Siz anladınız: Ben, ilaç, gıda, enerji sektörlerinin yanı sıra bebek beslenmesi ve bağcılık alanlarında faaliyet göstermekte olan Toksöz Grubu’ndan söz ediyorum. Sanovel dersem, Tadelle, Sarelle, Sagra, L’era Fresca, Zumosol ve Pernigotti dersem siz daha iyi anlayacaksınız. İşte tüm grubu oluşturan, sıfırdan bir imparatorluk kuran ve oğullarının tüm hayatını dizayn eden Erol Toksöz, çocukları istediği gibi davranmayınca, 2012’de onları kapının önüne koymuştu. Üstelik kovulduklarını kendisi de söylememişti... Finans müdürüne söyletmişti. İki sene küs kaldılar. Hiç görüşmediler. Sonra, sonra felaket bir şey oldu. Bir gün evdeki aşçı aradı ve çok üzücü bir haber verdi. Babaları vefat etmişti. Üzerinden birkaç yıl geçti, tam her şey yoluna girecekken bu sefer anneyle davalık oldular. Bu hikâye çok ilgimi çekti. İçinde iktidar var, para var, güç var, bir babaya kendini beğendirmeye çalışmak var...Neyse ki bütün süreç tatlıya bağlandı. Sorularıma samimi yanıt veren Ahmet Töksöz’e çok teşekkür ederim. Açıksözlü ve komplekssiz olabildiği için alkışlıyorum.
Fotoğraf: Emre Yunusoğlu
Sizi tanıyalım...
- Ben Ahmet Toksöz. Toksöz Holding Yönetim Kurulu Başkanı’yım...
Önceki kişiliğine nazaran daha sakin, alçakgönüllü, çocuksu bir genç kadın haline geliyor ve bambaşka bir adama âşık oluyor. Gerisini anlatmayayım... Sadece şunu bilin: Roman bir yapboz gibi tamamlanıyor. Eksik parçayı öğrendiğimizde, gerçekler tepetaklak oluyor. En az roman kadar çarptı beni. Ceyda Sarıhan, yani Cedi, 5 yaşında okula başlıyor, üniversiteye girdiğinde ise 16... 9 yaşına kadar tüm çocuk hastalıkları ve Rus klasiklerini bitiriyor. Çok yönlü ve yetenekli bir kadın. Yönetmenliğin yanı sıra gazetecilikten süpervizörlüğe pek çok iş yapıyor. İşkolikliği nedeniyle ‘mutant’ lakabı ve bol hastalık kazanıyor. Bir dönem rock’çı Harun Tekin’le aşk yaşıyor. Romandaki karakterinde ondan esinleniyor. Şimdi çok iyi arkadaşlar. ‘Cambaz’ı alın okuyun, size kendi cambazlıklarınızı düşündürecek...
‘Cambaz’ sarsıcı bir roman. Senin gibi... Gerçek bir gazete haberinden yola çıkarak yazmışsın. O okuduğun haberin can alıcısı noktası neydi?
İğrenç erkek tacizinin haddi hesabı yok. Biri bitiyor, diğeri başlıyor.
Neden sizce?
“Çünkü” deyip geçmeyin. “Çünkü”sü önemli, herkes kafasında evirsin, çevirsin bu “çünkü”yü...
Toplumsal olarak, erkek egemenliği bu ülkenin üzerine çullanmış durumda!
Ve durumu hemen çakozladım.
Birileri, bu otobüsü, harika bir şeye çevirmişti.
Evet, evet, bu bir gezici kütüphane olmalıydı.
Küçük bir araştırmadan sonra her şeyi öğrendim.
İşte Oya Aydoğan o sınavı müthiş bir şekilde verdi, her taraftan insanlar koştu cenazesine.Yaşarken bilmediğimiz iyilikleri, o gittikten sonra konuşulmaya başladı.Allah rahmet eylesin.Nur içinde yatsın...Ve arkasında 26 yaşında oğlunu bıraktı.Gerçi oğlu, “Annem beni Türkiye’deki tüm anne ve babalara emanet etti. O kadar çok sahip çıkıldı ki bana, aynen böyle hissediyorum. Hepinize teşekkür ediyorum!” diyor.Röportaja gitmeden, neden herkesin, “Harika bir evlat yetiştirdi!” dediğini tam anlamıyordum.Ama tanışınca taşlar yerine oturdu. Gerçekten iyi yetiştirilmiş bir insan.Merhamet, iyi kalplilik, vicdan gibi değerler onun için önemli. Kibar ve düşünceli. Ve çok yakışıklı. Onlar birlikte büyümüş bir anne-oğul. Annesi, onun her şeyi. Ama annesi kadar, Gurur da annesine düşkün. Çok iyi bir oyuncu olarak, artık annesinin gerçekten gururu olmak istiyor...
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Başın sağ olsun Gurur. Acıların en büyüğünü yaşıyorsun, anneni kaybettin. Allah sabır versin... Bir sürü haber okuduk gazetelerde. İşin aslı nedir? Nesi vardı annenin?
- Yüksek tansiyonu. Fakat düzenli kontrole gitmiyordu. Aort yırtılması, kısa dönemde gelişen bir şey değilmiş. 6 ay, belki 1 sene, belki 2 sene boyunca yavaş yavaş genişlermiş aort. Düzenli kontrole gidilmediği zaman inceldiği de fark edilemezmiş. Ve ufak bir öksürük veya ıkınma, kusma, yırtılmaya sebep olurmuş. Annemin başına gelen de bu. Aort damarı yırtıldı. Hastaneye yetiştirdik. Ameliyatı da iyi geçti ama yine de sonuç böyle oldu.
Maceranız nasıl başladı?
- Başıma iş açmayı severim! Çocukluğumdan beri...
Güzelmiş!
- Evet! Kendi kendime rahatımı kaçıran bir huyum var. Tasarımcılık da aslında biraz yaramazlık gerektirir. Bu nedenle kişiliğime en uygun işi yapıyorum! Bir de bütün bu yaramazlıkları yapabileceğim, aynı heyecanda ve ruhta bir ‘suç ortağı’yla buluşunca, maceramız başladı.
En büyük bayram.
En azından benim için öyle.
Çünkü bugün bağımsızlığımızın başladığı gün.
14 Ocak’ta TBMM’de kuruldu.
Ve bir rapor hazırladı.
Ve 16 Mayıs’ta törenle sanki şahane bir şey yapmışlar gibi Meclis Başkanlığı’na sunuldu.