8 ay bir köstebekle görev yapmışım

Sportif A.Ş'de UFA şirketiyle oğlum Naci Cansun'un başka bir yerde ortaklığı olduğu, tamamen büyük bir yalandan ibarettir.

Sizden ve bu konuyla ilgilenen insanlardan ricam, lütfen genel müdür Ebru Köksal ve AIG genel müdürü Paulo Zaparolli ve UFA şirketi genel müdürü Bent Schauz yetkilileriyle bu konunun araştırılması.

Bırakın, UFA şirketinin, oğlumun şirketiyle ortaklığını...

Avrupa ve Latin Amerika pazarında, UFA, onların en büyük rakibidir!

Altaylı'nın da bu konuyla ilgili hiçbir itiraz kaydı bulunduğunu sanmıyorum. Bu ortaklık ilişkisini ispat edemezse, o zaman kendisinden ricam ‘‘Ben Galatasaylı genel kurul üyelerini ve kamuoyunu yanılttım’’ demesi. Özür dilesin ve hatasını düzeltsin. Gerçi ben bunun bir hata olduğuna inanmıyorum. Altaylı'nın tüm bunları gündeme getirmesini de kamuoyunun ve G. Saraylılar'ın takdirine bırakıyorum.

Ve yazımın sonunda şunu üzülerek belirtiyorum: Ben 8 ay boyunca kendisini, eşini ve çocuğunu bir ‘‘abi’’ gibi sevdiğim ‘‘ikinci başkanım’’la değil, Başkan'ın altını oymak isteyen bir köstebekle görev yapmışım. Saygılarımla. (Mehmet Cansun)


Deli dahiler


Arkadaşlar!

Şu haftasonları yayınlanan röportajlar var ya...

Onları sizin için değil, kendim için yapıyorum.

Acı ama gerçek bu!

Her röportajda siyah önlük giymiş, beyaz yaka takmış bir öğrenciye dönüşüveriyorum. Gazetecilik filan palavra yani. Bugünkü Lale Müldür röportajı mesela, uçurdu beni. Lale'yle konuşunca resmen boyum uzamış gibi hissettim! İnanılmaz çok şey öğrendim. Yaptığım iş itibariyle, öğrenmeye bu kadar açık olduğum için, izninizle şükretmek istiyorum.

Ettim.

*

Gelelim, Lale Müldür, delilik ve deha meselesine...

Ayşen Gür imzalı ‘‘Evet, deha deliliğe endeksli!’’ başlıklı bir yazıdan çaldıklarımı, büyük bir heyecanla sizinle paylaşmak istiyorum.

Meğer, delilik ve deha arasındaki ilişki bilimadamlarının da en sevdiği konulardan biri değil miymiş?

Öyleymiş.

Dr. Key Redfield adlı bir arkadaş, yazdığı kitapta (Touched with fire: Manic Depressive Illness and the Artistic Temperament) bakın manik depresif olan hangi ünlülerden söz etmiş: Byron, Shelley, Schuman, Virginia Wolf... Liste uzuyooor. John Hopkins Üniversitesi psikiyatrlarından Dr. Jamison ise, zaten birçok yaratıcının manik depresif olduğunu belirterek meseleyi şöyle özetlemiş: ‘‘Bir insanın aynı zamanda hem çok sağlıklı hem de çok hasta olabileceğine inanmak zor. Ama manik depresif insanlar işte böyle. Depresif dönemde her şeyden korkuyor, manik dönemlerinde ise kendilerine büyük bir güven duyuyorlar. Bu aşırı güven anlarında da hiç kimsenin beceremediğini beceriyor, mesela müthiş bir yapıt yaratabiliyorlar...’’

*

En çok etkilendiğim de yazının tepesinde göreceğiniz şu grafik oldu. E. Slater ve A. Meyer isimli meraklı arkadaşlar, klasik müziğin ünlü bestecisi Robert Schumann'ın hayatı boyunca geçirdiği manik ve depresif dönemleri bir grafik haline getirmişler. Schumann, depresif dönemlerinde az beste yapıyor, bayıla bayıla dinlediğimiz o şahane bestelerini ise aşırı iyimser olduğu ve enerjisinin tavana vurduğu manik dönemlerinde gerçekleştiriyor.

Sonuç mu ne?

Var yani yaratıcılığın delilikle ilgisi...

İkinci sonuç: Lale Müldür deli değil. Yani kelimeyi bizim kullandığımız anlamıyla değil.
Yazarın Tüm Yazıları