Paylaş
Kamp, çadır, Allah muhafaza!
Değil ki 5 kıta, 39 ülke, 132 bin kilometre...
Adam yapmış işte!
Ve diyor ki, “Para gerekmiyor, cesaret de gerekmiyor! Sadece istemek lazım ve yola düşmek. Tek yol da otomobil değil, trenle git, otostop yap, bisikletle git, istersen yürü!... Ali Eriç, nevi şahsına münhasır biri. Bir otomobil şirketine çok da lüks olmayan, kafasına göre bir araba yaptırıyor ve 3 yıl süren bir dünya seyahatine çıkıyor...
Geçtiğimiz günlerde de bu seyahatin kitabı çıktı, röportajın sebebi de o kitap.
Ama kitap bahane, adam şahaneymiş!
(Kitabın tüm geliri de TEGV’ye bağışlanacak...)
- Sizi tebrik ediyorum! Tek başınıza bir dünya turu yaptınız. Ağzımın suları akarak okudum kitabınızı. Nasıl başladı bu macera?
Yoğun ve tempolu bir profesyonel hayatı rölantiye alma ihtiyacından! Hatta rölanti değil sonlandırmak! “Bu kadar yeter!” dedim ve düştüm yollara. Ben hem gezmeyi seviyorum hem de araba kullanmayı. Bütün bunlara bir de keşfetme dürtüsü eklenince, arabayla bilinmeyen yerlere doğru 3 yıllık bir maceraya çıktım...
- Sizin hayatınızda ne eksikti ki buna kalkıştınız?
Başlarda bunun ‘kendime kendimi ispat’ olduğunu düşünüyordum. Zoru başarmak... Seyahat boyunca yalnızdım ve düşünecek çok vaktim vardı. O zaman fark ettim ki, özellikle kendi işimi kurduktan sonraki dönemde Türkiye’de serbest çalışırken karşılaşılan zorluklar, riyakârlıklar ve ahlaksızlıklardan bıkmışlığın verdiği bir uzaklaşma ihtiyacıydı bende ağır basan. Bunalttı iş dünyası beni ve o sahte insanlar, kaçtım...
ROL MODELİM SADUN BORO
- Rol modeliniz kimdi?
Tabii ki rahmetli Sadun Boro! Onun ta 1965’te başladığı dünya seyahatinin son zamanlarını Hürriyet gazetesinde keşfettiğimde, her yazısını defalarca okur, rotasını atlastan takip ederdim. Sadun abi, içimdeki gezgin ruhun farkına varmamı sağlayan kişidir.
- Gerçekleştirdiğiniz dünya seyahati hayalini kurduğunuz gibi oldu mu?
Sonuna doğru Afrika’da rotanın küçük bir kısmını atlamak zorunda kaldım, çünkü çok riskliydi, hayati tehlike vardı; onun dışında hayalini kurduğum her şeyi gerçekleştirdim. Ben kendimi bildim bileli hep dağın arkasını, güneşin doğduğu yeri merak ettim, bu seyahat bana pek çok merakımı giderme şansı vardı.
- En çok hangi rotalar güzeldi?
Moğolistan, Alaska ve Güney Amerika’nın güneyi çok etkileyiciydi.
- En unutamayacağınız görüntü?
Gece çölde gökyüzünü seyre daldığımda kendimi kaybettiğim zamanlar. O milyarlarca yıldızın altında... Çölde gökyüzü bambaşka güzel!
- Yalnızlıktan bunalıma girdiğiniz oldu mu?
Hiç! Ama rotamdaki son kıta olan Avrupa’ya girince, e biraz sıkıldım. Yolculuğun en pırıltısız kısmıydı benim için. Dünyada o kadar güzel yerler var ki, Avrupa’nın esamisi bile okunmaz.
EN ZORU DEMOKRATİK KONGO’YDU
- Eşiniz ne zaman yanınıza geldi?
Buket üç kez katıldı bana. Önce Kuzey Amerika, Alaska ve Kanada’da. Sonra Güney Amerika’ya geldi, Lima’da buluştuk, Buenos Aires’e kadar. Son olarak da Afrika’nın başında, Capetown’dan Demokratik Kongo’ya kadar birlikteydik...
- Türkiye’de ne oluyor diye merak ettiniz mi?
Sürekli internetten haberleri takip ediyordum.
- En çok ne zaman korktunuz?
Demokratik Kongo’da geçirdiğimiz günler. Hem fiziksel zorluklar, diğer yandan resmi görevliler, polis, asker tacizinin yarattığı psikolojik baskı. Buket’in benimle olmasının verdiği ilave bir sorumluluk da vardı. Travma yaşadık...
- Genellikle arabada mı uyudunuz? Otelde mi?
Bir oranlama yaparsam, yarı yarıya. Otel değil de tercihim pansiyon ya da hosteldi, insanlarla daha iç içesiniz. Şehirlerde öyle yerleri tercih ediyorum, kırsalda ise çadır.
NORMAL HAYATA ZOR ALIŞTIM
- Peki dönünce... Neler hissettiniz?
Derin bir tatmin hissi vardı. Dedim ya, bu biraz da kendime bir ispattı ve ispat etmiş oldum. Yani ben yapabilirim. Bir de dünya yuvarlakmış, bunu gördüm!
- Normal hayata nasıl alıştınız?
İşte o zor oldu! Uzun zaman insanlardan uzak durdum. Halbuki seyahat sırasında tersini düşünüyordum, insanları çok özlediğimi, dönünce acayip
soysal olacağımı... Hiç öyle olmadı... Neyse ki zamanla düzeldi...
- Vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Mesajım özellikle gençlere. Son derece düşük bütçelerle gezilebilir. Gezmenin türlü yolları var; trenle, otobüsle, otostopla, motosikletle, bisikletle ve hatta
yürüyerek... Cesaret de gerekmiyor. Karar vereceksiniz ve başlayacaksınız. Tanzanya’nın Arusha kentinde kaldığım pansiyonda iki genç bisikletçi gezginle tanıştım. Gençlerden birinin bir bacağının dizden aşağısı yoktu.
Bu bile engel değil, düşünsenize.
Gezmek insanın ufkunu genişletir, hayata bakışını değiştirir, daha farklı bir kişi olursunuz... Dünya orada, gidip gezin, keşfedin!
Kim tutuyor sizi, hadi...
Paylaş