Paylaş
Hocam, 2012 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı görevinize son vermişti. 7 yıldır uğraşıyordunuz. Nasıl bir sonuç aldınız?
26 Haziran günü idare mahkemesi lehime sonuçlandı. 30 gün içinde göreve tekrar başlatmaları gerekiyor.
Neler hissediyorsunuz?
Haklılığım adına mutluyum. Fakat şu da var: Kazandım ama tam da sevinemedim. Çünkü böyle bir davayı açmayı istemezdim. Üzülerek açtım. Diyanet İşleri Başkanlığı, benim davacı olacağım son yerdir. Her ne kadar böyle bir davayı açmak istemesem de açmaya mecbur kaldım. Davacı olmadım, davacı olmak zorunda bırakıldım yani.
Öyle ya da böyle kazandınız... Bu karar size iftira attıklarının kanıtı değil mi?
Ben haklı olmak istemiyorum ki. Sadece mutlu ve huzurlu olmak istiyorum. Böyle bir süreç yaşamamış gibi kaldığım yerden devam etmeliyim. Olaydan bir gün önceki duruma dönmeliyim. Bunu da ancak Rabbim lütfeder. Şu an haklılığımdan ziyade, itibarımın iadesinin peşindeyim.
İyi de hocam, haksız yere 7 yılınız heba olmadı mı?
Bu 7 yıl sadece camide değil, caminin dışında da din ve maneviyat bilgisine ihtiyaç olduğunu bize gösterdi. Bu süreyi kendi avantajıma çevirerek, insanlık yararına televizyon ve radyo programları yaptım. Ayrıca eğitim hayatımı da doktora seviyesindeki çalışmalarla sürdürüyorum. Heba olmuş bir şey yok yani.
Bu arada sizi görevden alan müfettiş Haydar Bekiroğlu da kendi kusurlarından dolayı Cumhurbaşkanı tarafından görevden alındı. Bu sizin için ne anlama geliyor?
İlahi adalet.
Peki bütün bunlar niye oldu? Nasıl açıklıyorsunuz? Ve nasıl bu kadar sakin olabiliyorsunuz?
Başarıya giden basamakları tırmanmak zor. Ama aşağı çekmek çok kolay. Özellikle din ve maneviyat alanındaki çalışmalarda, nefsine yenik düşmüş, şeytanın esiri olmuş kimselerin saldırılarıyla karşılaşmak mümkün. Ama ben, tarihteki benzer olayların mutlaka tekerrür edeceğinden emin olduğumdan, bir gün camisinde mihraptaki vazifesini layıkıyla ifa eden o imama hakkını vereceklerine adım gibi emin olduğum için sükûnet ve metanetle bekledim. Ve bu sonuca ulaştım. Kimseye kırgın da değilim. Allah’a şükrediyorum. Beddua, benim literatürümde yok.
Neyiniz rahatsız etti onları? Sizi tam olarak neyle suçlamışlar?
En ağırı, camide toplanan paralardan zimmete geçirme iddiası. Televizyon programı yapmış olmak. İşin acısı, hiçbir belgeye dayandırılmadan yargıya taşınmadan görevime son verildi.
Mahkeme iki kere sizi haklı buldu. Neden iki kere?
Haklılığım daha önce kanıtlanmış olmasına rağmen göreve başlatılmadım. O yüzden yeniden dava açmak zorunda kaldım. Ve idare mahkemesi Diyanet İşleri Başkanlığı’na 30 gün içerisinde göreve başlatılmam gerektiği kararını gönderdi.
GAYE, DÜNYADAKİ MAHKEMEYİ KAZANMAK DEĞİL RABBİMİZİN HUZURUNDAKİ EN BÜYÜK MAHKEMEDE HAKLI ÇIKMAKTIR
Her şey bir imtihan mı Hocam? Bu da mı öyleydi?
Hayat okulu imtihanlarla dolu. Her şey öğrenip kendimizi geliştirmemiz içinse bu da benim adalet yüksekokulunu bitirmeme vesile olmuştur. Gaye, dünyadaki mahkemeyi kazanmak değil, rabbimizin huzurundaki en büyük mahkemede haklı çıkmaktır. Zalimin gücü, şeytan ve askerlerinden gelir, mazlumun gücü ise Rahman’dan ve meleklerinden. Biz Rahman’ın makamına sığınanlardanız!
MİLLETİMİZE HER YERDE HİZMET ŞEREFTİR!
Adınız “sosyete imamı”na çıktı diye üzüldünüz mü? Bu da mı iftiralardan biriydi?
Toplumun her kesimine hitap ve hizmet ediyor olmaktan gurur duyuyoruz. Bizi bu değerlerle yetiştiren hocalarımıza ve üstatlarımıza da teşekkür ediyorum. Bunları iftira değil, iltifat kabul ediyorum.
Siz kendi mesleğinizde genel teamüle uymamanın bedelini mi ödediniz?
İmamlıkta vazife camilerin sadece kapılarını aralamak değil, gönül kapılarını açarak insanları aydınlıkla buluşturmaktır. Din görevlisinin “vazife tanımı” kalıplarının dışında, çağın getirilerinden yararlanarak, görsel ve işitsel kanallarda yer almanın, gelişmenin, profesyonelleşmenin bedeli...
Nasıl bir görev olur yeni atanacağınız görev?
Takdir devletimizin. Milletimize her yerde hizmet şereftir!
Paylaş