Paylaş
Bir cesaret kaçtım, İstanbul’da bir otele yerleştim, kızım dâhil çalan hiçbir telefonu açmadım, sadece yavruma “iyiyim” diye mesaj attım.
Otele varınca ne derece yorulmuşum daha da çok anladım.
Paramı bile Dragon Oteli’nin sahibi, sevgili dostum Ergün ödedi.
Para bile almamışım yanıma, o derece düşünememişim, o derece yorulmuşum.
İki gün boyunca sadece uyudum, uyanık kaldığım zamanlarda da düşündüm.
Bana neler koymuş, onları düşünüp ağladım.
Şansıma ettim.
Canıma ettim.
Etrafımdaki embesillere saydım, sonra sövdüm.
Ama iyi geldi.
İki gün kafamı dinledim.
Kendimle yüzleştim.
Boş kalan vakitlerde durdum, debelendim.
Haaa geçti mi, yok.
Evdeyim ama daha ruhumu temizleyemedim.
Çünkü birilerinin benden uzak, birilerinin ise daha yakın olması lazım.
Gerçi boş ver, kaderde varsa üzülmek, neye yarar öbürü?
………..
Teklif ediyorum
Aşağıdaki eposta benim canım okur dostlarımdan birinden geldi geçen günkü evlilik yazım üzerine. Öyle candan, öyle şeker yazmış ki sizlerle paylaşmadan edemedim Seda’nın epostasını.
Merhaba,
Bugünkü yazınızı okudum ve pek keyiflendim. Bende inanılmaz evlilik hikâyeleri var; ağlatanı, güldüreni, kızdıranı, yok artık dedirteni...
Başkalarının hikâyeleri de değil üstelik! Yaşım 36. İşim gereği etrafım doktordan geçilmiyor.
Size bir teklifim var;
Şarköylüyüm, orada küçük ve keyifli bir evim var. Dünyada güneşin hiç bu kadar güzel batmadığı bir restaurant da biliyorum.
Orası Trakya.
Gece yarısı sarhoş kadınlar görünce yadırgamazlar, sabaha kadar darbuka/klarnet sesi eksik olmaz, şarap ve rakı nerdeyse musluktan akıyor. Haydi, kalkın sizi birkaç gün misafir edeyim.
Gündüz kitap okur, güneşleniriz ve soğuk bira içeriz. İsterseniz kahvehaneye gider, tanımadığımız amcalarla okey filan oynarız.
Gün batımından yarım saat önce restauranta gideriz. Rakıya çift, suya tek buz alırız tam yağlı Trakya eşliğinde.
Restaurantın sahibi de kadın, borumuz öter yani. Önce hayattan, havadan sudan konuşuruz. 2. kadehlerle birlikte aşk/meşk/evliliklere gireriz. Son kadehte gözlerimiz sulanabilir, sorun değil. Masadan kalkıp hiç tanımadığımız insanların sokak düğünlerine gider, aradan kaynar, biraz göbek atarız.
Klarnetçiye caba (bahşiş) veririz. Neşemiz yerine gelsin.
Ertesi gün köylere uğrarız; sokaktaki tüm yaşlı amcaların Atatürk’e benzediği köylere. Salına salına dolaşırız, laflarız amcalarla. Canınız sıkılırsa Uçmakdere’de parasailing yaparız.
Akşam olunca yine biter tüm dert tasa nasılsa. Bu arada unutmadan; kadınlarda güzellik ve içkiye eğilim doğru orantılıdır.
Bakarsınız dönünce evlilikle ilgili başka bir karar alırsınız. Ben tanıştığımın 27. günü evliydim mesela.
NOT 1 : Sapık ya da deli değilim. Güvenmeniz için ortak tanıdık bile (hatta isterseniz Dr. J) bulabilirim.
NOT 2 : Hemen reddetmeyin, üstüne bir yatıp uyuyun, sonra karar verin.
Teklifimde gerçekten çok samimiyim.
Sevgiler,
Seda
CEVAP: Seda’m süpersin ya, ne güzel olurdu gerçekten böyle bir tatil. İyi ki senin gibi okur dostlarım var, moralim bozuk olduğunda bile beni neşelendirmekte üstünüze yok. Sarılarak öperim, bakarsın bir gece ansızın gelebilirim.
Paylaş