Paylaş
NOT: Çok fazla e-posta geliyor ve ben hepsini yayınlamak ve cevaplamak istiyorum, bu nedenle sizlerden bir ricam olacak, biraz daha kısa ve net yazarsanız diğer dostlara da yer ayırabiliriz…
NOT: Bazılarınız e-postalarınızın yayınlanmasını istemiyorsunuz, ben de yayınlamıyorum ama yine de cevaplıyorum… Ayrıca bazılarınız benimle konuşmak istiyor ve telefon numaralarını yazıyor, eğer durum çok vahimse ben de kıramayıp arıyorum. Her an telefonunuz çalabilir haberiniz ola…
***************************************************************************
KARDEŞİM EVLENMEDEN HAMİLE KALDI…
Merhaba Ayşe,
Yazılarını ilk günden beri takip ediyorum. Ve hiç kaçırmıyorum. Bazen hüzünleniyoruz, bazen gülüyoruz seninle. Baban ile yazdığın yazıda kendimi tutmakta o kadar zorlandım ki... Ben de babamı yaklaşık 5 sene önce kaybettim. Baba sevgisini doya doya yaşadım desem yalan olur, annem ile babam ayrıydı ama ailede sadece annem ile babam görüşmüyordu. Babam evimize girerdi, dedemlerle hiçbir zaman kötü olmadı. Hiç yoktan arkamı dayayacağım birisi daha vardı annemden sonra. Keşke şu sıralarda olsaydı bari… Şu sıralar diyorum çünkü ailecek çok zor günler geçiriyoruz. Evliyim, dünyalar tatlısı bir kızım var ve bir tane daha çocuğum olacak inşallah... Evliliğim çok güzel, herkesin gıpta ile baktığı bir ilişki (Aman nazar değmesin). Şu ana kadar hiç bir problemimiz olmadı. Biz başkalarının problemlerinden kendimize ne vakit ayırabiliyoruz ne de huzurlu olabiliyoruz. Konuya gireyim fazla uzattım…
Sevgili Ayşe; benim bir kardeşim var, geçen sene nişanlandı -hatta bununla ilgili bir yazı atacaktım size ki vazgeçtim (aldatma ile ilgili bir yazına ). Kardeşimin bu kişi ile 2. kez nişanlanması. İlk nişanlılık döneminde oğlan, kardeşimi aldattı ve kardeşim yakaladı. Hemen yüzüğü attı. Aradan yaklaşık 3-3,5 sene geçti, nasıl oldu ise bu oğlan kardeşimi bir şekilde ikna etti ve tekrardan nişanlandı. Ailecek karşıydık ama kardeşim istiyordu. Biz de karışmadık. Söz oldu, kardeşim çok fazla değişti bize karşı ama ben hiç bir zaman kardeşime toz kondurmadım. Her zaman ailemi karşıma alıp onu savundum. Gel zaman git zaman düğün tarihi kondu, ev tutuldu (bizim evin tam karşısına ) dayandı, döşendi, ailem bir ton borca girdi vs. vs. Düğün günü geldi, çok neşeli, kalabalık bir düğün töreni yapıldı. Ben kardeşimi çok sevdiğim ve üzülmesine dayanamadığım için, benim kadar ve hatta benden daha çok mutlu olmasını diledim. Damat Bey’e de kardeşimin bizim için değerli olduğunu, onu üzmemesini, çok şanslı olduğunu söyledim. Ama bunları ben boşuna söylemişim. Damat resmen bana alaylı alaylı gülerek; “kardeşiniz şanslı” demez mi? Aradan 1-2 ay geçti, kardeşim kilo almaya başladı ve hızla alıyor. Başkalarının ağzından kardeşimin 5 aylık hamile olduğunu öğrendik. Dünya başıma yıkıldı. Annem, kardeşlerim, kimsenin ağzını bıçak açmıyor… Ben o kadar güvenmişken, sen evlenmeden hamile kal… Bu olacak iş mi Ayşe? Beni o kadar kullandı ki, ben her zaman onun haklı, diğerlerinin haksız olduğunu savundum. Çantasından çıkan Kadın Doğum reçetesini bile “iftira atıyorsunuz benim kardeşim onu yapamaz “diye herkeslerle tartıştım, o da biliyor bunu. Ve bile bile beni kullandı, en çok ben acı çekiyorum. Benim de kızım var, kesinlikle kınamıyorum ama çok büyük bir rezillik bizim için. Şimdi görüşmüyoruz ama tam karşımızda, balkona çıksa göz göze… Üzülüyorum, doğumunda ve bundan sonra yanında hiç kimse olmayacak. Kimse evine kabul etmeyecek. Bizler için bayramlar çok özeldir. Büyüklerimizde toplanırız ama o artık ne bu bayram ne de sonraki bayramlarda aramıza giremeyecek. Kimse ile konuşamıyorum, evime kabul etmek istemiyorum, görünce ne yaparım onu da bilmiyorum. Hâlâ kardeşimi seviyorum, nefret edemiyorum ama beni kullandığı için ona çok ama çok kızgın ve kırgınım. Ne yapacağım Ayşe,ailemi nasıl sakinleştireceğim bilemiyorum. Ben çok mutluyken onun mutsuz olması beni kahrediyor. Dışımdan “ kendi düşen ağlamaz” diyorum ama içim de kan ağlıyor, çok üzülüyorum. Dün ona karşı duyduğum hisleri, karşıma alıp konuşmak istediklerimi kaleme döktüm, resmen kustum, göndersem mi göndermesem mi diye düşünüyorum. Acaba bunalıma girip intihar eder mi? Keşke bunlar bir rüya olsa, uyansak, her şey eskisi gibi devam etse diye dua ediyorum. Lütfen bana yol göster. Yazımı yayınlayıp yayınlamaman sana kaldı. Ama ismimi yayınlamasan?
A.
CEVAP:
Selam canım, önce şunu söyleyeyim; ortada bu kadar abartılacak bir durum göremiyorum… En baştan başlayalım, bence kardeşinin en büyük hatası onu nişanlılığı döneminde bile aldatan bir adama tekrar güvenip onunla evlenmesi. Ama bu da illa yine aldatacak, ya da bu adam kötü bir adam demek değildir. Bazen en iyi adam pişman olan adamdır. Bir de şu var tabi, anladığım kadarıyla mut asıp bir aileniz var. Kardeşin bir cahillik sonucu hamile kalmış olabilir. Belki hamile kaldığını bile çok geç anladı, kimseye de anlatamadı, bu nedenle de evlenmek durumunda kaldı. Ayrıca adam da muhtemelen kardeşini seviyor ki, onunla evlenmeyi kabul etmiş. Ne erkekler var “bana ne, kendin bak başının çaresine” diyen… Seni bu kadar kızdıran kardeşinin evlilik öncesi cinsellik yaşaması mı? Eğer öyle ise bence çok dert etme, günümüzde cinsellik tabu olmaktan çıktı ve çıkmalı. Bir sürü evlilik cinsel uyum sağlanamadığı için yıkılıyor biliyorsun… Ben bu olayda ne sana ne ailene ne de o adama, en çok kardeşine üzüldüm… Bir abla olarak sana yakışan onu sarıp sarmalamaktır… Onun yaşadıklarını anlamaya çalış, şu an sana ne kadar çok ihtiyacı var kim bilir… Al kardeşini yanına, her ne kadar onaylamasan da açık açık konuş onunla. Sen de şu an bebek bekliyorsun, o da… Hamile bir kadının ruh halini kendinden bilirsin, o da şu an seninle aynı ruh halinde, üstelik kalmış bir başına… Sen ablasın unutma, ailenle aradaki buzları eritmek için de elinden ne gelirse yapmalısın. Önce sen içine sok kardeşini, ailende zamanla yumuşayacak eminim… Ayrıca şunu da düşün kocasına karşı kendini ne kadar savunmasız hissediyordur, düşünsene bir ailesi bile yok arkasında. Lütfen harekete geç, herkesin başına gelebilir, kız kardeşine sarıl, sarıl, sarıl… Gelişmelerden lütfen haberdar et, öperim…
***************************************************************************
BEN BİR EŞCİNSELİM, MASKELERLE YAŞAMAKTAN BIKTIM.
Merhaba Ayşe Abla,
Yazılarını severek okuyorum. Geçen gün “Yetiş Ayşe” bölümüne denk geldim. Ve hemen hemen herkesin "intihar edeceğim zor durumdayım" dediğini gördüm. Maalesef ben de aynı durumdayım. O yüzden yazma gereksinimi duydum galiba.
Ayşe abla ben 24 yaşında bir gencim sözde. Ama inan ruhum çok yaşlı. Maskeyle yaşamak ağırıma gidiyor. Bu yükün altında her geçen gün eziliyorum. Ölüyorum ben Ayşe abla... Bitiyorum...
Ben eşcinselim. Kendimi bildim bileli. Evet küçücüktüm. Yaşıtlarım kızlara ilgi duyarken ben hemcinslerimden hoşlandım. Büyüdüm aynı. Hiç değişmedi bu durum. Hani diyorlar ya, herkesin kendi seçimi falan. YALAN BUNLAR. Ne seçimi ya? Kim seçer böyle ağır bir yükü soruyorum abla? Allah aşkına kim seçer ömür boyu sürecek bir rolü oynamayı? Kim seçer?
Ne ailem, ne çevrem kimse bilmiyor! Aman bilmesinler de! İstemiyorum. Utanıyorum kendimden. İşte intiharı bu yüzden istiyorum. Rol yaparak yaşamak, yaşamak mı sence abla? Ha ölmüşüm, ha yaşamışım. Hangi hayattan bahsediyoruz acaba? Maskeli hayattan mı, yoksa sadece benim bildiğim asıl hayatımdan mı?
Her gün soruyorum kendime. Neden bu böyle, neden ben diye… Bilmiyorum ki neden… Benimle aynı evde büyüyen ağabeyim taş gibi erkekken, neden ben böyleyim? Tacize, tecavüze de uğramadım. Travmam yok. Neden o zaman? Bilmiyorum…
Ben de sevmek, sevilmek, kıskanılmak, sevişmek, öpmek, dokunmak, ne bileyim işte, iki sevgili ne yaparsa onu istiyorum ama yapamam, mümkün değil. Hep içimde taşımak zorundayım bu sırrı. Deşifre olamam…
İnternette çok araştırdım bu konuyu. Hastalık olmadığını, doğuştan gelen bir yönelim olduğunu (tıpkı saç rengimiz, göz rengimiz gibi) kabullenilmesi gereken bir durum olduğunu okudum uzmanların yazılarında. Kendimi suçlamayı bıraktım bu yüzden ama gel içime sor. Hiçbir zaman gerçek ben olamadım. Olması gereken kişi oldum. Erkeğim ya güya. Askere gitmeliyim, futbol oynamalıyım, erkeksi durmalıyım daha neler neler…
Okulum bitince nasıl askere gideceğim diye kara kara düşünüyorum. İstemiyorum gitmek. Bana uygun değil oralar abla. Heteroseksüel ağırlıklı bir yer orası ve inan bana uymuyor. Eşcinselsen eğer biriyle sevişeceksin ve bunu fotoğraflayacaksın ki askerden muaf olasın. Ben bunu yapamam asla. Bu gururuma aykırı… Hangi insan evladı bunu yapmak ister ki? E geriye ne kaldı? El mecbur yine rol yapıp gidilecek askere…
Bu zorunluluklarımın sadece biri… Annem şimdiden evlenmemi hayal ediyor. Nasıl söylerim ona anne ben buyum, evlenemem diye? Tamam, zorla evlenmem ama annemin hayallerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini bilmek bile bir yük. Hem de çok ağır bir yük…
Biliyorum uzattım ama hiç kimsenin bilmediği, herkesten sakladığım bu sırrı sana yazmak istedim, neden bilmiyorum. Birinden bir cevap almak istedim belki de. Çünkü bıktım kendi kendime sorup kendi kendime cevap aramaktan. BIKTIM…
Kendine iyi bak abla. Abla diyorum izninle çünkü yakın buluyorum yazılarını.
H.
CEVAP:
Selam canım. Öncelikle bildiğin gibi yaşadığın bu sorunda yalnız değilsin. Maalesef ülkemizde seninle aynı bunalımı yaşayan birçok insan var… Öncelikle senin de yazdığın gibi, kesinlikle kendini suçlama, çünkü hakikaten bu senin seçimin değil. Tıbben kanıtlandı artık, genetik olduğu dahi yazılıp çiziliyor… Gelelim çözüme, intihar. Sence bu çözüm mü, sen bu kadar güçsüz müsün? Tamam, yaşadıkların çok zor, ama yapman gereken bu mu? Bunun yerine var olan tüm gücünle utanmadan sıkılmadan, var olduğunu ve seçiminin bu olduğunu neden haykırmıyorsun? Niye elini taşın altına koymuyorsun? Bence koy… Seni gerçekten sevenler, biraz zaman alsa da bu duruma alışacaklardır. Ağabeyine derdini açmaya çalışsana, eğer ona açılamıyorsan, bağrına bas taşı, al anacığını önüne, onu ürkütmeden gerçekleri anlat. Analar evlatları her ne yolda olsalar da anadırlar unutma. Ya da içindekileri bana yazdığın gibi yazsana annene ya da ağabeyine. Bazen kelimelerle bir şeyleri daha iyi ifade edebilir insan… Bu günden itibaren ne zaman istersen yaz bana, yayınlamak için değil, sana fikir verip yanında olduğumu gösterip ayaklarının üzerine basasın diye, her zaman cevap yazacağım sana… Sen güçlü olduğun sürece yanında olacağım. Bir tek şartla; sakın ama sakın bir daha intihar sözünü ağzına almaman kaydıyla. Kalk ayağa, kalk, koy elini taşın altına. Gelişmeleri bekliyorum heyecanla…
***************************************************************************
NESLİHAN ŞADAN’IN YENİ KİTABI “BİLSEYDİM”…
Merhabalar Ayşe Hanım;
(Twitter'dan NeslihanB)
İki romanı yayınlanmış bir yazar olarak yol göstericiliğinize ihtiyacım var.
Bu mesajımı siz mi yoksa asistanınız mı okuyacak tabii ki bilemiyorum. Sizin haricinizde okunuyorsa o kişinin vicdanına kalmış demektir. Ama belli bir kariyer geçmişi, bu göreve gelirken yaşadığı zorluklar var ise beni de anlayacaktır umuyorum.
Siz de eminim ki bir yığın mücadele sonucu şu anda olduğunuz noktaya ulaştınız.
Sevgili arkadaşım, iyi kalpli insan, Ayşenur Yazıcı'nın önayak olması ile romanım "...ama seviyordum" yayınlandı ve 4000'e yakın satışı var şu ana kadar. Bence büyük başarı hem de adı hiç duyulmamış bir yazarın ilk eseri olarak. İkinci romanım ise bu hafta piyasaya çıktı; "Bilseydim..."
Biliyorsunuz, medya ve TV bir eserin tanıtımında, duyulmasında ciddi anlamda rol oynayan bir etken. Medyada bir şekilde tanınan insanların kitaplarını satmaları, daha geniş kitlelere ulaştırmaları çok kolay oluyor. Çoğu programda "körler sağırlar birbirini ağırlar" misali herkes tanıdıklarını bir yerlerde arz-ı endam ettiriyor. Peki, ben ne yapmalıyım? :)
Bir gazete röportajım olabilse, bir TV programına çıkabilsem eminim her şey çok daha farklı olur. Diyeceksiniz ki ve de haklı olarak "Ayşe Kulin'in bunlara ihtiyacı olmadı. Doğrudur ama o da 25 sene çabaladı bir noktaya ulaşabilmek için. Fakat ben bu kadar beklemek istemiyorum. Eserlerime güveniyorum.
Birilerinin biz genç ( ki 41 yaşındayım ) yazarlara yardım etmesi, yolunu açması lazım. Şu anda Radyo TV Programcılığı 1.sınıf öğrencisiyim ve amacım iyi de bir gazeteci olabilmek ( sizler kadar olamasam da mesleğin içinde yer alabilmek ). Kendime güveniyorum, bu sektöre de ilgim çok fazla…
Adresinizi alabilirsem, size kitaplarımı yollamak istiyorum. Eminim okuyunca beğeneceksiniz.
İlginize şimdiden teşekkür ediyorum.
Saygılarımla
Neslihan Şadan BAĞDİKEN
www.neslihanbagdiken.blogspot.com
Twitter: NeslihanB
CEVAP: Neslihan’cığım selam, öncelikle bu kadar kararlı olman ve bu kadar çabalaman bence zaten çok başarılı olacağının göstergesi… Bana gelen tüm postaları ben okuyorum, bunu da senin sayende duyurmuş olalım… Kitaplarını gazeteye yollayabilirsin benim adıma. Okuduktan sonra eşime dostuma, sana faydalı olabileceğine inandığım, nazım geçen dostlarıma da seni söyleyeceğim… Şu an yapacağımız tek şey buradan duyurmak ki, inan çok etkili olacaktır…
Neslihan Şadan Bağdiken’in “Bilseydim” isimli romanı çıktı, bu genç yazara destek verelim…
***************************************************************************
VAGİNUSMUS.
Ayşe Hanım Merhabalar,
Sonunda yazabildim… Neyi yazabildim… Neyi yazabildim… Aslında kaç aydır neyi yazamadım…
Öncelikle kendimi kısaca tanıtayım… 26 yaşında genç bir mimarım. İstanbul’da yaşıyorum…
Her gün diyorum aslında tamam bugün sabah ofise gittiğimde soracağım… Sonra akşam oluyor, tamam eve gidince mail atacağım... Şimdi bile bir yaz sil olmuyor değil yani :) çok da uzatıp vakit almak istemiyorum aslında. Neyse diyeceğim o ki, aylar aylar önce vaginusmus tedavisi için bir doktorun adını vermiştiniz… Ama telefon numarası için özel olarak sormam gerektiğini biliyorum -okumanız gereken pek çok mail alıyorsunuzdur, umarım buna çabuk sıra gelir çünkü ben zaten -maalesef- yeterince erteledim.
Kendisiyle ilgili bilgileri bana mail olarak atabilirseniz -haliyle :) -beni –bizi :) -çok sevindirirsiniz… Zaman ayırdığınız için teşekkürler… Eğlenceli yazılarınız için geniş geniş zamanlar J
G. K.
CEVAP:
Merhaba. Doktorumuz sevgili Zeynep Armay, 0212 274 04 44 den ulaşabilirsiniz. Bir okurum sayesinde bu kâbustan kurtuldu ve şimdi çok mutlu. Darısı başınıza, sevgiler…
***************************************************************************
KADINLAR ARTIK SUSMASIN…
Sayın Aral,
Yüksek lisans eğitimi aldığı sırada, hocası tarafından taciz edilen, yaralanan ve yarası hala kanayan BG ye ait hikâye çok can alıcı…
Düşünebiliyor musunuz; bir hoca, bırakın medeni statüsünü bir yana, kendinden 15 yaş küçük bir öğrencisine utanmadan, sıkılmadan, salt hormonları anlık yükseliş gösterdi diye tecavüz edebiliyor ve bu utanmazlık halini, fotoğraflar çekerek delillendiriyor, tehdit ederek de kendine bir savunma sahası yaratıyor.
Bu adam suçlu!
Hem de birkaç kez…
Tecavüzden suçlu!
Özel hayatı izinsiz teşhirden suçlu!
Tehditten suçlu!
Şartlı tehditten bir kere daha suçlu! ( “Seni rezil ederim” tehdittir; “Şunu şunu yapmazsan seni rezil ederim”, şartlı tehdittir)
Eğer bu suçlamalar ile adalete hesap vermesi sağlansaydı, şimdi bırakın Prof. Olmayı, cezaevinde tuvalet temizliyordu veya kendine benzer bir it tarafından evrene karışmış olacaktı.
Pekiiii, BG suçlu mu?
Evet!
O da birkaç kez suçlu…
Kendine yapılan bu insanlık dışı fiili ifşa etmediği için suçlu!
Tehditlere boyun eğdiği için suçlu!
İnsanlığa örnek olup haykırıp bu şerefsizi mahkûm ettirmediği için suçlu!
Bir de zurnanın zırt dediği yer var ki, o en vahimi!
Eğer BG ifşa etseydi!
Bu insanlık dışı ülkede “orospu”muamelesi görecekti…
Kuyruğunu sallamasaydı olmazdı denilecekti…
Kızını dövmeyen dizini döver fasaryaları gırla gidecekti!
Bu ülke insanlarının, din yaftası ile özellikle kız çocuklarımıza uyguladığı ağır baskının neticeleridir bunlar… Namusun cinsel organdan ibaret olmadığını anlamakta zorluk çeken, beynine sinyal gitmeyen, kapsama alanı dışındaki örümcek kafalılardan kurtulmanın yolu; BAŞTA KIZ ÇOCUKLARI OLMAK ÜZERE TÜM İNSANLIĞA YAPILAN TACİZLERİ, KÜÇÜK-BÜYÜK DEMEDEN İFŞA ETMEKTİR, BU ŞEREFSİZLERİN YAŞAMLARINA DEVAM ETMEMLERİ İÇİN MAHKÛM ETTİRMEKTİR!
BG ler olmasın istiyorsak, mücadele edeceğiz, peşini bırakmayacağız…
Saygılarımla.
Mehmet A.
CEVAP:
Sizin ki yetiş Ayşelik olmadığı halde yayınlıyorum, çünkü bu konu hakkında ne kadar çok yazar, çizersek o kadar dikkat çekeriz ve de susanlar artık belki susmazlar diye. Tüm yazdıklarınıza da kayılıyorum ayrıca…
***************************************************************************
DÖRT YAŞINDA Kİ KÜÇÜK KIZIMIZA MOR BİR ELBİSE İSTİYORUZ SEVGİLİ OKURLAR…
Merhaba Ayşe Hanım,
Ben size bu maili Ankara’dan gönderiyorum. İsmim Fatma. İlk günden beri yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Binlerce mail arasından benimkini okur musunuz bilmiyorum. Aslında okusanız da isteğim size belki bu da dert mi dedirtecek. Sizden ricam yazdıklarımı yayınlamayın ama lütfen olumlu ya da olumsuz bir cevap verin. Neyse, konuya geçeyim, 6 yaşında bir oğlum, 4 yaşında birde kızım var. Oğlum bu yıl anasınıfından mezun oluyor, 5 yıldızlı bir otelde gösterisi var. Kızım da o gün giymek için mor renkte, abiye elbise istiyor. Eşim de ben de çalışıyoruz, kısa bir süre öncesine kadar maddi kaygımız yoktu ama bu ara biraz zor bir dönemdeyiz. Kızım evdeki elbiselerini beğenmiyor, ben 1-2 saat için yeni elbise alacak bütçeyi ayarlayamıyorum. Sizden ricam çevrenizde kızı olanlardan emanet olarak istiyoruz, 4-5 yaş için, mor renkli abiye… İnanın temiz bir şekilde geri iletirim. Olumlu ya da olumsuz geri dönerseniz çok sevinirim. Hep mutlu ve umutlu kalmanız dileklerimle...
Fatma.
CEVAP:
Fatmacığım, sen ne tatlı bir annesin ya… Buradan duyuruyorum elbise olayını. Bir kaç gün cevap bekleyelim, eğer kimseden ses çıkmazsa sana söz veriyorum ben elbiseyi alacağım… Bana telefon numaranı da yolla lütfen, bir de bıcırığın resmini, öpüyorum… Anneler günün şimdiden kutlu olsun canım…
***************************************************************************
KIZIMLA BİR KONUŞSANIZ BELKİ MOTİVE OLUR…
Ayşe Hanım merhabalar;
Köşeniz beni inanılmaz dinlendiriyor, huzur veriyor ve motive ediyor. Çok teşekkür ederim, kaleminize sağlık. Günün bütün stresi bir kaç dakikalığına beni terk ediyor. Sizi kendime çok benzetiyorum. Hayata bakışımız yaşadıklarımız hatta boşanma şeklimize kadar…
Özellikle GDO lu erkekler konulu yazılarınız benim çok sevimli olduğum bir konu. Nerde babalarımız zamanındaki erkekler diye bende hayıflanıp dururum. Sorumluluk duygusunu bir kenara bırakın artık en basit nezaket kurallarını bile tamamen bırakmış durumdalar.
Benim ricam…………
B.
CEVAP:
Şaşırmayın, bu nasıl bir e-posta diye, devamı var tabi ki ama ben yayınlamayacağım. Sonucunu belki daha sonra paylaşırız… Tek ipucu, bu postayı bana yollayan okurumla az önce telefonda konuştuk, beraber bir yola çıkıyoruz.
***************************************************************************
ARTIK KİMSEYE GÜVENEMİYORUM…
Sevgili
Gün boyu Master tezimle uğraşınca hiç bir şeye doğru düzgün vakit kalmıyor… Bu yüzden bugün sabah, dur bakalım dünyada neler oluyor bitiyor diye severek okuduğum gazeteleri ve yazarları okumaya çalışırken, senin Salı günkü yazında benim yazmış olduğum e-malimi gördüm... İnanamadım, şok oldum...
Ayşe içimde o kadar enerji var ki anlatamam... Ama bunu somutlaştırmam lazım… Bu ülkede çok zor inan çok zor... İnsanlar projelere açık değiller… Tabuları var... Korkaklar… Sadece kadın ve zevk için para harcıyorlar… Kıskançlar... O yüzden Almanya’ya gitmek istiyorum, her şekilde destekliyorlar… İstiyorum, olacağına ve pozitif düşünceye inanıyorum… Seni seviyorum… Ben de öptüm seni… Hoşça kal diyecektim ama içimdekileri de yazayım öyle gideyim dedim…
O kadar karamsar yazılar okuyorum ki anlatamam, ayrıca çevremde yaşadıklarımda cabası... 27 yaşına girdim… Kendimi nasıl mutlu hissediyorum biliyor musun? Karşımdakine iyi bir şeyler yaparak, önemsendiğini hissettirerek, gözlerindeki o ışıltıyı görerek, benim almış olduğum o hazzı hiçbir şeye değişmem... Konuşmak bile yeterli… Karşındakine zaman ayırarak dinlemek... Mutluluk için bir de aile sevgisi şart, bu olmazsa olmaz… Parayla pulla ölçülebilen bir şey değil...
Toplum olarak sadece konuşuyoruz, hiç dinlemiyoruz... Çok benciliz… Her şeyimiz etiket… Her şeyimiz sanal... Kendimiz için yaşamıyoruz… Nelerden zevk aldığımızı bile bilmiyoruz… Kısaca kendimizi tanımıyoruz toplum olarak...
Kadın olarak kendi benliğimizin farkında bile değiliz… Sindirilmiş bir toplumuz... Koyun ve sürü mantığı ile hareket ediyoruz.
Siirt’te, Manisa’da, İzmir’de yaşanılanları okuyunca (ki bundan önce neler okuyup neler gördük, şuan gündemimizde olan şey bu, her şey unutulup gidiyor… Popüler kültür toplumuyuz ya!) toplumsal cinnet geçirdiğimizi düşünüyorum... Ama insanlar hep şunu nitelendiriyor; tecavüzcüyü, sapıkları hadım edelim, ömür boyu hapse atalım v.s. Kabul ediyorum, cezalandırmak gerekiyor ve ibret aldırmak gerekiyor insanlara, ama şu yandan da bakalım, bu insanlar da (sapık, tecavüzcü) zamanında böle şeyler yaşama olasılıkları yüksek olduklarından, aynısını uyguluyorlar, yeni kurbanlar seçiyorlar... Bu olay sadece ahlaki boyut değil... Sosyal boyut, eğitim boyutu, ekonomik boyut… Her şey birbirine bağlantılı... Çözüm sadece cezalandırmak değil (tabii ki yeni kurbanlar olmaması için bu şart ama yeterli değil)…
İnsanlar devamlı tacize uğradıklarını yazıyorlar... Bu toplumumuzun bir gerçeği... Sana yaşadıklarımı yazmak istiyorum... Dert küpü oldun... Dinle dinle, oku oku… İşin çok zor... Ama paylaşım çok önemli... 7-8 yaşlarındayken kuzenlerimin tacizine uğrardım, taciz değil bu tecavüze yakındı neredeyse... Kaçmak isterdim, kaçamazdım... Bu yıllar boyu sürdü... Sonra ergenliğe girmeden teyzemin eşi devamlı kucağına alır, oturturdu beni… Kaçmaya çalışırdım, sıkıca tutardı... Bu da yıllarca sürdü ( bir de biz birbirine çok yakın, çok bağlı aileyiz görünür, yalan! Büyük yalan!)… Babam içki içen, sarhoş adamdı. Yılın her günü içerdi... Bağırır çağırırdı... Onu uyutmak için, sesimizi kimseye duyurmamak için, her gece babamla uyurdum... Bir gün uyandım ki babam bana dokunuyor... İnanamadım... Şok! Evet, bunlar da senin yazdığın gibi çok iyi insanlardı! Kimse yanlış düşünmezdi! Küçücük yaşımda anneme söyleyince onu ne kadar üzeceğimi bildiğim için bir şey söylemedim… Zaten o da o dönemlerde mutsuzdu! Hala da bilmez... Ve babam hayatta değil artık... Diğer insanlar da nasıl suratıma bakıyor anlamıyorum!
O dönemlerde hiç konuşmazdım... Hiç arkadaşım yoktu… Çok uysaldım… Lisede psikoloji kitapları okumaya başladım… Ve üniversite yıllarımda her şeyim değişti… Tüm kişiliğim... Kendimi çok geliştirdim… Okudum... Okudukça konuşmaya başladım… Hayatta kimseye kırgın ya da kızgın değilim… Sinirleri alınmış gibiyim... Geçenlerde sevgilimin beni en yakın arkadaşımla aldattığını öğrendim... Bunu da yasadım... Buna rağmen insanlara sinirlenemiyorum, kızamıyorum, nefret edemiyorum... Herkesten her şeyi bekler durumdayım… Neden ben? demiyorum. Ama bana göre en büyük tepkim Türkiye’de yaşamamak isteğim... Kendimi cinsel bir obje olarak gördüğüm bir ülkede yaşamak istemiyorum... Bunu hissettiğim zaman tüm feminist duygularım ortaya çıkıyor... Sindirilmiş cahil toplumda yaşamak istemiyorum... Sokağa çıktığımda kendimi rahat hissetmek istiyorum... Devamlı sağa, sola, arkama bakarak yürümek istemiyorum...
Ayrıca evlenmek olayına da sıcak bakamıyorum... Evlenmekten korkuyorum… Çocuk sahibi olmaktan korkuyorum... Sorumluluk almaktan korkuyorum... Şöyle bir düşününce de, hep yaşadıklarımdan kaynaklandığını biliyorum…
Özge S.
CEVAP:
Yaşadıkların çok ama çok ağır şeyler… Senin gibi aynı şeyleri yaşayan o kadar çok insan var ki. Son günlerde gelen e-postaları sana okutsam ağzın açık kalır… Ama hayat her şeye rağmen devam ediyor ve edecek… Acılar insanı o kadar büyütüyor ki, sen de büyümüşsün Özgem, hem de ayakları yere basan, yaşadığı tüm rezilliklere rağmen sağduyulu, sevgi dolu olmayı başararak büyümüşsün… Şu kiralık dünyada çirkinlikler kadar güzellikler de var… Kendine güven ve hiçbir şeyden korkma… Seni anlayacak, değerini bilecek birisi her an kapını çalabilir, yeter ki iste… Bizim ülkemizde yaşananların bin beteri başka ülkelerde de yaşanıyor, biliyorsun. Nerede yaşadığın önemli değil, nasıl yaşadığın önemli. Sakın bu ülkeden gideyim de deme, senin gibilere çok ihtiyacımız var…
***************************************************************************
YETİŞ AYŞE…
Selamlar Ayşe Hanım,
Yazılarınızı sürekli takip ediyorum… Hatta bazılarını birkaç kez okuyup keyifleniyorum. Geçenlerde “Yetiş Ayşe” bölümüyle ilgili bende birkaç kelimeyle derdimi yazayım dedim, sonra o kadar derdi olan insan var onlar dururken benim kafama taktığım dert mi de utanmadan paylaşacağım bunu dedim. Ama sonra kendime engel olamadım, ne olursa olsun yazmaya karar verdim. Ben 160cm boylarında, hafif toplu bir kızım. Okulda en yakın olduğum arkadaşım da 180cm boylarında, incecik bir kız. Genelde ben topuklu ayakkabı giyerek durumu kurtarmaya çalışıyorum ancak, bazen canım düz giymek istiyor, o da o gün topuklu giydiyse, tam bir noktayla virgül oluyoruz. Okuldakilerin diline düşüyorum, bodur diye dalga geçiyorlar. Aslında boyum çok kısa değil, sadece onun yanında gerçekten çok kısa kalıyorum. Ona birkaç kez şakayla karışık söyledim ama beni ciddiye almadı. Böyle saçma bir şey için de arkadaşlığımı bitirmek istemiyorum ama artık insanların laf söylemesini de engellemek istiyorum. Neyse… Ne yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yok, sadece size yazıp anlatmak bile rahatlattı beni. İyi ki varsınız, iyi ki bu kadar sıcak ve samimisiniz… Hep böyle kalın lütfen…
Sevgiler.
G.Ç.
CEVAP:
Âlemsin JSana isim taktım; “Şeker Kız Candy”… Sana önereceğim bir tek şey var, kim ne der, ne diyecek diye sakın tınlama… En önemlisi de benim yaptığımı yap, insanlar seninle dalga geçmeden sen kendinle geç. Mesela giy babetlerini, gir okula, sarıl kankana, bas bas bağırın okulda ”ay ne komik oluyoruz valla, bayılıyorum senin yanında bodur bodur gezmeye, güven veriyorsun bana, hey merdiven getirin bana, yukarıda havalar nasıl kanka, yarın on beş pondla geleyim de yukarıda olup biteni beraber görelim”… Falan feşmekân, inan çok eğleneceksin… Sen dalga geç kendinle ve de hayatla, öperim şekerim…
***************************************************************************
Eczanede mahsur kaldım…
Merhaba Ayşeciğim,
Ben dün eczanede mahsur kaldım biliyor musun? ( 23 liralık ilaç faturamı ödeyemedim). Yanımda 20 lira vardı çünkü ve işe dönecektim. Kredi kartımda borcunu henüz ödeyemediğim ve limit dolduğu için kullanamadım. Çünkü
iki hafta evvel nişanlandım. Malum nişan alışverişi saç makyaj derken (Üstelik en uygunlarına dikkat ederken)… Neyse… Eczacı arkadaşın '' tamam, aybaşı ödersiniz tanıdım sizi, daha önce de gelmiştiniz '' demesiyle utana sıkıla teşekkür edip ayrıldım. Çok gücüme gitti. Parasızlıktan birçok yere yürüyerek gidip geldiğim olmuştur. Ama işyerim çok uzak, paramı eczaneye versem yürümeme imkân yok diye düşünüp çırpına çırpına işe geldim. Biraz toparlanıp Yılmaz'ım Özdil'im ve seni okumaya başladım.
Hakan'ın durumuna çok üzüldüm. Gerçi sen onu silkelemişsin ama umarım kendine gelmiştir. Ben de müstakbel nişanlımın ilk evliliğinden olan çocuğunu sahiplendim. Bunun yanında diğer arkadaşların da hikâyeleri beni çok etkiledi. Okudukça soldan soldan gelmeye başladılar. Kendi dar boğazımı unuttum. Ben bu arkadaşlara işçi maaşımla ne yapabilirim diye düşündüm. Önce senin öncülüğünde bir fon mu oluştursak dedim. Herkes en az 5 TL yatırsa ne büyük paralar birikir. Ayda 1.000 kişiden (ki daha fazla olacağına eminim) 5.000TL. Azımsanacak bir para değil. Acil yardıma ihtiyaç duyan arkadaşlara merhem olabiliriz. Veya ben ahşap boyama işi yapıyorum. Şu ara sermayesizlikten ara verdim. 5 yıl önce işsiz kaldığımda pazara çıkıp satarak evin faturalarını ödemiştim. Bunu biraz daha genişleterek internet sitesi kursam, sen de bana nasıl yapacağım konusunda yardımcı olsan. Bu sitede çeşitli ürünlerin satışını yapıp hem ben kazansam, hem de satışların bir kısmını bu fona aktarsak nasıl olur acaba? Sitenin adı 'Sihir' olsa ne dersin? Ben var gücümle çalışmaya emek vermeye hazırım.
Görüşmek üzere
Ebru Y.
CEVAP:
Çok şekersin Ebru. Ne kadar pozitifsin, inan bana bu harika bir şey, seni çok sevdim… Para para, ah şu Lidyalılar bir çuval pirincin içine etmişler… Gelelim düşündüklerine… Ah keşke böyle bir şeyler yapabilsek, fonlar kurabilsek, daha neler neler var yapacak, ama maalesef bu işler göründüğü kadar kolay değil işte. Bürokratik engel çok, iyi niyetli gözüküp buralardan getirim sağlamaya çalışabilecek insanda çok… Ama bak şu olabilir; bir site kurulsa, kadınlar için… Orada herkes yaptığı el işlerini falan satabilse, bir kadın dayanışması sağlansa harika olur… Bu konu da hareket edebilmek için neler yapmak gerekir diye ben sorup soruşturacağım, sen de soruştur, bakarsın ortak bir noktada buluşuruz… Hadi hemen başla bakalım araştırmaya, öptüm canım…
***************************************************************************
ARTIK SABIRLI OLMAK İSTEMİYORUM.
Merhabalar Ayşe Hanım,
Bu güzel köşenizle ilgili olarak size teşekkür etmek istiyorum. Yolunuz açık olsun inşallah. Yardım edebildikleriniz kadar hiç bir şey yapamasanız da, insanların yazarak rahatlamalarına sebep olduğunuz kadar, eviniz de mutlulukla dolar taşar dileklerimi söylemek istiyorum.
Yazınızda okudum, özgeçmişinizi de gönderebilirsiniz demişsiniz. Ben şansımı denemek istiyorum. Yalnız benim durumum şöyle; Üst üste girdiğim iki iş yeri de finansal zorluğa girdi, pozisyonumun çok aşağısında çalıştırılmama rağmen sesimi çıkarmadım. Sabret dediler, sabrettim; olumlu düşün dediler olumlu düşündüm ama artık olumlu düşünmek de istemiyorum sabırlı olmak da. Çünkü geldiğim ve bulunduğum yer sıfır. Ben kendi içimde zaten şükrediyorum ama şükretmek razı olmak demek değil. Şu an artık çaresizlikten gene gazete ilanıyla girdiğim sigara içilen, ofisin ikram ve hizmet işlerinden de sorumlu tutulan bir pozisyonda çalışıyorum. Yaşım 37 ki bunun 40 yaşı var, 45 yaşı var ben nasıl devam edeceğim böyle bir deneyerek bir yanılarak. Elimden tutanım yok, arkam yok inanın. Bir becerim de yok ki bildiğim işin dışında bir şeyler yapayım. Ofis ortamları çok sağlıksızdır. Bir yere girdim kışın, hem önden hem arka tarafı açık, rüzgârlı yerde, kapının önünde bir çalışma yeri gösterdiler. Başka yere girdim sabahtan akşama kadar 6-7 kişi sigara içiyor kimse kimsenin umurunda değil. Eleman alıyorlar bilgisayar yok, sigortanı yapmıyorlar vs. Sonra diyorlar ki kimse çalışmak istemiyor. İyi de ben hastalanırsam bana da bakacak kimse yok ki!
Yazınızı okuyunca size de özgeçmişimi yollamak istedim. Eğer fırsatınız ve bir çıkar yolunuz olursa değerlendirmeye almanızı rica ederim.
Sevgi ve selâmlarımla,
Nur.
CEVAP:
Nur’cuğum, selam canım. CV’ni birkaç yere yollayacağım, cevabı ne olur bilemem, söz veremem… Bildiğim kadarıyla bir becerim, bir şeylere yeteneğim yok demişsin. Yazdıklarını okuyunca nedense ben öyle olmadığına karar verdim, belki de iç sesim bu şekilde düşünmeme sebep oldu. İç sesimin daha yanıldığını da hiç görmedim… Belki bu yazışmamız bile bu nedendendir. Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir bilirsin... Biraz bir şeyler yazıp karalasana, sonra da bana yollasana... İç sesimi dinle derim ve öperim… Güzel dileklerin için de sonsuz teşekkürler…
***************************************************************************
YAZILARIMI SENARYOLARIMI OKURMUSUNUZ?
Ayşe Hanım selamlar,
Bugün “Yetiş Ayşe” bölümünün ilk günüydü ve gerçekten de yetişilmesi gereken baya konu vardı. Öncelikle bütün bunlara cevap vermeye çalıştığınız için içtenliğinize içtenlikle teşekkür ederim. Benim derdim falan yok aslında, kendi halimde okuluma gider gelirim. Manisa’da, üçüncü sınıfta, işletme okuyorum.
Benimki sadece sizden bireysel bir istek olacak. Kendi çapımda bir kaç yazım var. Serbest yazı, şiir, kısa senaryo gibi. Ama okutacak pek kimsem yok :) ya da bana öyle geliyor. Sanki zorla okutuyor gibi hissediyorum. Bunu onun gibi algılamazsanız sevinirim :)
Sizin gibi bir yazarın yazılarımı okuması benim için çok önemli olacak. Sadece cevap verirseniz çok sevineceğim. Vermezseniz de illaki vardır bir nedeniniz.
Çalışmalarınızı zevkle izliyorum ve devamını dilerim. Kolay gelsin
Bu arada adım Gökhan J
Not: Bir kaç tane gönderdim ekte. Az mı çok mu yeterli mi bilmiyorum ama umarım çok değildir
Gökhan G.
CEVAP:
Gökhancığım yazıların geldi, hafta sonu okuyacağım ve düşüncelerimi sana ileteceğim. Ama sen yine de hafta sonu bana hatırlat. Gerçi unutmam ama garanti olsun…
***************************************************************************
HÜRRİYET ÇALIŞANIYIM, BURADAN SEVGİLİME SESLENEBİLİRMİYİM?
Merhaba Ayşe,
Nasılsın? Yazıların süper ve bu “Yetiş Ayşe “ olayı da gerçekten iyi, en azından okurlar cesaret alır ve buradan sesini duyurabilirler. Benim ki birazcık farklı. Ben hürriyet gazetesinde çalışıyorum... Buradan senin aracılığınla aşkıma ( Serkan Öktem ) onu çok sevdiğimi söylemek istiyorum... Bir tanemsin, ömrümsün, canımın canısın… Umarım her şey çok güzel olur ve biz tüm planlarımızı gerçekleştiririz ki öyle olacak zaten. SENİ ÇOKKK SEVİYORUM SEVGİLİM.
Yasemin K.
Cevap: Âlemsin Yasemin, aslında bu sayfada bu tip şeyler yapmıyorum. Sadece kayıp sevgili falan varsa belki dedektifçilik yapabilirim. Ama mailin çok şeker geldi, sana torpil geçtim. Şaka bir yana sevmek sevilmek çok hoş bir şey… Sevgiler…
***************************************************************************
Selam Ayşe Abla,
Öncelikle çabuk cevabin için teşekkür ederim. Benim şu an içinden çıkamadığım meselemi sana anlatıp senden fikir almak istedim.
Ben Almanya’da yaşıyorum, bundan yaklaşık iki buçuk sene önce kısa bir süreliğine Almanya’da bir Türk Bankası’nda çalıştım. Türkiye işlemleri için sürekli oradaki şubeyle görüşmek zorunda olduğumuz için, bu işlemler sırasında orda çalışan bir is arkadaşıyla samimi olduk. Zaman geçtikçe is dışında da telefonda sık sık konuşmaya ve netten de ara sıra görüşmeye başladık. Yaklaşık bir sene bu durum böyle sürdü ama bir türlü yüz yüze görüşemedik. Bu bir senenin sonunda benim duygularım ona karşı değişti ve ben ona karşı hoşlanma gibi duygular hissetmeye başladım. Tip olarak hiç benim beğenmediğim bir tip olduğu halde kafa yapımız öyle güzel uyuşuyordu ki hayatımda ilk defa bunu sorun yapmadım. Bir gün bana yaşımı sorduğunda ona olduğumdan 2 yas küçük söyledim, nedenini ben bile şu an bilmiyorum. Ben ona yaşını sorduğumda ayni şeyi oda yapıp yaşını bana 2 yas büyük söylemiş. Yani biz aramızda olan 1 yas fark var sanan ama söylediğimiz yalanlardan içimizden aslında 3 yas fark olduğunu sanan iki kişi olarak görüşmeye devam etik. Bu arada asil yas farkımız 5 mis yani ben şuan 32yim ve o 27, ama o bunu hala bilmiyor. Ben ona bir süre sonra ondan hoşlandığımı ve ona karsı bir şeyler hissettiğimi söyledim. Ama onun bu duruma dediği tek şey şuan birbirimize uzak olduğumuz ve daha yüz yüze bile görüşemediğimiz ve bu durumda kendisinin bana olan hislerinden şuan emin olamadığı. Bu son telefon konuşmasından sonra bir kaç ay hiç görüşmedik ve bir gün tesadüfen msn de karsılaştık. O günden sonra gene ara sıra telefonda ve nette görüşmeye başladık. Ama benim onda o zaman da kızdığım durumlar bana karşı olan konuşma tarzları. Hem uzaktan sana karşı hislerimde emin olamam diyordu ama bana görüştüğümüz zaman umut veriyor sıcak davranıyordu. İki sene sonra hele şükür bundan 1 ay önce İstanbul’da yüz yüze görüşebildik. Bu planı yapmadan önce aylarca bana bir şekilde ayarla ve İstanbul’da buluşalım... Yok, ben de senden hoşlanıyorum artik görüselim... Yok, su, yok bu diye ısrar eti. Bana ilk buluştuğumuz gün düşüncelerini açıkça söyle söyledi: benim ailem çok tutucu bir aile, senin benden büyük olmanı ve dışarıdan (yani çevremin dışından) birisi olmanı onlara kabul ettiremem, bizim ilişkimizin bir sonu olmaz ama her şeye rağmen seni tanımak ve seninle bir şeyleri paylaşmak istiyorum eğer sende istersen. Bu kelimelerden sonra o an ne diyeceğimi ne, düşüneceğimi bilemedim. Sap gibi kaldım. Hayatımda ilk defa bunlar bana söylendi... Aklıma tek bir kelime bile gelmedi ve sadece "neyse zaman gösterir" dedim. 2 gün birlikte zaman geçirdik ve gerçekten çok güzeldi. Ama benim yaptığım tek hata bu iki gün içinde onunla birlikte olmaktı. Kendimden bu yüzden hala şuan nefret ediyor ve kızıyorum ama bu benim için bir gösterge ona karşı gerçekten tahminimden çok şey hissediyormuşum. Sonuçta yapmam hataydı ve hala içim içimi yiyor, kendimi iğrenç ve basit hissediyorum. Bu iki günden sonra o evine geri döndü ve ben Almanya’ya geri geldim. Ondan sonra asil benim sorunum başladı ve onu çözememe seklim. Ayrıldıktan sonra 5 gün boyunca beni ne aradı ne sordu, ayni şekilde bende onu arayıp sormadım. Sonra mail seklinde birkaç gün haberleştik ve bana dediği "ne kadar gamsız olduğum, niye arayıp sormadığım ve eğer o aramasa benim hiç mi aramayacağım" diye sitem etmesi. Bende ona sen yazmadın o yüzden yazmadım dedim ama o bunu tabii ki anlayamadı. Sonra 10 gün boyunca gene ortadan kayboldu. Merak edip mesaj atim ve öğrendim ki bilgisayarı bozulmuş ve ondan nete de giremiyormuş ve beni çok özlemiş. Hayret ki telefon açmayı-mesaj yazmayı ama hiç düşünmemiş. Bende ona sordum ki bizim görüşmemiz sadece nette mi olacak, eğer böyle olacaksa bende bileyim diye. Ama buna tabii ki hiç bir şekilde cevap gelmedi. Sonra aradan gene 10 gün geçti ve gene bir mail: bana küstün mü, ben adim atmasam sanki sen hiç atmayacaksın neden böyle davranıyorsun? Bu maile şu ana kadar hala cevap yazmadım çünkü ne yazacağımı bilmiyorum artik. Onun benden ne istediğini tam olarak anlayamıyorum, hem beni ailesine kabul ettiremeyeceğini söylüyor, hem tanımak istiyor, hem arayıp sormuyor normal sevgili gibi hem de beni suçluyor. Böyle bir durumda ne düşünmem gerek ne yapmam gerek? Nasıl davranmam gerek? En önemlisi o ne bekliyor ve ne istiyor? Bunu çözemiyorum. Bana üçüncü bir kişi olara yol göstere bilirsen, akil ve mantık söyleyebilirsen çok sevinirim Ayşe abla. Ama düşünceni ve fikrini açıkça söylersen sevinirim, hem doğrularımı hem yanlışlarımı…
Şimdiden teşekkür ediyorum ve cevabini sabırsızlıkla bekliyorum.
Hülya
CEVAP:
Selam Hülya’cığım, öncelikle şunu söylemeliyim, ne demek kendimi iğrenç pis falan hissettim… İki taraf istemiş, beraber olunmuş, zorlama yok, bir şey yok. Ayrıca yaşın 32, genç bir kız olsan, o zaman üç beş laf ederdim… Bir kere bunu kafandan at, namus iki bacak arasından çıkalı çok oldu… Gelelim benim düşüncelerime. Bir kere bana söyle sen bu adamı gerçekten seviyor musun, yoksa işin içinde heyecan var ve de kaçıyor diye mi hoşuna gidiyor?Senin gerçekten ne hissettiğin çok önemli… Gelelim erkek arkadaşına, orada da iki seçenek var bence. Ya seni gerçekten sevmeye başladı, bu nedenle tamamen kopmak istemiyor, zamanla da belki ailesine seni kabul ettirebileceğini düşünüyor. Ya da çoğu erkeğin yaptığı gibi, bencilce davranıyor, seni elinin altında tutmak hoşuna gidiyor… Bence tavır koy ve bir şekilde konuş, bu belirsizliği çözmeniz gerektiğini söyle. Yok, eğer çözülemiyorsa da yol yakınken veda et, çünkü devam ederse daha çok bağlanırsın, sonra da daha çok üzülürsün… Gelişmelerden haberdar et, ona göre yine bakarız, öptüm…
Paylaş