır.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ EN BÜYÜK İSTEĞİMİZ!
- Kadınlar sadece futbol mu oynuyorlar sahada?
Nasıl bir aile?
Mutlu bir aile! Babam öğretmen, annem ev kadını. Benden 6 yaş büyük bir ablam var. Birbirimize çok düşkün bir aileyiz...
Sporcu olmanı desteklediler mi?
Hem de nasıl! Ailemi bu konuda tek geçerim. Babam, antrenmanlar nedeniyle kaçırdığım tüm derslerin tekrarını evde, bana özel derslerle telafi ettirirdi. Oturur benimle çalışırdı. İnanılmaz destek oldular. Benimle de ablamla da hep gurur duydular.
Bugüne kadar elde ettiğin başarılar?
Türkiye Kadınlar Futbol Ligi’nde 9 kere Türkiye Şampiyonluğu yaşadım. 3 kere Kadınlar Şampiyonlar Ligi’nde görev aldım. 2012-13 sezonunda, Konak Belediye Spor Kadın Futbol Takımı’yla Şampiyonlar Ligi’nde son 16 takıma kalan ilk Türk takımı olduk. Ama kararlıyız, daha büyük başarılara da imza atacağız.
Hangisi seni ağlattı peki?
Milli takım formasını ilk giydiğimde 15 yaşındaydım. İnanılmaz duygulandım. Maça çıktığımızda, İstiklal Marşı’mız okunurken birden ağlamaya başladım. Gururdan ve mutluluktan. Müthiş bir gurur milli olmak, ülkeyi temsil etmek. İşin ilginci yanı, ne zaman marşımız okunsa hâlâ gözlerim doluyor.