Onunla buluşmaya koşa koşa gittim. Bir de Seferihisar’ı hiç görmemiştim. Davet etmiş, “Gel, annem sana yaprak sarması yapacak!” demiş. Kaçar mı? Kaçmaz.
O, kendi kafasına göre takılan bir adam. Hiçbir gruba ait değil. Çatır çatır ne hissediyorsa söylüyor, yazıp çiziyor, çekiyor. En son orman yangınları için şahane bir şey yaptı. “Evladın için bir ağaç dik” diye bir hareket başlattı. Sivil bir hareket, bir halk hareketi. İnşallah çığ gibi büyür.
Hepiniz n’olur bütün bu olan biten rezilliğe inat, ağaç dikin, birer, ikişer, üçer, hatta beşer tane...
Bir fotoğraf çekin ve bu hashtag’le (evladınıziçinbirağaçdikin) sosyal medyada paylaşın.
Kamp mı? Ne kampı? Nereden çıkardın şimdi bunu?”
“Bütün arkadaşlarım gidiyor! Yelken kampı! Ben de gitmek istiyorum. 15 gün. Hem yelken öğreniyoruz hem özgür oluyoruz. Anneler babalar yok. Telefon da yok. Alıyorlamış. Günde sadece bir saat veriyorlarmış. Sekiz kız aynı odada kalacakmışız. Çok güzelmiş. Pırıl bu sene ikinci kez gidiyor...”
Sorduk soruşturduk, gerçekten de Karacasöğüt’teki Global Sailing Academy Kampı iyiymiş.
“Peki” dedik.
Siz bu satırları okuduğunuzda 15 günlük kampı tamamlanmış olacak, kızımızı teslim alacağız.
Patlayan bombalar, ölen masum insanlar, dünyanın en büyük acıları, kayıpları, şaşkınlık, şok, gözyaşı, infial, isyan, korku, kızgınlık, nefret...
Doruklara çıkan kutuplaşma... Çaresizlik... İhbar gelmesine rağmen önlem alınmamasına...
İnanamıyorum, bir gün içinde olup bitenlere, gündemin nasıl bu kadar hızlı değişebilmesine...
Bir güne bu kadar acı sığabilmesine...
Saadet Öğretmen.
İzmir Menderes’in bir köyünde gerçekleşen iğrenç bir toplu cinsel istismarı anlatıyordu. Söz konusu, aynı köy okulunda 22 yıldır öğretmenlik yapan bir okul müdürüydü. Yaşları 6 ile 11 arasında değişen küçük kız çocuklarına olmadık rezillikler yapmıştı.
Saadet Öğretmen’in aileleri ve çocukları şikâyetçi olmaya ikna etmesi sayesinde iş, yargıya intikal etti. Ne var ki, iki yıldır devam ediyor ve hiçbir sonuç alınamıyordu. Mahkeme başkanı 5 kere değişmişti. 102 yıl hapis cezası istenen okul müdürü, tutuksuz yargılanıyordu. Bence müdür, paçayı kurtardığını düşünüyordu. Ama Saadet Öğretmen vazgeçmedi, olayın üzerinin örtülmemesi için elinden gelen her şeyi yaptı...
Veeeee dün, şahane bir şey oldu!!!!
Sizinle de paylaşmak istiyorum.
Siz bu satırları okurken, ben Pelin’le tanışmaya gidiyorum.
Gelin ona kulak verelim:
“Ben
Benim en sevdiğim Elif Şafak romanlarından biri oldu ‘Havva’nın Üç Kızı’. Hatta en çok sevdiğim. Çünkü ruh halime, yüreğimin ve zihnimin içindekilere denk düştü. Kafam karışık benim, uzun zamandır öyle. Herkesin öyle değil mi? Romanın kahramanı Peri gibi, bitmez tükenmez, sorularım, sorgulamalarım var Türkiye’yle ilgili, inançla ilgili, olan bitenle ilgili… O yüzden okumadım, içtim bu kitabı. Size de tavsiye ederim.
Yeni doğan bebeğine iltifat edip, diğerlerini beğenmiyormuş gibi olmak istemiyorum ama ‘Havva’nın Üç Kızı’ senin en iyi romanın olabilir mi?
-Ben bu romanı yıllardır içimde biriktirmişim Ayşe. Gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim, okuduklarım, araştırdıklarım… Senelerin birikimini bu kitaba aktardım. Yazarken bir ara o kadar derin bir paniğe kapıldım ki, “Eyvah! Ben ne yapıyorum, yüreğimi sonuna kadar açıyorum” diye. Ama hikâye o kadar çılgın, içten ve güçlüydü ki duramadım. Yazdım…
Bir başyapıt yani? Bana öyle geldi de…
-Takdir her zaman okurun. Yani gerçek edebiyat okurundan bahsediyorum. Onların yeri bende apayrı. Kitap okuyan insana her zaman değer verdim. Belki daha romanı okumadan abuk sabuk laflar edenler olur gene. Ama var ya, umurumda değil. Ben yüreğimin sesini dinleyerek yazdım. Bir de vicdanımın…
Kebabımız, portakal çiçeğimiz, kendimize özgü yemeklerimiz, sarı sıcağımız, ovamız, toprağımız, çiftçiliğimiz, pamuğumuz, narenciyemiz, kadın çiftçilerimiz, Alman gelinlerimiz, palmiye ağaçlarımız, barajımız, balığımız, Karataş’ımız, şırdanımız, yazlık sinemalarımız, şalgamımız, bici bicimiz, yaylalarımız... Sanatçılarımız ve sanatımızla da öne çıkıyoruz. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Muzzaffer İzgü, Şener Şen, Karacaoğlan, Barış Manço, Erol Büyükburç, Ümit Besen, Nebil Özgentürk, Ali Sabancı, Suna Kan, Nurhan Damcıoğlu...
Ve daha niceleri... Al sana benim Mami, o da 50 yıldır Adanalı, 33 yıldır bale okulu var, daha geçenlerde öğrencilerinin resitali vardı, ben de Adana’daydım...
Konservatuvarımız, senfoni orkestramız, her sene kutlanan Portakal Çiçeği Karnavalımız... Veeee Uluslararası Adana Film Festivalimiz... Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ile festivali konuştuk...
Hayırlı uğurlu olsun! Bir Uluslararası Adana Film Festivali daha geliyor...
- Evet, 19-25 Eylül tarihlerinde gerçekleşecek. Bu sene biliyorsunuz, 23’üncüsü. Ama hiç fark etmiyor, insan her seferinde, sanki ilkiymiş gibi heyecanlanıyor. Hazırlıklarımız son sürat devam ediyor. Çok zengin bir içerik hazırlamaya çalışıyoruz.
İzmir’e bağlı bir köy okulunda gerçekleşen toplu cinsel istismarı, biliyorsunuz çok cesur bir öğretmen açığa çıkardı: Saadet Öğretmen.
Ellerinden öpülecek bir öğretmen.
Kadın Dernekleri Federasyonu’na, Canan Güllü’ye başvuruyor ve arkası çorap söküğü gibi geliyor.
Dava devam ediyordu ama Güllü sayesinde, İzmir Barosu avukatları da olaya dahil oldu, dosyadaki eksikler tamamlandı, herkes canla başla çalıştı.