Bu sefer de Mardin’de patladı.
Daha Vezneciler’in acısı sürerken, başımıza gelenlerin şaşkınlığı devam ederken, Mardin’e yapılan alçak saldırıyı konuşuyoruz.
Hepimiz aklımızı yitirmek üzereyiz.
Artık önümüzü göremez haldeyiz.
“Tam geçti, şükürler olsun bitti!” derken, bir tane daha, bir tane daha...
Dün yine pek çok masum insan öldü...
Hayatını kaybeden o insanlardan biri, siz de olabilirdiniz, ben de, oradan geçiyor olabilirdik, tamamen kelle koltukta yaşıyoruz...
İlk aklıma gelen de “Ama ramazandayız...” oldu!
“Gerçekten öyle mi demiş?!” demekten de...
Cumhurbaşkanı böyle.
Kadına bakışı ortada.
Baştan beri kadın-erkek eşitliğine inanmadığını söylüyor.
Neeeeeeee?
Ruanda mı? Yağmur Ormanları mı? Goriller mi?
Dalga mı geçiyorsuuun?
Ölürüm de gelirim Süha!!!!
Bugüne kadar bir sürü cazip teklif aldım.
Hiçbiri beni bu kadar baştan çıkarmadı!
Kendi deyimiyle “Üç gün sürer!” diye başladığı ilişki, 26 yıldır sürüyor. Buna da saygı duyuyorum! Emek verilen her ilişkiye, her şeye saygı duyuyorum! İlk romanını da emek vererek yazdı. Son derece ilginç, sadece kadınlar için değil, erkekler içinde. Okuyunca erkeklerin anlattığı bir kadını tanıyacaksınız, nedense o kadın da hepimizden bir iz bulacaksınız! ‘Kendi Yaşamın Gibi, Buyur Çekinme’yi mutlaka okuyun. Yolun açık olsun Sibel, diğer romanlarının ve filmini de sabırsızlıkla bekliyoruz…
İlk romanın “Kendi Yaşamın Gibi, Buyur Çekinme” hayırlı uğurlu olsun! Neden yazdın? a)Yazar olmak için b)İnsanlara söylemek, göstermek istediğin bir şeyler olduğu için c)Kendini, yaşadıklarını anlatmak için d)Hepsi e)Hiçbiri
-Aslında hem hepsi hem hiçbiri galiba… 45 yaşındayım, 27 yılım yazı yazarak geçti. Makaleler, haberler, röportajlar, artı sanatçıların sergileri üstüne yazılar… Yani yazı yazma, imzamı bir basılı malzemede görme eksiğim yoktu. Değişik konu başlıklarında kitaplar da hazırladım. Ama roman başka! Elbette söylemek istediklerim var, hele bugün bu ülkede yaşananları her gün bir kadın olarak okurken bir nefes alanı yaratmak istedim, önce kendime, sonra almak isterse okuyucuya… Yaşadıklarım, dinlediklerim, şahit olduklarım, hayal ettiklerim, tamamen uydurduklarım, hepsini birbirine karıştırıp bir kadın yarattım. Ve çok gerçek olduğunu düşünüyorum…
Herkesin sana sorduğu soruyu ben de soruyorum: Kapaktaki, Koray Erkaya’nın çektiği bacaklar sana mı ait?
Kendime misyon edindim.
Her yerde menopoz konuşmaları yapmadan bu mesleği bırakmayacağım.
Ne bu ya! Bitmiyor biz kadınların tepesindeki baskılar...
Menopoz da onlardan biri...
Bir sürü iş arasında kendime zaman ayırdım, Teşvikiye’de minicik bir kafeye girdim. Kahve içtim, hesabı istedim. Aaaa o da ne!
Garson “Hesabınız ödendi!” dedi ve bana bir kart uzattı, “Faili Meçhul Kıyak” yazıyordu kartta! “Bu ne ya!” oldum.
Garson biraz mahcup, “Ben de tam bilmiyorum, sizden önce biri vardı burada. Benden sonra kahve içecek kişinin hesabını ödemek istiyorum!” dedi. Ödedi, bu kartı bıraktı ve gitti. Sonra kahve içen de siz oldunuz. O beyefendiyi ben tanımıyorum, o da sizi tanımıyor...
Vayyyyy! Elimde, üzerinde “Faili Meçhul Kıyak” yazan o kartla kalakaldım.
İstanbul’un fethinin 563. yılı tabii ki kutlansın.
Fetih şölenleri düzenlensin.
Devlet zirvesi bu şölenlerde buluşsun.
Gençlik ne kadar başkanlık istiyor emin değilim -gençlik bence özgürlük istiyor- hadi neyse, “Gençlik, başkanlık istiyor!” pankartları da açılsın.