Paylaş
Kafayı göz altlarına taktı, bir sürü kadın gibi gitti onları aldırdı.
Ama bir sürü kadından farklı olarak, bunu yaparken kalbi durdu. Dile kolay tam 6 kere!
Kalp masajlarıyla, elektro şoklarla hayata döndürüldü.
Ama 52 dakika o kalp çalışmadı.
6 kere gitti, geldi, gitti geldi...
Bugün bu sayfalarda Fatoş Güreli’nin inanılmaz öyküsünü okuyacaksınız.
Sizi tanıyabilir miyiz?
-Adım Fatoş Güreli. İstanbulluyum. 49 yaşındayım. Saint Benoit Lisesi’ni bitirdim, Amerika’da iç mimarlık eğitimi aldım. Son 17 yıldır iç mimarlık yapıyorum. 19 yaşında bir oğlum var. Geçen Ocak’ta, başıma felaket mi mucize mi nasıl adlandırmam gerektiğini bilmediğim bir şey geldi. 52 dakika kalbim durdu ve sonra çalıştı. Şimdi ikinci hayatımı yaşıyorum...
Durun, durun o kadar hızlı gitmeyin... Her şey nasıl başladı?
-Gözlerimin altı, torba torbaydı. Hep yorgun, hep üzgün duruyordum. Ya da bana öyle geliyordu. Estetik olup, o torbalardan kurtulacaktım. O zaman her şey düzelecekti. Üstelik çok kolay bir operasyondu. İnsanlar öğle tatilinde göz altı torbalarını aldırıyordu. Bir, bilemedin bir buçuk saat sürüyordu. Anestezi alman da gerekmiyordu. Uzun bir süre "Yapsam mı yapmasam mı?" diye kendi içimde gidip geldim ama sonunda kararımı verdim.
Sizi gaza getiren birileri var mıydı?
-Olmaz mı? Babam! Dünyanın en yakışıklı, en bakımlı 83’lüğü. Beni her gördüğünde, "Bu gözaltı torbaları sana yakışıyor mu kızım?" diyordu. Bir de arkadaşım Dürin. "Madem bu kadar çok istiyorsun, yaptır kurtul" dedi. İkisi de, aslında bana duymak istediğim şeyi söylediler. Sonradan ne kadar pişman olduklarını anlatamam.
Takıklığınızın ölçüsü...
-Ne sen sor, ne ben söyleyeyim! Manyak gibi günde üç kez gidip aynada göz altına bakar mı insan? Ben bakıyordum.
Sevgiliniz?
-O hiç istemiyordu. "Yok gözünün altında bir şey" diyordu. Bu operasyonu onayladığını söyleyemem.
Siz dış görüntüsüyle, bedeniyle çok oynayan bir kadına benzemiyorsunuz...
-Değilim. Çok sadeyim. Sadece allık sürerim. Ruj bile sürmem. Hep aynı tarz giyinirim. Beyaz skinny jeanlar, kısa mini elbiseler. Ve her zaman düz ayakkabı. Öyle çılgınlıklarım, inişlerim çıkışlarım yoktur. Sakin, kendi halinde bir kadınım. 14 Ocak’a kadar hayatım öyle her zamanki gibi sakin ilerliyordu.
Ne oldu 14 Ocak günü...
-Sonunda yaptım... Göz altı torbalarımı aldırmaya gittim... Ama bende 14’üne dair hiçbir kayıt yok...
Nasıl yani?
-Hiçbir şey hatırlamıyorum. Bir gece önce saat 8.30 gibi yıkandım, saçımı, başımı kuruttum ve yattım... Ertesi sabahı beynim silmiş, oysa arkadaşım Merih beni gelip sabah evden alıyor, birlikte hastaneye gidiyoruz. Estetik cerrahım beni orada bekliyor. Zaten o da arkadaşım. Bu işteki en iyilerden biri. "Bak böyle olmak istiyorum" diyorum, genç kızlık fotoğrafımı gösteriyorum. Kakara kikiri yapıyoruz.
Sonra?
-Hastaneye 3 arkadaşım daha geliyor. Acayip sağlam arkadaşlarım var benim, birlikte gülüyoruz. Bana sakinleştirici iğne yapıyorlar ve ameliyathaneye alıyorlar. Ablam Ayşe de geliyor o arada. Hepsi çıkmamı bekliyorlar. Ama ben bir türlü çıkmıyorum. Ve ve ve sonra estetik cerrahım geliyor, beti benzi atmış bir halde, "Bir komplikasyon oldu..." diyor. Ablam düşüp bayılıyor.
Ne olmuş peki?
-Ben sadece bana aktarılanları anlatabilirim... Çünkü hiçbir şey hatırlamıyorum. Ameliyat son derece neşeli geçmiş. Lokal aneztezi gibi bir şey, tam uyutmamışlar, kendimdeymişim. Sorulara cevap verebiliyorum. Son dikişler atılırken, "Midem bulanıyor" demişim. Der demez... Nabzım düşmüş, bunlar daha ne olduğunu anlayamadan kalbim küt diye durmuş. Sonra işte kabus başlamış. Tam 85 dakika, bir gidip bir gelmişim...
Nasıl yani?
-Kalbime masaj yapıyorlar, çalıştırmayı başarıyorlar ama duruyor... Bu tam 6 kere! Duruyor, yeniden çalıştırıyorlar... Bir ara tepemde 13 kişi filan oluyor, herkes canhıraş bir biçimde beni hayata döndürmeye çalışıyor. Ölmüşüm, dirilmişim, ölmüşüm, dirilmişim...
Kalbiniz ne kadar süre çalışmamış...
-85 dakikanın 52 dakikası çalışmamış!
Aman Allah’ım!
-Evet bana da ürkütücü geliyor, ama sanki ben değilmişim gibi, sanki başkasının başına gelmiş gibi. Ekip de ekipmiş hani, hiç vazgeçmemişler, sürekli kalp masajına devam etmişler, artık o kadar güçlü yapmışlar ki, 3 tane kaburgamı kırmışlar...
Elektro şok?
-Bilmiyorum. Hiçbir fikrim yok. Zaten bu olaya dair beynimde, zihnimde herhangi bir görüntü yok. Sadece bir düşme hissi hatırlıyorum. Kötü bir yere gittiğimi de zannetmiyorum. 52 dakika bir yere gittim zahir. Dolaştım, baktım, sonra geri geldim.
Kalp masajını kimler yapıyor?
-Estetik ameliyatımı yapan doktor ve anestezi uzmanı. Yanda başka bir hastayı ameliyat etmekte olan başka bir estetik cerrah varmış, o da yardıma gelmiş, o sonra yere çöküp ağlamaya başlamış, demek o kadar vahimmiş durum. Derken yakın bir hastaneden yoğun bakımcı bir başka doktora haber vermişler. O da gelmiş, beyin fonksiyonlarımı kaybetmemem için bir iğne yapmış. Ve sonra... Her nasılsa... 6. masajda kalbim çalışmış ve bir daha geri gitmemişim...
Sonra?
-Beni bir ambulansla yoğun bakımı olan bir hastaneye götürmüşler. Çünkü göz altı torbalarımı aldırdığım hastanede -ki çok iyi bir hastane- yoğun bakım yok. Benim bu olaydan çıkardığım hayat derslerinden biri: Yoğun bakımı olmayan bir hastanede dişini bile çektirmeyeceksin! Yanlış anlamayın, hastaneyi suçlamıyorum, kendime kızıyorum.
O esnada hálá hayati tehlikeniz var mıymış?
-Diğer hastaneye giderken mi? Tabii, tabii. Her an yeniden durabilirmiş kalbim. Ambulansın şoförü saçını başını yoluyormuş, trafik felaket, kimse ambulansa yol vermiyor, adam "Hastam ölüyor!" diye bağırıyor, arkadaşım yanımda ağlıyor, ben her şeyden habersiz ölü gibi yatıyorum. Zaten o esnada, kalbim tekrar çalıştığı için sevinsinler mi, üzülsünler mi bilmiyorlar. O kadar uzun süre durmuş ki, beynimin ne kadar zarar gördüğünü kestiremiyorlar. Felç mi oldum, bitkisel hayata mı girdim... Sıkıntılı bir bekleyiş başlıyor. Herkes perişan, herkes kapılarda ağlıyor. Uyanıp uyanmayacağım belli değil. Götürüldüğüm o ikinci hastanenin yoğun bakımında beden ısımı düşürüyorlar, kış uykusu gibi bir uykuya yatırıyorlar. Ve sonra... 72 saat sonra... Bir mucize eseri... Kendime geliyorum. Ama ben bunu da hatırlamıyorum.
Siz ilk neyi hatırlıyorsunuz?
-16 Ocak Pazartesi’yi. Yani estetik ameliyattan beş gün sonrayı. Gözümü açtım ve ablamı gördüm, "Bana ne oldu?’ dedim. "Trafik kazası mı geçirdim?" Çünkü nefes almakta zorlanıyordum. "Hayır" dedi, "Göz ameliyatından sonra kalbin durdu."
Niye diye sormadınız mı?
-Sormaz mıyım? Kimse bilmiyor. Estetik cerrahımın ve anestezi uzmanımın söylediği, milyonda bir olan bir şeymiş, bana denk gelmiş. Kalp durabilirmiş. Bir sebep aramanın manası yokmuş. Şanslıymışım ki ameliyathanede durmuş. Mucize olan, tüm bu yaşananları arızasız atlatmış olmam. O da Allah’ın hikmeti olsa gerek...
Peki sonra?
-Sonrası... Berbattı. Akciğerim ödem yaptı, kalbim ödem yaptı. Bir ay hiç uyuyamadım. Akciğerim su topladı, akciğerimden su aldılar. Felaket bir süreç. Bir hafta eve çıktım olmadı, tekrar yoğun bakıma yattım.
Siz bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz. "Ben öldüm" diye düşünüyor musunuz?
-E tabii... Kalbin durunca ölmez misin?
Böyle sorulmaz ama sizce neden geldiniz? Neden başkaları gelmiyor da siz...
-Bu dünyada yapmam gereken bir şeyler var galiba. Tamamlamadan gitmeme izin vermediler. Bilemiyorum. Ama tüm bu yaşananlar bir bakıma iyi oldu.
Nasıl yani?
-Şimdi ikinci hayatımı yaşıyorum. Ve her anın kıymetini biliyorum. Hayatta neyi çağırırsanız, o başınıza geliyor. Belki de ben çağırdım bunu. Göz altı torbaları bahaneydi, ben depresyondaydım. Uzun yıllar önce eşimden boşandım, oğlumla kendime yeni bir hayat kurdum. Ama bütün bu yaşadıklarım, iyi anne olmaya çalışma, oğlumun sorumluluğunu tek başıma üzerime almam, artı bir de iş kadınlığı... Her ne kadar bana destek olan annem, babam ve arkadaşlarım olsa da... Yordu beni. Son olarak, oğlum da gitti. Oğlum benim varlık sebebimdi, birdenbire onu Amerika’ya üniversiteye yerleştirip geri gelince, ayağımın altından halı çekilmiş gibi oldu. Bir ay yataktan çıkamadım. Depresyonun dik alasını yaşıyordum da farkında değildim. Üzerine bir de bu olay... Bence Tanrı bana dedi ki, "Hayatının değerini bilemedin, gününü gün edemedin, şimdi bir fırsat daha sana, git yaşa, hayatını sıfırla, her şeye yeniden başla..." Ben de şimdi öyle yapıyorum. İşi bıraktım. Eskiden olsa mümkün değil bu röportajı yapmazdım. Hele bu melekli fotoğrafları öldürsen çektirmezdim. Artık kimin ne dediği umurumda değil. Sadece beni mutlu eden şeyleri yapıyorum...
MAKUL BİR SEBEBİ YOK AMA GÜNDÜZLERİ BİLE IŞIK AÇIYORUM
Peki ameliyat sonrasında kendinizde daha önce olmadığını fark ettiğiniz şeyler var mı?
-Var. Gündüz bile ışıkları açıyorum. Bilmiyorum neden. Koridordan mı yürüyorum mesela, ışığın düğmesine basıp ilerliyorum. Yeni fark ettim bunu. Gündüz başucu lambamı hep açık tutuyorum, o zaman daha rahat ediyorum. Makul bir açıklaması yok. Zaten bilinçli de yapmıyorum. Bir de uykuya geçişte problemim var. Kendimi bırakamıyorum.
BU OLAYDAN ÇIKARDIĞIM HAYAT DERSLERİ
1-Yoğun bakımı olmayan bir hastanede, dişini bile çektirme!
2-Bir ameliyata girerken ruh halinin iyi olması gerekiyor. Benim değildi. Kim bilir belki de bunlar başıma o yüzden geldi.
3-Hayatta her an her şey olabiliyor.
4-Bir yere kadar tutturuk ol. Ama sonra bir dur. Zorlama hayatı. Bir sebebi vardır olmuyorsa.
5-Çocuğun bile olsa kimseyi hayatının orta yerine oturtmayacaksın, o gidince, halı ayağının altından kayıyor, mahvoluyorsun.
6-Hayat zannettiğimizden çok daha kısa.
7-Ölüm kötü bir şey değil, ama yaşamak her şeye değer!!!
ARKADAŞLARI ANLATIYOR
DÜRİN ABABAY
Basbayağı Fatoş’un katili olmuştum ben
Hünkar’da Fatoş’la baş başa öğle yemeği yiyorduk.
"Sence göz altı torbalarımı aldırsam iyi olmaz mı?" dedi.
Son zamanlarda bu soruyu günde 10 kez soruyordu.
Gülümsedim ve her zamanki yanıtımı tekrarladım:
"Çok fıstıksın. Ama torbalar yok diyemem. Estetik sonrası tam çıtır olacaksın!".
"Şu an kararımı verdim, telefon ediyorum, günümü alıyorum Dürin" dedi ve bütün içtenliğiyle ekledi: "Sana çok teşekkür ediyorum. İyi ki bu kadar açık konuştun. Yoksa yine kaçacaktım ameliyattan!"
Masada büyük bir karar aldığına inanan kadınların gururuyla elele tutuştuk.
Çok mutluyduk!
Artık Fatoş ameliyattan bile korkmuyordu.
Ben aslında estetik ameliyata karşıyımdır ama Fatoş’un benden duymak istediği yanıtın bu olduğunu biliyordum. Bana düşen onu yüreklendirmekti.
Arkadaşlar tam da böyle günler için değil midir?
Ben de bunu yaptım işte.
Ona istediği gazı verdim.
Aman Allah’ım vermez olaydım!
Ameliyatta olanları duyunca sanki benim de kalbim durdu, nefesim kesildi.
Bu felaket biraz da benim yüzümden başına gelmişti.
Onu resmen ölüme sürüklemiştim!
Az kalsın Fatoş’un katili olacaktım!
Yoğun bakım kapısının önünde hem Fatoş için, hem kendim için ağladım.
Hem onun için dua ettim, hem kendim için.
Ona bir şey olsaydı bu vicdan azabıyla ne yapardım hiç bilemiyorum.
Sanırım kendimi hiç affedemezdim, o yüzden Fatoş iyileşene kadar hep çok huzursuzdum.
Ne zaman iyileşti, dünyalar benim oldu.
Yeniden nefes almaya başladım.
Bir daha kimseye ama kimseye "Estetik ol!" demeyeceğim.
Tövbe!
Demek ki arkadaşımın daha yaşayacağı şeyler var bu hayatta
Benim 35 yıllık arkadaşım. 11 yaşından beri birlikteyiz. Ameliyattan bir gece önce de beraberdik. O sabah da Merih’le gideceğini biliyordum. İçimde de nasıl bir sıkıntı, Merih’i cebini arıyorum ulaşamıyorum. Birazdan haber geldi. Kulaklarıma inanamadım. Günlerce hastanede yattık kalktık, tüm o bekleme süreçlerinde "Onun için neyse hayırlısı, o olsun" diye dua ettim. Ama benim arkadaşım hiçbir şey olmamış gibi uyandı. Bu bir mucize. Demek ki arkadaşımın daha göreceği, yaşayacağı şeyler var bu hayatta...
MERİH TEKİN
Ben de aynı ameliyatı oldum üstelik aynı doktora
Ben de aynı ameliyatı oldum, üstelik aynı doktora. O sabah Fatoş’u evden aldım, gayet neşeli hastaneye gittik. Güle oynaya girdi ameliyathaneye. "4’te çıkar" dediler. Yarım saat geçti, hala gelmiyor. Bir yarım saat daha geçti. O arada ablası Ayşe geldi. Biz beklerken ameliyathaneden iki doktor çıktı, "Bir komplikasyon oldu" dediler. "Kalbi durdu ama çalıştırdık. Sonra tekrar durdu, tekrar çalıştırdık." Allah’ım doğru mu duyuyorduk? "Şimdi ne durumda?" diye sorduk. "Stabil" dediler. "Yoğun bakım servisi olan bir yere götürmek gerekiyor, nereye götürmek istersiniz?" Biz Amerikan Hastanesi’nde karar kıldık. "Siz önden gidin, hastaneyi ayarlayın ben Fatoş’u getiririm" dedim. Fatoş’u ambulanstan hastaneye getirinceye kadar en metin bendim. Onu oraya teslim ettikten sonra, koptum. Amerikan Hastanesi yoğun bakımında vücut ısısını düşürdüler. Sonra yavaş yavaş vücudu ısıtarak uyandırdılar. Sapasağlamdı. Söyleyebileceğim tek şey şu: Ben Allah’ın mucizelerine inandım!
ANESTEZİ UZMANI DR. HALİL AKSU
Fatoş’un kaburgalarını kırdım yeniden canlandırmada böyle olur
Fatoş’un olayını bir de sizden dinleyelim...
-Ameliyat bitti, "Bulantım var" dedi. Ve birden şuuru gitti. Hemen yoğun bakım tedavisi başlattık.
Ameliyathanede patron kim?
-Benim. Çünkü aynı zamanda yoğun bakımcıyım ben.
Kalbi durunca, insan içinden "Eyvah gidiyor!" mu diyor?
-Ben 30 yıldır bu işi yapıyorum. Çapa yoğun bakımın da sorumluluğu bendeydi. "Eyvah gidiyor" duygusu olur ama serinkanlı olmak dışında şansınız yok. Geminin kaptanı sizsiniz. Kalbi durunca, yeniden canlandırmaya geçtik. Bir sürü yöntemi var: Elektrik uyguladık, damardan ilaçlar verdik, solunumu düzenli halde sürdürdük, sanki yaşıyormuş, kalbi çalışıyormuş muamelesi yaptık. Zaten anında öyle yapmış olduğumuz için karşımızda sıfır sorunlu bir arkadaş var.
Ne kadar uğraştınız bu yeniden canlandırma için?
-Dünyada resmi ortalama 20 dakika. Maksimum 45 dakika derler. Biz bir buçuk saat uğraştık. Yardımcı yoğun bakımcılar da çağırdık. Çok travmatik bir süreçti, 6 kere geldi, 6 kere gitti. Ama Çapa yoğun bakımdan kalma inatçı bir yapımız var. Hatırlıyorum son seferinde, hem kalbe masaj yapıyorum hem de "Hadi kızım dön!" diyorum, inanamazsınız sanki telepatik bir şey oldu, döndü. Kalbi tekrar çalışmaya başladı. Ama tabii bu kadar gelip giderse kişi, her seferinde bir şey eksilir bedenden. Bizimkinde Allah’tan öyle bir şey de olmadı.
Siz deseydiniz ki, "Hastayı daha hırpalamayayım, buraya kadar!"
-Fatoş’un kendisine de söyledim. Biraz da bizim inadımızla ilgiliydi. Deseydik ki, "Buraya kadar" olay biterdi. Ama ben hayatımda hiç demedim.
Bütün bu yaşananların sizce sebebi ne?
-Yüz binde bir bilinemeyen olaylar vardır. Fatoş’un başına da bu geldi... Her gidişinde onunla birlikte gittim, her geldiğinde de yeniden doğdum! Çok travmatikti.
Dışarıdan görsek korkunç bir görüntü mü?
-Evet. Başka doktorlar ağlıyordu biz yaparken. Koca koca adamlar.
Biriniz yoruluyorsunuz öbürü mü devralıyordu?
-Valla, herkes yoruldu bıraktı, ben devam ettim. Ayrıca, hastanın sahibi de benim, estetik cerrahımızla beraber, devam etmek zorundaydım. Yapım gereği de bırakamazdım. Yüzlerce kez yaptım, hep geri getirdim.
Fatoş’un şansı bunun ameliyathanede başına gelmesi mi?
-Evet. Evde olsa hiçbir şansı yok. Ameliyathanede olması ve işi bilenlerin elinde olması.
Bütün bu yaşananlardan sonra "Acaba bir hata mı oldu?" dediniz mi?
-Bunu ameliyattan sonraki üç ay boyunca da söyledim. Fatoş da biliyor. "Sen benim hayatımı değiştirdin" dedim. Çünkü bütün ilaçlarımızı attık, yenisini aldık. Acaba bir hatamız mı var diye. Bulamadık ama yine de varmış gibi davrandık.
Neticede ilaçları da insanlar üretiyor...
-Ben askerdeyken, hatırlıyorum da, trafik kazası geçirmiş birini getirdiler, karnından yaralanmıştı, ameliyat da çok iyi geçti, ama ameliyatın ortasında hasta öldü, sebebini sonradan öğrendik: Oksijen tüpü yerine azot tüpü bağlanmış.
Aman Allah’ım!
-Oluyor böyle şeyler.
Fatoş’un hayatta olması mucize mi?
-Mucize olan Fatoş’un sıfır problem dönmesi...
Bütün bunlarda onun zayıf olmasını bir etkisi var?
-Hayır benim kuvvetli olmamın etkisi var, 105 kiloyum! Fatoş’un üç kaburgasını kırdım ama efektif bir yeniden canlandırmada olur bunlar.
Bir kişinin daha hayatını kurtardım gibi hissettiniz mi?
-Bunu hissediyorum ama bir daha hiç başıma gelmesin istiyorum. Ölseydi ne yapardım bilmiyorum. Bizim ekip 20 kişidir, hepsi günlerce bir koltukta uyudu ve Fatoş’tan gelecek haberi bekledi. Ama sonunda herkes çok mutlu oldu...
GÖZ ALTI TORBALARINI ALAN ESTETİK CERRAH
Kalp masajı, kalbe iğne, 7-8 elektroşok, her şeyi yaptık, sonunda yalvarmaya başladık ’Hadi kızım dön artık!’ diye
Fatoş size geldi ve ne dedi?
-Göz altı torbalarının onu yaşlı gösterdiğini ve kurtulmak istediğini söyledi.
Bu istediği zor bir şey mi?
-Yok hayır. 1.5 saatlik bir operasyon. Türkiye’de birinci sırada burun ameliyatları vardır, ikinci sırada göğüs, üçüncü sırada liposuction ve karın ameliyatları, sonra göz altı torbaları ve göz kapağı gelir. Benim sık yaptığım ameliyatlardan. Fatoş’unkine kadar yüzlercesini yaptım.
Tamamen uyuyor mu insan?
-Üç seçenek var. Genel anestezi, lokal aneztesi, bir de sedasyonla yapılan.
Nedir sedasyon?
-Tam anestezi vermeden kişiyi hafif uyutmak. Sorulara yanıt verir, bilinci kapalı değildir. Fatoş’unkini de böyle yaptık.
Bu tür ameliyatlarda bir komplikasyon çıkma ihtimali nedir?
-En fazla kanama olur. Onun da ihtimali yüzde 1 ya da 2. Fatoş’un başına gelenler bu operasyonla alakalı değil, herhangi bir operasyonda da olabilirdi. Çok çok büyük bir talihsizlik.
Kalbi resmen 52 dakika durdu öyle mi?
-Daha fazla durdu...
Olan biteni bir de sizden dinleyelim...
-Ameliyat bitti, çok da iyi geçti, sol gözkapağını dikerken, "Benim midem bulanıyor" dedi, "Derin nefes al, bitti, tamam" filan demeye kalmadan, kalbi durdu. Hemen resüsitasyona başladık. Yeniden canlandırmaya. Çok vahşi bir görüntüdür. İzleseniz, hüngür hüngür ağlarsınız...
Filmlerde gördüğümüz kalp masajından mı söz ediyorsunuz?
-Evet ama filmlerde 15 saniye filan sürüyor ve kibar yapıyorlar. Hastayı kurtarabilmek için gerçek hayatta kaburgalarını kırarak yapıyorsunuz.
FELÇ OLABİLİRDİ
Bir hekim hastasının kalbi durunca ne hisseder?
-Fatoş, sistematik hastalıkları olan biri değil, kalp hastası değil, tansiyon hastası değil, sapasağlam bir kadın. Haliyle beklenen bir şey değil. Tabii ki şoke oluyorsun. Ama işte otomatiğe bağlıyorsun, yapman gerekenleri yapıyorsun. Kalbi 6 kere filan durdu, çalıştı. Sürekli kalp masajı, kalbe iğneler, 7-8 kere elektroşok, aklınıza ne gelirse yaptık. Artık sonuna doğru yalvarmaya başladık, "Hadi kızım dön artık hayata!" diye. Bir taraftan da düşünüyorsun: "Ben bu kızı hayata döndürmeye çalışıyorum ama kalbin bu kadar uzun süre durması her türlü kalıcı hasara neden olabilir." Bir tarafı felçli kalkabilir. Hafıza kaybı yaşayabilir. Bitkisel hayata girebilir.
Hiç mi ümitsizliğe kapılmadınız?
-Kapılmaz mı insan? Ben güya soğukkanlıyım, sakin yatarken nabzım 50 civarında atar, bir ara baktım 120 atıyordu. Herkes aynı durumdaydı.
Vazgeçmeme sebebiniz ne?
-Kişinin dönme ihtimali olduğu sürece resüsitasyon sonsuza kadar yapılabilir denmiş. Nedir sonsuz? O ekibin kararına kalmış bir şey. Kimi 45 dakika sonra, "Buraya kadar!" diyebilir. Biz demedik. Dışarıdan da bir ekip geldi. Ve Fatoş bir mucize eseri geri döndü.
Fatoş’un hayatını kurtaran kim?
-Resüsitasyon tek başına yapılan bir şey değil. Sadece anestezi uzmanı Halil Aksu ve ben de değil, başka hekimler de vardı. Ameliyathane hemşiresinden personeline kadar hepimiz bir ekiptik. .
Ailesi sormadı mı, niye oldu bu olay diye...
-Sormaz mı? "Ne oldu? Nasıl oldu?" Bunu da anlayışla karşılıyorum, karşındakini suçlama oluyor. Ama bu, açıklaması olan bir şey değil. Bazen bir diş hekimine gidersiniz, lokal anestezi yapar, kalbiniz durabilir...
Peki şu an Fatoş’un hayatta olmasına şaşırıyor musunuz?
-Hayatta olmasına değil, sapasağlam olmasına. Kongrelerde filan örnek vaka olarak sunulması lazım. Resüsitasyonu ne kadar başarılı yapmış olursanız olun, bu kadar uzun süre kalbi masajla yaşatılmış kişide bir takım arazlar kalabilir. Ama kalmadı.
Sizce bir mucize mi?
-Kesinlikle. Götürüldüğü o ikinci hastanenin yoğun bakımında yatarken gözbebekleri olması gerekenden genişti, bu beyin ölümünün de bir göstergesidir. Ümitsizliğe kapılan bir sürü insan oldu, "Artık iyileşmeyecek, bitti!" gibisinden. Biz ümidimizi kaybetmedik. Nitekim üçüncü gün pırıl pırıl uyandı.
Bu arada akciğerleri neden su topladı...
-Kaburga kırıklarına bağlı olarak akciğerde kan birikti, bu da akciğerlerde iltihabi duruma sebep oldu. 1.5 ay ciddi bir yaşam mücadelesi verdi ama şimdi çok iyi...
Bundan sonra onun kalbine hep dikkat mi etmesi gerekiyor?
-Yooo.
Kalp hastası mı?
-Hayır bakıldı, hiçbir şey çıkmadı.
Durmuş kalp, durmamış kalp ile aynı mıdır?
-Oksijensiz kalmadığı sürece aynıdır. Zaten beyne bir şey olmadıysa kalbe hiçbir şey olmaz. Fatoş’un kalbi sapasağlam.
Fatoş Güreli’nin göz altı torbalarını alan estetik cerrah ismini vermek istemedi.
Paylaş