Bir kere çorap bile giymemişsin. Yanık bir ten, üzerinde askılı elbiseler. Bastığın yer yeşil, bahçedesin. Hayır, bu bir yaz partisi değil. Dubai’de yılbaşı kutlaması. 25 derece.
Ama bunlar detay.
Esas olan, mühim olan, bahçenin kenarındaki döner. Bütün haşmetiyle dönüyor. Bu döner, Türk döneri. Buradaki "shawırma"lara benzemiyor.
Var ya, beni nasıl baştan çıkarıyor.
Koşup sarılmak istiyorum. "Lütfen, bu dansı bana lütfeder misiniz" demek istiyorum. Biraz kilolu ama muhteşem bir erkek gibi duruyor. Gerard Depardieu’nun esmer ve Türk olanını andırıyor...
Ateşin karşısında, yeni dansöz gibi nazlı nazlı dönmekte olan bir dönerin kokusu gibisi var mıdır? Yoktur. Daha doğrusu, yurtdışında yaşayanlar için yoktur. Sizin döner yemek için, evden çıkmaya üşenme hakkınız var. Benim yok. Hakkım da yok, niyetim de.
O döneri tabağımda gördüğümde sadece lezzetiyle değil, ruhumla da Türkiye’de oluyorum.
Aman Allah’ım, yanında turşu da var...
Turşu ile abisi döner, uzun bir yol kat etmişler...
İzmir’den İstanbul’a, İstanbul’dan Dubai’ye, bir yılbaşı partisine gelmişler...
Yaşasın!
***
Yurtdışında belli bir zaman sonra, Türk yemeklerini Türk etini özlüyor insan.
Döner gibi.
Sizin İskender’iniz gelmez mi?
Benim gelir.
Size tuhaf gelebilir ama benim simidim ve beyaz peynirim de gelir.
Ama onları bavula koyabiliyorsun. 10 kiloluk bir döneri koyamazsın tabii. Gerçi, ben ne halılar taşıdım buralara. Kimi omzumda geldi, kimi bagajda. Sevgilim de utancından öldü, beni tanımamazlığa geldi.
Ama aklınızda olsun, yurt dışında yaşayan arkadaşlarınızı, akrabalarınızı filan ziyaret ederken, bir güzellik yapın, simit götürün. Sokak simidi ama. Pastane simidi değil. İkisi farklı. Biri kibar kalıyor, insanı kesmiyor. Sokak simidi alacaksın, kese kağıdıyla buzluğa koyacaksın. Canın mı çekti, koy simidin arasına kaşarı, ver fırına...
Haaa bakın, kaşar da iyi fikir.
Memleket hasretine iyi gelir.
İhmal etmeyin, yurt dışındaki arkadaşlarınızın evine gelirken kaşar da getirin.
Allah’tan bizim böyle bir sorunumuz yok.
Çünkü Dubai’de, Pınar’ın ürünlerini süper marketlerde bulabiliyoruz...
Bu yediğimiz döner de zaten Pınar’ın döneri...
***
Dünyanın her yerinde Türkler, kendilerine özgü belirli davranış biçimleri sergiliyorlar.
Mesela, sadece Türklerle görüşen Türkler var.
Sanki Türk değillermiş gibi, sanki hiç Türk olmamışlar gibi Türklerle asla görüşmeyen Türkler var.
Bir de bizim gibi, hem Türklerle hem yabancılarla görüşenler var.
Davranış biçimleri farklı olduğu gibi, yılbaşı kutlama biçimleri de farklı olan Türkler var.
Bir bölümü 5 yıldızlı otellerde kutlamayı tercih ediyor, bunlardan epey var burada, tercihen sahildeki otellere gidiyorlar, açık büfeye dalıyorlar, 12’ye doğru geri sayıma başlıyorlar. Saat 12’de milyonlarca dolar harcanan havai fişek gösterileri başlıyor.
Tabii bunlar izlemek için illa otellere dünya kadar para bayılmak mecburi değil.
Sevgilinizle ele ele tutuşup (sakın öpüşmeye kalkışmayın, yasak) sahilde kumlara yatabilirsiniz (vazgeçtim yatmayın, çöl kumu çok fena, temizlemesi çok zor), yani bedava seyretme imkanı da var. Tabii içkisiz. Sahilde olmaz, otelde serbest.
Büyük bir şehir olmamasına rağmen, yılbaşı geceleri trafik sıkışıyor.
***
Bu şehir, sokaklarını yaşamak için elverişli bir yer değil.
Bu yüzden ev partileri çok daha cazip. Özellik aralık ayında, ev partileri dönemi başlıyor. Evlerin bahçeleri ve geniş balkonları olduğu için de davet davet üstüne. Noel, yeni yıl, vesaire vesaire. Önden kutlama, arkadan kutlama. Şirketten gelenler, mahalleden gelenler, komşular, eğleniyorsun, vakit geçiriyorsun işte...
Ama bizim gittiğimiz yılbaşı partisinde çoğunluk Türktü. Türkler ve Türkleşmeye başlayan yabancı eşler. 19 büyük, 9 çocuk, 2 bebek, 5 dadı. İki katlı evin yukarı katı çocuklar ayrılmıştı, kreş gibi, hani yılbaşında çocuklardan ayrılmayalım hesabı.