Paylaş
Daha henüz Can Dündar ve Erdem Gül’ün gazetecilik yaptıkları için tutuklanmalarını hazmedememişken, üstüne Tahir Elçi ve polis görevlilerinin, planlı bir şekilde, alçakça öldürülmesi geldi. Sadece barıştan söz eden, “Operasyon istemiyoruz” “Savaşlar, çatışmalar bitsin! Silahlar sussun!” diyen Diyarbakır Baro Başkanı’nın ensesinden tek kurşunla öldürülmesini, Türkiye Barolar Birliği Başkan Metin Feyzioğlu’na sordum...
Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Derin bir üzüntü içindeyiz! Böylesine kamplara bölünmüş, kutuplaştırılmış toplumlarda “köprü insanlar” olur. Kampları birbirine yaklaştırmaya çalışan ve bunun için çırpınan...
Tahir Elçi de onlardan biri miydi?
-Evet öyleydi. “PKK terör örgütü değildir” demesini kabul edersiniz, etmezsiniz. Ben bütün hayatım boyunca bunun tersini savundum. Ama biz Tahir Elçi’yle birbirimize bomba atmadık, silah sıkmadık. Birbirimizi anlamaya çalıştık. Köprü vazifesi görmeye gayret ettik. Aynı Tahir Elçi, “PKK terör örgütü değildir” dedikten sonra, PKK dahil olmak üzere kimsenin silaha baş vurmamasını, şiddet uygulamamasını ve insanları öldürmemesini istiyordu... Bunu söylemek cesaret işidir. Hele oradan bunu söylemek, ailesi Cizre’deyken daha da cesaret işidir! Tam öldürüldüğü yerin iki metre arkasında da o karşı çıktığı hendek var, örgütün kazdığı hendek. O hendeğin önünde “Silahlar sussun” diyor. Tahir Elçi’yi klavyesi başında, yerden yere vuranlar ve bir ölünün arkasından söylenmedik kötü söz bırakmayanların acaba kaçında bu yürek var? Kaçı bunu yapabilir? Kaçı, bu cesaretle, barışı, kardeşliği savunabilir? Bu yüzden Tahir Elçi, uçtaki bir isimden çok daha hedefti. Uçtaki insanlar, Türkiye’yi parçalamak isteyenlerin, kaosa sürüklemek isteyenlerin hedefi değil. Zaten kamplaşan bir ortamda, kendi kamplarından başka kimseyi öfkelendirmez onların ortadan kaldırılması. Her zaman köprüler hedeftir, Tahir Elçi gibi insanlar...
Bu cinayet, “Biz hukuk tanımayız” diyenlerin simgesel bir eylemi mi?
-Elbette. Sonuç itibariyle etkisi bu.
Siz cenazedeydiniz, nasıl bir infial vardı?
-İnsanlar öfkeli... Onu kim öldürttüyse, onların amacına hizmet edecek şekilde öfkeyi artırmış. Rasyonel düşüncenin yerini, daha da güçlü bir şekilde duygular almaya başlamış. Zaten bu eylemlerin amacı da bu. Farklı görüşte olan insanların, birbirlerine yaklaşmalarını önlemek. Sosyal medyada cenazeye katıldığımı duyuran haberlere gelen bazı tepkiler çok fena. “Duygusal kopuş” dediğimiz bu zaten. Duygusal kopuş, şiddetin yaygınlaşmasından daha tehlikeli. Çünkü şiddetin hedefi zaten o duygusal kopuşu gerçekleştirmek...
Siz kendiniz için de korkmuyor musunuz?
-Hayır. Bu soruya çeşitli şekillerde cevap verebilirim: “Korkunun ecele faydası yok.” Daha popüler kültürden bir cevap isterseniz: “Demirden korkan trene binmez.” Ya da daha derin bir cevap verebilirim. “Bugünden korkup hareketsiz kalanlar, evlatlarının geleceğinden harcıyorlar...”
Oradaki polisler, Güvenlik’ten Terörle Mücadele’den değil Çatışma tecrübeleri yok
İnternette bir sürü videolar yayınlandı. Silahlı iki kişi, polislerin üzerine doğru koşarak geliyor, onlar ateş etmiyor. Polislerse durmadan ateş ediyor. Ama bir metre ötedeki hedefi vuramıyorlar. Hiçbiri isabet etmiyor. Kepenklerde de kurşun izi yok. Bu videoları izleyenlerin kafası karıştı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
-Bir kere şunu söyleyeyim: Sayın Başbakan, olaydan hemen sonra beni aradı. Hem başsağlığı diledi hem de bu işin üzerine kararlılıkla gideceklerini söyledi. Sayın İçişleri Bakanı ve Sayın Adalet Bakanı da aradı. Diyarbakır Valisi de, Emniyet Müdürü de, Emniyet Genel Müdürü de. Her biri, her aşamada bize bilgi verileceğini anlattı. Yani cinayeti açığa çıkarma açısından ortada bir çaba var. Devletin en azından bizim gördüğümüz kademesi bu işin aydınlanmasını istiyor. Görmediğimizi bir kademesi varsa onu bilemem...
Peki o videolar?
-Önceki tecrübeler hep örtbas etmeyi hatırlattığı için insanlara, kafalar karışık. Acaba verilen bilgiler doğru mu? Acaba altında başka bir şey var mı? Bizim ısrarla söylediğimiz şu: Baştan şu hipotezle yola çıkılmasını reddediyoruz. “Çatışma arasında kaldı. Bir kaza kurşunu ya da seken bir kurşunla öldü.” Bizim istediğimiz, bütün hipotezler ortaya konsun ve titizlikle araştırılsın. Ama kamuoyunun belki de bilmediği bir husus var: Basın açıklaması sırasında orada bulunan sivil polisler, Terörle Mücadele’den değilmiş, Güvenlik Şubesi’ndenmiş. Yani onlar, çatışma tecrübesi olmayan memurlar. Sadece bir asayiş sorunu olursa, kuvvet çağırmak için orada bulunuyorlar. Bir saldırıya karşı tedbir alabilecek durumda değiller. Onlara doğru koşanlar, hareketliler; dikkat ederseniz eğilerek ve zikzak çizerek koşuyorlar. Ve her şey çok kısa sürede oluyor. Biz, oynat geri sar, oynat geri sar yaparak dakikalarca izliyoruz ama gerçek süre öyle değil. Çatışma tecrübesi olmayan bu polisler, kime ateş edeceklerini bile şaşırmış olabilirler. Polislerin koşanlara sıktığı kurşunlardan birinin Tahir Elçi’ye isabet etmiş olma ihtimali var mı? Evet var. Örgütün hendeğinden sıkılan bir kurşunun Tahir Elçi’ye isabet etmiş olma ihtimali var mı? Bu da ihtimal dahilinde. Peki bu kurşun, Tahir Elçi’yi mi hedef almıştır, yoksa polisleri hedef alırken mi ona isabet etmiştir? Bu sorunun cevaplanması için, o iki teröristin o sokağın başına niçin geldiğini bilmemiz gerekir...
Sizce gerçek çıkacak mı ortaya?
-Kolay değil. Çünkü bölgede bir türlü keşif yapılamıyor. Bölgede dediğim de şehrin içi. Çünkü hendek orada duruyor ve müdahale edilemiyor. Sokaklar daracık. Her evden ateş ediliyor. Roketlerle saldırılıyor, mayınlar var. Anlayacağınız şehrin o mahallesinde savaş var. Üç sokak ötede da çocuklar anaokuluna gidiyor...
Paylaş