Ayşe Arman

Özgürleşmek için kapandım

27 Ağustos 2016
İnsan o gözlere dalıp gidiyor. Yok böyle derin bakışlar! Hani bir zamanlar National Geographic fotoğrafçısı Afgan bir kızı çekmişti, işte öyle güzel, konuşan gözler onunki...Büşra Apaydın. 23 yaşında genç bir oyuncu. Pek çok diziden tanıyorsunuz onu. Ekranda daha yapılı duruyor. Oysa mini minnacık bir kadın. Saf ve temiz. Çok da açık, ne sorarsanız cevap veriyor, “Başıma bir şey gelir” diye düşünmüyor. 6 ay önce tesettüre girdi. Hayır, muhafazakâr bir aileden gelmiyor. Annesinin başı açık.

Bu röportajda, “Maneviyatım ağır bastı... Bu dünya fani, bir de baki dünya var!” laflarının biraz derinine inmeye çalıştım. Ben samimi olduğunu düşünüyorum. Tabii ki çeliştiği yerler var, kimin yok ki. Büşra, ‘Yeni Türkiye’nin gençlerinden. Eleştirirsiniz, eleştirmezsiniz, durum bu. Bu hafta da, başrolünü üstlendiği bir korku filmiyle karşımızda. Kapanmadan önceki son filmi; başı açık bir Büşra göreceksiniz...

HAMİŞ: Fotoğrafları Fethi Karaduman çekti, çok güzel çekti, teşekkür ederim.


Fotoğraflar: Fethi KARADUMAN

 

Biz seni 8 yaşında oyunculuğa başlayan, ‘Kurtlar Vadisi’, ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi dizilerde yer alan, bir süre önce de tesettüre giren oyuncu olarak tanıyoruz. Böyle tanınmak seni rahatsız ediyor mu?

 

-Hayır, hiç etmiyor! Kapandığım için çok mutluyum, herkesin bilmesinde de bir sakınca yok...

Yazının Devamını Oku

HİNDİSTAN'DAN NAMASTEEE :)

26 Ağustos 2016
Bir yıl inletti beni.“Ben istemiyorum, sen git!” dedi.“Orada insanlar sokaklarda yatıyor” dedi.“Ben Hindistan’da yaşamak istemiyorum” dedi.“Hijyenik değil” dedi, “Pis” dedi, “Fareler var anne, gördük tren istasyonunda. Ya bir tanesi beni ısırırsa” dedi.

“Tamam, baba, senin sevdiğin adam, sen onun peşinden git. Ama beni de anla, benim bir hayatım var burada” dedi.“Hem orada arkadaşım yok” dedi.“Buradaki okulumu çok seviyorum” dedi. “Benim dansım var” dedi, “Jimnastiğim var” dedi, “Aktivitelerimden geri kalmak istemiyorum” dedi.“Mutsuz olurum” dedi, “Hep surat asarım!” dedi.Altın vuruşu da şöyle yaptı:“Ben zaten ergenim. İyi olmaz çevre değiştirmem. Bana inanmıyorsan pedagoğa filan sor ‘yapma’ diyecektir. ‘Bir yıllığına çocuğun düzenini bozmayın’ diyecektir!” dedi.Gerçekten de 11 yaşındaki küçük canavar haklı çıktı. Birkaç uzmana danıştım, “Bu yaşta, arkadaşlar, çevre, okul çok önemli. Bir yıl için çocuğa köklü bir değişim yaşatmaya değmez!” dediler.Bir tek ilkokulu okuduğu okulun, IICS’in müdürü, ki orası yabancı bir okul, müdürü de yabancı, heyecanla “Aaaaa harika bir fırsat! Mutlaka değerlendirin. Alya’yı bizim okuldan mezun edelim ama bir yıl Hindistan tecrübesi ona şahane gelecektir. Kişisel gelişimi için de, kendine güveni için de. Dünya vatandaşı olduğunu fark edecek, ‘Ben her yerinde yapabiliyorum!’ diyecek. Şiddetle tavsiye ederim. İlk günler hayatınızı zindan edecek, ‘Beni niye getirdiniz buraya?’ diyecek ama insanın güvenlik alanından çıkması iyidir. Değişim iyidir. Farklı kültürler iyidir. Müthiş zenginliktir!” dedi.Ama olmadı...Sevgilimle kızım arasında kaldım, bir türlü cesaret edemedik.Ömer’le bir yıl boyunca sadece iki-üç hafta birkaç gün görüşebildik.İstanbul’a gelmesiyle gitmesi bir oluyordu.O gidince ben de deli gibi çalışıyordum.Ama nereye kadar?Eskiden hem çalışan hem sevişen bir kadındım ben.Bir yıl boyunca sadece çalışan kadın oldum!Sonunda “Yeter ya!” dedim.Ölümlü dünya, niye yalnız bir hayat yaşıyorum?Niye geceleri sevdiğim adamın kollarında uyumuyorum?Sonunda canıma tak etti, Alya’yı da kaptığım gibi Mumbai’ye geldim.Alya’ya ne mi dedim?“Anne-baba buna karar verdi, böyle olacak! Bu kadar. Bir yıl Hindistan’dasın. Senin için iyi olacak. Ama şimdi fark edemiyorsun!”

 


Fotoğraf temsilidir.Hindistan macerası öncesi arkadaşlarımızın bize bir photoshop sürprizi.

 

Geçen cumartesi apar topar Mumbai’ye uçtuk. Gelişimiz anlı şanlı oldu. 4 büyük bavul, iki de yavru! İki tane de uçağa kabin valizi, etti mi size 8 bavul!
Ömer ve Alya, hamal gibi seyahat ettiğim için benden utanıyor. Benimse hiç umurumda değil. Bir bavul yiyecek getirdim arkadaşlar! Biliyorum, bunu da anlamıyor insanlar, “Sen manyak mısın?” diyor, ama benim Ezine keyfim var, bazen keçi seviyorum, bazen koyun... O şiir gibi beyazpeynirleri, üçe kestirip bir güzel vakumlattım. E sonra kaşar, lor, köy peyniri, Allah ne verdiyse vakumlattım...

 

Yazının Devamını Oku

Başınıza performans kadar taş düşsün! (2)

24 Ağustos 2016
DÜN ‘Şehir Tiyatroları’ndaki kovulmalarla ilgili yazı yazdım, bugün de devam ediyorum.

Usta yönetmen Haldun Dormen, “Bu işten çıkarılmalar içinde bulunduğumuz birlik, beraberlik atmosferine ve ortamına uymuyor!” diyor, haklı.

Bir an evvel bu gençlerin görevlerine iade edilmeleri gerekiyor.

Biz de bu konuda alacağımız iyi haberi bekliyoruz.

Bugün işine son verilenlerden Ceren Hacımuratoğlu, Çağın Irmak ve Haldun Dormen sizlerle...

Yazının Devamını Oku

Performans kadar başınıza taş düşsün!

23 Ağustos 2016
ŞEHİR Tiyatroları’ndan 20 insan açığa alındı. 6’sı kadrolu yönetmen, gerisi oyuncu... İşlerine son verildi. Türkçesi kovuldular! Gerekçe de “performans düşüklüğü”. Ben bunca yıllık yönetmen ve oyunculara ayıp edildiğini düşünüyorum. Ve haksızlık! Aralarında bir sürü ödül kazananlar var. Bazı oyunlar kapalı gişe oynuyor.

Hangi performans düşüklüğünden söz ediyorlar? Hiçbirimiz yemiyoruz yani bu çakma gerekçeyi, bal gibi muhalif oldukları için işlerine son verildiğini biliyoruz. Tiyatronun duayenlerinden Haldun Dormen’in de aralarında olduğu bir grup yönetmen, “Biz onlara kefiliz!” diye kendilerini ortaya koydular, imza topladılar. Evet, bu ülkede bir sürü sorun var. Ama bu sanatçılara yapılan haksızlık da bir sorun, bir an evvel giderilmesini istiyoruz... Bu konuya devam edeceğiz. Bugün huzurlarınıza eski Şehir Tiyatrosu oyuncusu Irmak Örnek’in görüşlerini getiriyorum...  

HAMİŞ: Başlık ona ait değil, benim bu mesele üzerine yorumum!

 

Nasılsın? Performansın ne kadar düşük?

 

- (Gülüyor) Sorma, yerlerde sürünüyoruz! Performans arttırıcı aldık, toparlamaya çalışıyoruz!

 

Yazının Devamını Oku

Eyvah! Kötüler, teröristler dolandırıcılar, hırsızlar, sapıklar çocuklarımıza dadandı!

22 Ağustos 2016
Gaziantep vahşeti… İnsanın kanının donduğu yer. Ötesi yok… Yani yok böyle bir kahpelik, kalleşlik! Kına gecesi dediğin şey, daha çok kadınların ve çocukların toplandığı bir eğlence. Belli ki, kadınları ve çocukları hedef almışlar. Bombayı patlatan da 12-14 yaşında bir çocuk. Öldürdükleri de kadın ve çocuk. İşlerin geldiği bu nokta, gerçekten akıllara ziyan. Delirir insan. Bir anne olarak da çıldırmamak mümkün değil.

Artık çocuklar meselesine özellikle dikkat etmemiz gerekiyor. Kötüler, teröristler, hırsızlar, dolandırıcılar, sapıklar çocuklara her zamankinden daha fazla takmış durumda.

 

Bir arkadaşım anlattı.

 

12 yaşındaki oğlunu arıyorlar. “Emniyetten arıyoruz!” diyorlar. “Babanı yakaladık. Hırsızlık yaptı. Numarası bu. Sizin adresiniz bu. Annenin numarası da bu. Hatta ev telefonundan şu anda ara, bak gör meşgul çalacak. Çünkü bir arkadaşımız şimdi annenle konuşuyor.” Gerçekten arıyor ve bakıyor meşgul. O zaman bir şekilde inanıyor. Nasıl inanıyor demeyin, profesör Canan Karatay’ı bile dolandırdılar unutmayın. Çocukla yapılan bu konuşmalar bu arada görüntülü gerçekleşiyor. Kendi görüntülerini gizleyerek, “Evde para ya da altın var mı?” diye soruyorlar. Çocuğu evin bütün odalarında gezdiriyorlar. Tam 25 dakika evde arama yaptırıyorlar. Para ve altın olmadığını anlayınca telefonu kapatıyorlar.

 

Sonra anne baba eve geliyor, çocuğu ağlarken buluyor, ev darmadağın bu arada…

 

Yazının Devamını Oku

Ohh be sonunda o gelinliği giydim!

20 Ağustos 2016
O klişeler var ya...

 

“Her kadın, o beyaz gelinliği giymek ister!”

 

Doğruymuş!

 

Bak, kazık kadar kadın oldum, itiraf ediyorum:

 

Benim de içimde kalmış!

Yazının Devamını Oku

Hepimiz bir gün çalışmamak için deli gibi çalışıyoruz

19 Ağustos 2016
Tam da bu değil mi durum? Hepimiz, bir gün çalışmamak için deli gibi çalışıyoruz. Hep hedeflerimiz var. Hep başarılı olmamız gerekiyor. E modern hayat bu. Foucault’nun dediği gibi: “Kapitalizm konfor verip, özgürlüğümüzü alır.” Alıyor. Ne yazık ki sürdürülebilir başarı, sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir mutluluk da yok... Çünkü modern hayatta hiçbir şeyin sonu yok. Birol Güven’in deyimiyle, “Sünnet olmak gibi bir şey değil bu! Oldu da bitti maşallah, kurtuldun!” durumu yok.

Başarılı olman yetmiyor, sürekli başarılı olmak zorundasın. Hedefe ulaşınca, yeni hedefler geliyor önüne!” Siz anladınız, Birol Güven’in yeni kitabı, ‘The School of Mandıra Filozofu’ şahane bir modern hayat b.klaması...Eğlenceli yazmış. Ama acı da anlattıkları aslında. Modern ve konforlu hayatlarımızda, kafası kesik tavuk gibi oradan oraya koşturuyoruz... “Ben hiçbir şey yapmak istemiyorum, başarılı da olmak istemiyorum” da diyemiyoruz. Çünkü Güven’in dediği gibi, “Hiçbir şey yapmadan sadece nefes alıp vermenin bile faturası var! Ev kirası, mortgage, taşıt kredisi, çocuğun okul parası, servis parası, hayat sigortası, sağlık sigortası, D-Smart, Digitürk, Tivibu aboneliği, evin telefonu, cep telefonu, internet, benzin parası, HGS-OGS hesabı, doğalgaz, elektrik vesaire vesaire... Öyle bir sarmalın içindeyiz ki çıkamıyoruz!”

 
Fotoğraf: Fethi KARADUMAN

 

Uzun zaman oldu görüşmeyeli... Arada filmler, diziler yaptın, oyunların oynandı, kitaplar yazdın... 10 yıl önceki Birol Güven’le şimdiki arasında ne fark var?

 

- Büyüdüm.

 

Yazının Devamını Oku

Panzehir Yenikapı Ruhu

17 Ağustos 2016
Arada üzerimize üzerimize gelse de, Türkiye’nin güvenliği ve şu son dönem yaşadığımız olaylar gündemin tepesinde. Onlarla yatıp kalkıyoruz. 12 tane sorum vardı. Yazdım da size, “Kime sorayım” diye. Çoğunluğu verdiği isim, Mete Yarar oldu. Ben söz dinlerim, teybimi aldım, yanına gittim. Son dönemin öne çıkan güvenlik politakaları uzmanı Mete Yarar’a sordum.

 ÜST AKIL KİM 5 YIL SONRA ANLAYACAĞIZ

Bu darbeyi kim planladı? Yani emri kim verdi? Fetullah Gülen mi?

 

- Hayır sadece FETÖ’nün yapabilmesi mümkün değil. Bir üst akıl var.

 

Hah geldik işte o üst akla... Allah aşkına bize söyleyin, kimdir, nedir o?

 

Yazının Devamını Oku