Paylaş
Baştan men edilmişim ya, ilgilendiğim bir durumsa delip geçmem gereken bir durum demek.
Adrenalin demek.
Savaş açtığım bir kelime bu, çocukluğumdan beri, kendimi bildiğimden beri.
Öyle de yapmışım hep. Hala da yapıyorum, sen gibi, o gibi, ötedeki, berideki gibi.
Bu yasakların çoğu seni, beni bak ki çabuk büyütmüş, bazıları yüzünden yüzdüğümüz suların yanında Haliç içilecek kadar temiz kalmış.
Kimileri ise beynimizi tembellikten men etmiş, aramızdan nice Einsteinler çıkartmış.
Lise yıllarında her genç kız bilir; yasaklara karşı türlü çareler bulur, yaratır, savaş açar, keyfimize bakardık.
İnce çorap giyme tekniği, French ojeyi saklama becerisi, saçtaki röfleyi toka tekniğiyle kapama, etek boyunu kesmeden anlık mini ya da diz altı yapma ve bir dolusu daha...
Bu teknikler bizden önceki nesillerden bize gelip ilerleyerek diğer nesillere geçip hiçbir yasağa boyun eğmemiştir.
Aile baskısı ve aile yasakları elbette arzu ve şehvetin en önemli durakları olmayı her zaman becermiştir.
Yassssak denilerek gözümüze sokulan her şey bilhassa yapılarak, erken yaşlarda sigaralara başlanıp, evden okuldan türlü firar planları başarıyla sonuçlandırılmış, yasaklı aile tarafından makbul bulunmayan erkek arkadaşlarla masum flörtler yaşanmıştır.
Ha benim gibi fazla yasaklı, hatta 12 Eylül tadında sokağa çıkma yasaklılar da 19 yaşında evlenip yazının başında bahsettiğimiz gibi Haliç’in sularında kendini arz-ı endam ederken bulmuşlardır.
Eh erken evliliklerin sonu genelde hüsrandır, amma velâkin insana engin tecrübeler de kazandırmıştır.
İşte bu örnek bir aile yasağının insana neler kattığının yazının ilk paragrafındaki tam karşılığıdır.
“Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak” lafının bendeki karşılığı koca yasaklarıdır.
Aile yasaklarından kaçacağım sanan edalı, işveli şehir güzeli toslayıverirsin duvara...
Elin adamı “beşten sonra sokakta dolaşmak yok” deyince sana...
Şehvet, arzu, heyecan yine basar her yanını, adı yasak ya. Ama bir de bu sefer eklenir yanına; “acaba nasıl deleceğim bu yasağı” telaşı.
Tanımadık hal ya, egzersizsiz yakalandın, kolay değil valla.
Hemen beyin girer devreye hem de kadın beyni, o da işte çalışır durur yıllarca koca yasaklarına karşı türlüce çare üretir, patentini alsa her kadın ayaklı trilyonerdir.
Ve devlet...
İşte şehvetin, arzunun yasaklara normalde en az uğradığı yerdir, yani en azından öyle olması gerekir.
Çünkü devletin yasaklarının makul olması beklenir, öyle tahmin edilir. Ama tabi bu tahminler her devlette yanıltır.
Eee o zaman da tadından yenir mi?
Bu kadar lezzeti AKP iktidarı kadar hiçbiri vermemişti; mesela son günlerdeki...
Şehvet, arzu, hatta vücutta inanılmaz bir ısı değişikliği, beyinde bir karıncalanma, adrenalin zirve yaptı sanki.
Son Twitter yasağını delerken duyduğumuz haz nasıl bir zevktir, nasıl bir zevktir bu ya, kelimeler anlatmaya yetmiyor ki...
Öğretmenin, ananın, babanın, kocanın yasakları güzelmiş be bayıltıcı olsa da.
Elimin, kolumun özgürlüğüne karışıyorlardı hiç değilse, en çok sinirim şu günlerde, kalemimizin, özgürlüğüne karışmaları.
Twitter sayesinde milyonlarca köşe yazarı var artık.
Hepiniz haykırabiliyorsunuz düşüncelerinizi. Neden bu kadar korkuyorlar ki koca devlet, pes yani...
Ayşe’nin notu: AKP sayesinde kendimizi öyle çok geliştirdik ki. Ben mesela içten pazarlıkçı bir tip oldum, sote yapmayı öğrendim, et yemeği olanı değil, eve sote yapıyorum çok şeyi.
Hem kutulara, hem de ondan önce alışveriş yapıyorum artık. Eskiden e-maillerime zor bakardım, şimdi hacker oldum sayılır. Geçenlerde bir arkadaşım için unuttuğu e-mail adresinin şifresini kırdım, Allah sizi inandırsın. Ne yapayım onu, bunu kapatıp açıyorlar her dakika. Gazeteciyim, her yere ulaşmam lazım. Dahasını yazamam, yasaklarla ilgili benim bir korkum var.
Paylaş