Kimsiniz? Nesiniz? Sizi tanıyalım...
-Ben Naz Kurtoğlu. İstanbulluyum. High School ve Boğaziçi İşletme mezunuyum. 10 yıla yakın New York’ta yaşadım. Sonra, Adanalı, hayırlı, yakışıklı ve akıllı bir kısmet bulup evlendim! İki çocuğum var, bir kız, bir erkek. New York’taki küçük şirket devam. Ama çocuklar büyüdükçe, dans, İspanyolca, arkeoloji, nede aklım kaldıysa ufak ufak hayatıma soktum. Ama kesmedi...
Ne kesti peki?
-Sosyal Hizmetler’de gönüllü olmak, oraya benim gibi gönüllüler bulmak! Müthişti! Herkese tavsiye ederim. Üç sene, haftada bir gün, oradaki gençlerle birlikte yemek yaptık, dans ettik, yılbaşı partileri düzenledik. Birbirimize çok iyi geldik. Oradaki eksiklikler ve insanların sıkıntılarıyla hayatımda farklı bir pencere açıldı. Bu çantaların temeli de o zaman zihnimde atıldı...
Bir suçun başka bir suçla engellenemeyeceğini, erkek egemen ideolojiyle mücadele edilmeden bu sorunun önüne geçilemeyeceğini belirtiyor. Ben önümüzdeki günlerde bu köşede farklı görüşlere yer vereceğim. Bugün Avukat Ceren Şarman’a kulak veriyoruz...
Bundan sonra tecavüz suçu işleyenlere kimyasal hadım yöntemi uygulanacak. Ne diyorsunuz?
- Sonuna kadar destekliyorum. Gerekçemi de hemen söyleyeyim...
Söyleyin...
Çocuklarımıza doğru bir rol model
Saadet öğretmen... Sibel avukat... Ve son olarak Ece...
Ece Çiftçi’nin ailesi varlıklı değil, Ece’nin herhangi bir desteği yok.
Ama başardıkları inanılır gibi değil!
Gelin 22 yaşındaki Ece’nin 14 yaşında kurduğu hayali nasıl hayata geçirdiğini birlikte okuyalım...
Evet, ülkede feci şeyler oluyor.
Evet, her geçen gün bu korkunç darbe girişimi hakkında yeni bir şeyler ortaya çıkıyor, ülke olarak çok zorlu bir süreçten geçiyoruz.
Ama Hakan Bebek’in ailesi de öyle.
Yasemin ve Hasan Demir çaresizlikten dibe vurmuş vaziyetteler.
15 Temmuz darbe girişiminde muhteşem bir gazetecilik yaptı, Cumhurbaşkanı’yla FaceTime üzerinden konuştu ve darbe girişiminin gidişatını değiştirdi. Hande Fırat’ı yakaladım, sordum...
CNN Türk’ün Ankara temsilcisisin. Darbe girişiminde öne çıkan kadınsın. Seni tebrik ediyorum, bence harika bir habercilik yaptın...
- Teşekkür ederim. Ben sadece sorumlu gazetecilik ne gerektiriyorsa, onu yaptım.
Hadi o kâbus gecesine dönelim. Ne oldu? Nasıl oldu?
- Aslında normal, sakin bir gündü. İş bitti. Çıktım kanaldan, ailemle, kızım Nehir’le yemeğe gittik. Günaydın’a. Yemekten sonra eve geçtik, telefonum çaldı. Haber müdürüm Dicle aradı, “Tuhaf bir hareketlilik var. Haberin olsun!” dedi.
Kendini doğaya, koşmaya ve bu ülkenin arılarını kurtarmaya adadı. Yonca, ‘Aktivist’ kelimesinin tam karşılığı, ‘arkadaş’ sözcüğünün de. Yarın Türkiye’nin en önemli ultra maratonlarından biri, Runfire Cappadocia başlıyor, Yonca da 140 km koşacak. Ve yaşadığı her heyecanı bize aktaracak...
Fotoğraflar: Uzunetap
Seni şimdiden tebrik ediyorum. Ve güç diliyorum. Yine Runfire Cappadocia’da, çöl sıcağında koşacaksın. Nasıl hissediyorsun kendini...
-Çok heyecanlıyım. Ölene kadar da bitmez bu heyecan! Her sene dört gözle bekliyorum Kapadokya’ya kavuşmayı. O güzelim Yörük çadırlarına, o enfes doğaya, bana ailem kadar yakın olan arkadaşlarıma...
Amaaaaa endişe duygusu bitmedi.
Bundan sonra n’olacak, nasıl olacak, her şey nasıl şekillenecek?
Bitmez tükenmez bir bekleme hali.Belirsizlik hali.O kadar çok olay yaşadık ki; ruhumuz, zihnimizin gördüğü, tanık olduğu olaylara yetişemiyor artık...
Geride kalıyor.Bir tarafta hayatını kaybeden siviller, linç edilen emir kulu askerler, tankların önünde ezilen arabalar, Meclis’e atılan bombalar, askerin askeri öldürmesi, kimin asker, kimin Fetullahçı olduğunun karışması...
Bu darbe girişiminin önlenmesi tesadüflere mi bağlıydı?
- Plan, yalnızca sizin kurguladığınız düzenle gitmez. Sizin etkileyemediğiniz başka faktörler de devreye girer. Mesela Sayın Cumhurbaşkanı, “Sokağa çıkın!” demeyebilirdi ya da Sayın Cumhurbaşkanı, o otelden geç çıkmış olsaydı, bunu hiç söylemeyecekti! Çünkü bugün hayatta olmayacaktı. Hande Fırat, Cumhurbaşkanı’na “Cebinizden görüntülü bağlanalım” demeseydi ne olacaktı? Birtakım tesadüfi gelişmeler tabii ki söz konusu. Bir şey daha var...
Nedir o?
- Fark ettiniz mi bilmiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı da, Başbakan da sabit yerden konuşmuyordu. Arabanın içindeydiler. Tehlikenin farkındalardı ve devamlı hareket ediyorlardı. Senaryo olsa, bir yerde sabit durursun ve televizyonları yanına çağırırsın. Onlar öyle yapamadılar. Araçtan araca gittiler. Deniz Kuvvetleri Komutanı, tek başına bir sivil aracın içinde sabaha kadar İstanbul’u dolaşmış mesela yakalanmamak için...