METE YARAR: Zaten terör örgütüne üye olmaktan tutuklanacaklardı
15 Temmuz darbesini sosyal medyada “tiyatro” olarak nitelendirenler var... Gerçekten öyle mi?
- Kesinlikle değil! Dahası inceden inceye planlanmış profesyonel bir darbe. En büyük sıkıntılardan biri; bizler, Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerle birlikte, ciddi bir kafa karışıklığı yaşadık. E haliyle, şimdi yaşanan her gerçek olaya bile, “Acaba?” diyoruz. Ama ben o geceyi, bilfiil takip eden birkaç insandan biri olduğum için söyleyebilirim ki, dibine kadar gerçek... .
Tek tek her şeyin üzerinden geçelim...
Etrafta beş yüz bin çocuk koştursun istemiyorsan... “Hava basmaya gelen olmasın” diyorsan... Hiç sektirmedi, “Çökertme” dedi. Ne yalan söyleyeyim, bir an hayal kırıklığına uğradım. Şöyle bir baktı suratıma, “Bitez Çökertme değil, bu başka!” dedi, “Bodrum’dan bir buçuk saat uzaklıkta. Mazı’dan sonra. Virajlı bir yol. Git, git, gidiyorsun. Epey gidiyorsun. Minicik köyleri geçiyorsun, dereleri, tepeleri aşıyorsun, bol bol zeytin ağacı görüyorsun, ‘Bu yol hiç bitmeyecek galiba!’ diyorsun...” Amaaaa bitiyor. Ve sen, şiir gibi minicik bir koya gelmiş oluyorsun!!! Sadece 5-6 restoran var. Karadan ulaşımı çok zor. O yüzden de daha çok tekneciler gidiyor. Kemal Balkı’nın dediğini yaptım. Mumcular Sapağı’ndan girdim, gittim gittim, Mazı tabelasını takip ettim, yolda kilimciler gördüm, sonradan neden almadım diye pişman oldum, Toroslar’ı aşar gibi dağları aştım... Veeee o da ne! Sonunda süper bir yere geldim. Koyun sonundaki restorana, ‘İhtiyar Balıkçı’ya gittik. Ben diyeyim Yunan adalarında bir taverna, siz deyin küçük bir İtalyan koyundaki lokanta... Önde plajı var, arkada iki taş ev, plaj şahane, her şey mavi-beyaz, çok estetik, bembeyaz şemsiyeler, maviye boyanmış masalar... Görür görmez sevdim... Bütün günü orada geçirdik. Oh miskin miskin kitap okuduk. Bol bol yüzdük. Hayal kurduk. Patates kızartması, bira götürdük. Bir ara karpuz-peynir yaptık. Kahve olayına girdik. Sonra deniz ürünleriyle donatılmış bir masada rakı-balık yaptık. Keyiften öldük. Siz de bir gün gidebilirsiniz, pişman olmayacağınızı garanti ederim.
Seni tanıyalım.
- Ben Oğuzhan Turguttekin. 26 yaşındayım. Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi’nden yeni mezun oldum. Burada, üç kuzenimle birlikte ‘İhtiyar Balıkçı’yı işletiyoruz. Hepimiz üniversite mezunuyuz, dört erkek kardeşin dört büyük çocuklarıyız...
Burası harika bir yer... Hadi bizim merakımızı gider. ‘İhtiyar Balıkçı’ kim?
Sonunda oldu.
7 senelik hukuk mücadelesi sonuçlandı.
Vahşice öldürülen 16 yaşındaki Sezgi Kırıt’ın katilleri cezalarını buldu.
Bu kadar olumsuzluk içinde, insanın yüreğine sular serpiliyor.
O da Saadet Öğretmen gibi, çok cesur bir kadın, vazgeçmiyor, pes etmiyor ve şu an toprak altında olan bir kız çocuğunun haklarını koruyor.Bugün, nefesleri tuttuk bekliyoruz, suçluların cezasını almalarını istiyoruz.Kadın Dernekleri Federasyonu da, Antalya Barosu Kadın Hakları Komisyonu da ful destek...Yaşasın cesur kadınlar!Bugün Sezgi’nin ablası Sevgi anlatıyor, o da suçluların cezalarını alması için yıllardır Sibel Avukat’la dedektif gibi çalıştı...
KARDEŞİNİZ Sezgi’nin başına gelenler korkunç. Öncelikle başınız sağ olsun. Hepimiz dehşete düştük. Ona yapılan işkence, uğradığı tecavüz ve cinayete kurban gitmesi bir yana, bunu yapan caniler, tam 7 yıl, ellerini kollarını sallaya sallaya insanların arasında dolaştılar. Dava bile açılmadı... Neden böyle oldu? Ne diyorsunuz bu konuda?
- Üzüntümü tarif etmeme olanak yok. Öfke, isyan, çaresizlik, bu 7 sene içinde her şeyi hissettik. Ama mücadele etmekten de vazgeçmedik. Nedenine gelince, siz de yazdınız, tam o günlerde bir hayat kadını da kayboluyor, Sezgi’yi o zannediyorlar. Biliyorsunuz hayat kadınlarının da bir değeri, bir kıymeti yok bu ülkede, “Başlarına ne geldiyse müstahaktır” diye düşünülüyor, o yüzden da otopsi üstünkörü yapılıyor. Bu sebeple kardeşimin raporunda, “Ölüm nedeni bulunamadı” yazıyor. “Tecavüz” denmeyince, uyuşturucudan, alkolden söz edilmeyince, vücudundaki kırıklardan bahsedilmeyince de adamlar, 7 yıl ellerini kollarını sallaya sallaya serbest dolaştı. Oysa itiraf da etmişlerdi. “Uyuşturucu verdik” dediler, “Alkol verdik” dediler, “Zorla birlikte olduk” dediler. Ama savcı da diyor ki, “Ağızlarıyla da söyleseler delil lazım!” Bu 7 yıl içinde rapor, Adli Tıp’a 4 kere gitti geldi...
ANNEM ÜZÜNTÜNDEN KANSER OLDU
Antalyalı bir ailenin 15 yaşındaki canı gibi sevdikleri kızı.
Güzel, tatlı, hayat dolu.
Kolunda sakızdan çıkan ejdarha dövmesi var.
Daha çocuk yani.
Bir bayram daha bitti. Sence bayramları nasıl kutlamalıyız?
- Tüm bayramları, özel günleri, hep birlikte, kimseyi dışlamadan kutlamalıyız...
Dini bayram-milli bayram ayırmıyor musun?
Hepsi birbirinden renkli tipler, güzel sanatlar öğrencileri, endüstri tasarımı mezunları... Başörtülüsü, dövmelisi.. Köy kökenlisi, şehirlisi... Okul görmemişi, kolejlisi... Genci, yaşlısı... Ortak özellikleri, çoğunluğu kadın. O yüzden her türlü ayrıntı düşünülmüş. O yüzden bu kadar lezzetli, özenli, keyifli.
Ve o yüzden, yıllara meydan okuyor. Kaptanları Candan Aslanbay. O, hayalini gerçekleştirmiş biri. Yer bulmak zor. Millet, günbatımını daha da önden izleyebilmek için birbiriyle kavga ediyor. Limoncular da tatlı tatlı onları, buranın bir sinema olmadığına ikna ediyorlar. Ben hep kahvaltı için dadanırdım Limon’a. Bu sene günbatımına da gitmeye başladım. En geç 19.30 gibi orada olup pozisyon almak, manzara çekmek için kameraları hazır tutmak ve içkini ısmarlamış olmak veee bir-iki yudum almak gerekiyor. Çünkü o turuncu top, renkten renge girmeye başlıyor ve yavaş yavaaaaş aşağı iniyor...
Bir heyecan, bir heyecan, herkes dilek tutuyor, fotoğraflar çekiliyor, müthiş bir coşku oluyor ve sonra hoooop güneş, geldiği yere gidiyor! Her akşam orada günbatımı kutsanıyor ve güzel oluyor. 16 yıldır havasından hiçbir şey kaybetmeyen Limon’un yaratıcısı Candan Aslanbay’la röportaj yaptım.
Yaşasın kadınlar!
Limon, senin cennetin! Ve 14 yıldır hep popüler. Bir sürü mekân açılıp kapanıyor, Limon hep cazibe merkezi. Sırrı ne?
- Adı üstünde, sır! Söylemem... (Gülüyor) Eğer gerçekten bir sırrı varsa, bitmeyen heyecanım ve hayallerim olmalı! Bir arkadaşım, “Limon, Candan’ın hayal bahçesi” diyor. Hoşuma gidiyor bu tanım. Gerçekten de çok emek ve zaman verdiğim bir yer burası. İnsan, bir yere ruhunu verince de, orası onun aynası oluyor...
Pazar günkü röportajdaki çağrıdan sonra pek çok kişi, çocuğuyla, sevgilisiyle, annesiyle, babasıyla ağaç dikerkenki fotoğrafını #evladıniçinbirağaçdik hashtag’iyle paylaştı...
Ya da sadece sevdiği bir ağaca sarılırkenki halini...
Çok güzeldi, çok hoşuma gitti.
Bütün o fotoğraflara gözlerim dolu dolu baktım.