Paylaş
Bazen okurken gözyaşlarımı tutamadım, bazense kahkahalarımı. Bir kısmını aşağıda sizlerle paylaşıyorum, bir kısmı ise “lütfen yazımı yayınlama” dedikleri için bende saklı.
Kardeşlik arkadaşlıktan öte bir durum, dünyada bize en yakın olanlar kardeşlerimiz.
Bu yüzden kıymetlerini bilelim, dargın olanlar varsa hemen şimdi telefona sarılsın. Hatta benim dünkü yazımı ve bugünkü okur dostlarımın epostalarını kardeşlerinizle paylaşın derim. Arada her ne geçmiş olursa olsun kardeşler küslüğe fazla dayanamaz. Hadi güzel haberlerinizi bekliyorum.
İSOTUM
Trabzonlu bir baba, Rizeli bir annenin ilk çocuğuydum. Karadenizlilerin erkek çocuk takıntısının aksine kızlara tapan bir babam ve annem vardı ya bu da benim şansımdı herhalde.
İlk beş yıl evin prensesi modunda gezerken minik, huysuz, mızmız bir şey girdi dünyamıza.
Ee tabi bende ilk sıradan gerilemenin hırsıyla, nefret dolu yıllar başladı. Neler yapmadım…
Annemin, babamın dikkatini onun üstünden almak için. Kafasını yardım; olmadı, çöp kutusuna attım; olmadı.
Gerçekten çok farklıydık. Odamın önünden geçmesine, arkadaşlarımla birlikte oturmasına, sesini çıkarmasına; her şeyine karşıydım.
Ben üniversite yıllarıma geldiğimde o da büyümüştü. Ama baktığımda o nefret ettiğim, tahtımı sarsan minik cadı benim her şeyim olmuştu.
Artık hayatıyla ilgili her şeye bir anne sıcaklığıyla yaklaşıyordum. Onun canı yanmasın, aman kimse ona zarar vermesin, benim cam fanustaki bebeğimi kimse incitmesin diye dualar ediyordum.
Canımdı o benim, nasıl gelmiştik buralara bilmiyordum ama doğurmadığım bebeğim olmuştu.
Çok zor bir dönem geçirdik, hastalandı; çok ciddi bir rahatsızlıktı. Günlerce dua ettim “Allah’ım o eski haline dönsün, başka hiçbir şey istemem” diye.
İyileşti; doğurmadığım yavrum iyileşti.
Yıllar geçti benim bebeğim oldu, aynı teyzesine benzeyen mızmız, huysuz bir cadı. Herkes ilk çocuğun farklı olacağını söylerken ben aslında ilk çocuğumun çoktan büyüdüğünü ve şimdi büyüteceğimin de ona benzemesini hayal ettiğimin farkındaydım.
Benim canım isotum geldiğimiz yollarda çok düştük, her yanımız yara bere içinde ama gideceğimiz yolda artık ben de bir anneyim seni daha çok kollayıp, seveceğim.
Burcu
…….
“ABİM” KELİMESİNE SIĞANLAR
Merhaba Ayşe,
35 yaşında özel sektörde çalışan bir okuyucunum. Bugünkü yazını çok keyifle okumayı bitirmek üzereydim ki son cümleye takılıp kaldım. Kardeşliğe dair yaşadıklarımızı sormuşsun, düşünmeye başladım, abimi çıkarırsan hayatımdan geriye kalanlara ne kadar ben denir, bulamadım.
Senin durumunun tersi benim hikâyem, yani bu sefer satırları 7 yaş küçük olan yazıyor ki belki o her şeyini bildiğine inandığın bir hikâyede madalyonun diğer yüzünü dinlemek ilgini çeker.
7 yaş büyük ve gereğinden fazla başarılı bir abi ile büyüdüm ben. Hayatım boyunca tek çıtam oldu, bu inan çoğu küçük kardeş için de geçerlidir, abim…
Ülkenin genel eğitim sınavlarında koyduğu performans, müzik konusunda ki yeteneği, mükemmeliyetçiliği vesaire derken hani demişsin ya kim daha uzağa gönderebilecek idrarını kavgalarımız oluyordu, benim içimden çiş yapmak gelmezdi. Niye yapayım ki burada daha uzağa gönderilmişi var, hazır.
Üniversitede onun kadar olmasa da iyi bir bölüm kazandım, ODTÜ’lüydüm artık. İşin en keyifli yanı ise, o arkadaşlarıyla gezmeye giderken beni yanına almayan, hep içimin gittiği şeyleri yapan ve benim hep küçük olduğumu hatırlatan ama anne ve babama karşı en büyük müttefikim, ergenliğimin hem en büyük can acısı ( zaten bir sürü karakter problemin oluyor her şeyi doğru yapan bir insana katlanmak mümkün değil) hem en büyük can simidi (eve sarhoş geldiğimde annemlerden beni saklayan, kızlar; “ teşekkür ederim, yanlış anlama seni kaybetmek istemem, arkadaş kalalım lütfen” dediğinde yanında ağlanabilen tek adam) ABİM artık beni adam yerine koymaya başlamıştı.
Okul yıllarında radyoda program yapmaya başladım, bana madem bu işi yapacaksın git RadyoODTÜ’de yap, iyi olduğunu anlayalım diyen de, tıbbi mümessil olmaya karar verdiğimde beni dünyanın en büyüğüne yönlendiren de o oldu. Elbette abi ve kardeş olmanın getirdiği “off the record” bir sürü hikâye de geçti aramızda, kocaman kavgalar ettik, küsüp konuşmadığımız da oldu günlerce, hatta haftalarca.
Şöyle bir bakıyordum da, evlenirken bütün gün yanımda bodyguard taklidi yapan, boşanırken asla yalnız bırakmayan, ilk aşkımdan ayrılıp da alkol komasına girdiğimde çalıştığı hastanede onu rezil etmeme gülüp geçebilen ve eşek kadar olmama rağmen sadece geçen hafta taşınırken elimden gelmeyeceğini bildiği için tamir takımıyla kapıya dikilen bir adamla büyüdüm ve yaşlandım ben.
İşin en güzel yanı belki de bu anlattıklarımın en büyük özelliğinin o kadar da sıra dışı olmaması, kardeşi olan herkesin bu satırlarda kendinden bir şeyler bulabilmesi.
Bazen bir şey yapmak istersiniz ve herkes yapma der, bir şey söylersiniz herkes yanlış der, kalırsınız ya dünyayla karşı karşıya, işte o anda kardeş burnunuzun dikine gidebilme özgürlüğünüzdür, kardeşiniz varsa asla yalnız kalmazsınız.
Oğlum başım vampirin biriyle belada diyecek olsam ne vampiri demeden sarımsaklar ve bir pederle (ne pederi demeyin abim bulur) kapımda bitecek olan abime, bakarsın yayınlanır bu satırlar, ben de o çarpık gülüşünle “abartma oğlum” ne yaptık ki dediğini duyarım yine…
Ozan
…………….
KIZKARDEŞIM VE BEN
Kızkardeşimle benim aramda 3 yaş var.
Birlikte büyüdük sayılır. Daha doğrusu ben büyürken, o da bana yetişmek için yarıştı. Bu yüzden onun her şeyi erken erken oldu. Ben 13’ünde regl oldum. O benden 2 sene sonra 12’sinde. Benim ilk flörtüm 15’imdeydi. Onun 13’ünde. Ben ilk makyajımı lise sonda mezuniyet balosuna giderken yaptım. O orta sonda, benimle aynı anda.
Ben her ne yaptıysam, hemen arkamdan o da yaptı. Yıllar geçtikçe beni takip mesafesi azaldı, azaldı ve hatta beni geçti. Mesela benden önce evlendi, benden önce çocuk sahibi oldu. Benden önce olgunlaştı. Şimdi o sanki benim ablam, ben de başı her sıkıştığında ona koşan küçük kardeş gibiyim.
Hâlbuki ilk başlarda öyle değildi. İlk başlarda ben gerçekten ablaydım, o da küçük kardeşti. Oyuna almazlardı, araya girerdim onu da oyuna katmak için. Küçük diye ezmeye kalkışanları pataklardım. Dalga geçerdi, ödevini yetiştiremezdi, ben yapar tamamlardım. Harçlığını harcar bitirirdi, ben benimkini de ona verirdim.
Her şeyimiz zıttı. Huyumuz, görünüşümüz, fikirlerimiz. Genç kızlığımızda o zayıftı, ben şişman. O benim bütün kıyafetlerimi giyebilir, bütün eşyalarımı kullanabilirdi, ben onun iğnesine dokunamazdım. Ben örnek çocuk, örnek öğrenciydim. Onun başı dertten kurtulmazdı.
Şimdi rolleri değiştik. Şimdi o benden birazcık daha kilolu. O içine giremediği için benim kıyafetlerime dokunamıyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz, kıyafetlerimi hala kurtaramıyorum ama artık ben de onun beğendiğim kıyafetlerine el koyuyorum.
Ben iş hayatında kariyer yaptım, o annelikte. Kolay değil önce kendi ikizlerini büyüttü. Sonra benim kızımı, şimdi de benim minik oğlumu büyütüyor. Teyze anne yarısıdır derler ya, bizimkinde yarıyı geçeli çok oldu.
Oğluma ikimiz de gel gel yapıyoruz bana değil, ona gidiyor. Haksız da değil, doğduğu andan beri, benden çok onunla vakit geçirdi. Benden çok onun tarafından sevildi. Ben de her başım sıkıştığında ona koşuyorum. Onsuz bir hayat düşünemiyorum.
Annem seni iyi ki doğurmuş Tülinciğim. Sensiz hayat çok tatsız olurdu.
Gönül
……………….
SANA BİR BACI HİKÂYESİ
Benim kızkardeşim, hayatıma ben 7, o ise 3 yaşındayken girdi. Ana- baba bir kardeştik ama ebeveynlerin boşanma durumları nedeniyle ayrı büyüyorduk.
Sonra, anne de baba da yeni eşler edinince, büyükanne evinde birleştik.
O zaman evde halalar, amcalar var. Kalabalık. Biz de, sonradan çıkma, bakılacak 2 boğaz daha durumları. Yani fakir filan değillerdi ama haylaz oğulları (babamız)nın densizlikleri sonucu ortaya çıkan 2 çocuğa gönülsüz bakmalara başlandı. Aynı evde zor bir çocukluk.
İşte o sırada ben, 7 yaşımda hayatıma giriveren 3 buçuk yaşındaki çekik gözlü kızı kanatlarımın altına aldım. Yarı kimsesizliğimizi birbirimize sarılarak aştık.
Öyle ki, gönüllü anne oldum. Her şeyden, herkesten korudum. Harçlığımla ciciler aldım ona. Evlenene kadar bu değişmedi.
Önce o evlendi gurbete gitti. Sonra ben evlendim, kızım oldu. Kızım biraz büyüdüğünde, elinden tutup gezdirdiğimde, görmediği yerleri gösterdiğimde, ciciler aldığımda, dalgınlıkla hep bacımın adıyla seslendim.
Kızım artık tepki gösteriyor. “Sürekli bana teyzemin adıyla sesleniyorsun, yoksa onu benden çok mu seviyorsun?” Kızıma cevap düşünürken anladım ki küçük yaşta anneliği ben onunla tatmışım. Canım bacım benim.
M.Seçkin
…………..
Merhaba Ayşe Hanım;
Ben Antalya'da yaşıyorum. Size oradan yazıyorum. Aslında daha önceleri de çok yazmayı düşündüm, herhangi bir konu olmadan öylesine ama bu seferki konuyu okuyunca daha fazla dayanamadım.
Biz üç kız kardeşiz. Ablamla aramda 3,5 kız kardeşimle 6 yaş var. Ben ortancayım yani. Annemle babam ayrı olduğu için biz annemle kalıyorduk. Kalıyorduk diyorum çünkü ablamdan da erken davranarak ilk ben evlendim.
Aramızda öyle bir bağ var ki hala kendi evimizi özlüyorum, oturmaya gittiğimde eve dönmek gelmiyor içimden. 1 yıllık evliyim ve 24 yaşındayım. Kardeşim üniversitede Ankara'da okuyor, ben evliyim, ablam çalışıyor.
Böyle olunca da zaten birbirimize bağlı olan bizim özlemimiz daha da artıyor. Özellikle ablam için diyebilirim ki iyi bir dost, arkadaş, abla benim için çok şey anlam ifade ediyor. Hatalı olduğumu bilsem de bütün sorunlarımı kendisiyle rahatlıkla paylaşabiliyorum.
Aynı evdeyken insan birbirinin değerini fazla bilmiyor. Ancak şu anda hepimiz ayrı yerlerde olduğumuz için kavgayla geçen günlerimize yazık etmişiz diyorum.
Bir arada olmak için fırsatlar yaratıyoruz (gerçi ben her gün uğramaya çalışıyorum ama) ailemin ve kardeşlerimin değerini gerçekten çok iyi anlıyorum. Aslında size yazmak istediğim o kadar çok şey var ki…
Sizi okurken yaşıyormuşum gibi hissediyorum ama özel bir şirkette çalıştığım için şu an o kadar mümkün değil. Fırsat bulunca tekrar yazıp sizin deneyimlerinizden de yararlanmak istiyorum açıkçası. İyi çalışmalar size.
ASENAY
……………..
Merhaba Ayşe,
Dünyadaki en güzel şeylerden birisi insanın bir kardeşinin olması, hele de bir bayan olarak bir kız kardeşe sahip olmak en büyük servet.
Bunu anlamak benim için onun doğduğu yıllarda çok zordu.8,5 yaşındaydım ve benim olan her şeyi; annemi, babamı, tüm sevdiklerimi, oyuncaklarımı, odamı ve daha onlarca şeyi birden paylaşmak durumunda kalmak kabul edilebilir bir şey değildi.
Oysa benim de bir kardeşim olsun diye o kadar çok yalvarmıştım ki. Ancak gerçekten sahip olunca durumun o an ki çocuk ruhumla hiç de hayal ettiğim gibi olmadığını gördüm.
Anneciğime (nurlarda yatsın, cennetin ışıkları ile aydınlansın) “istemiyorum ben onu, geldiği yere gitsin” derdim ve melek annem böyle bir şeyin olmayacağını söylerdi.
Ama benim hiç bir şeyden haberi olmayan miniğim hiç bir koşulda benden, dibimden ayrılmazdı.
Ben akşam saat 9’da yatağa gönderilirdim, o benim yokluğumu hemen fark ederdi, karanlıkta nasıl açıldığını bile anlamadan odanın kapısı açılır, benim yer cücesi yatağın başında biter, niye yattığımı sorardı.
Bense o ayakta iken benim uyumaya gönderilmiş olmama yine çok kızardım.
Ama bu öyle bir sevgiydi ki bu kızgınlık aysbergin su üstünde görünen kısmı gibiydi, altında görünmeyen koskocaman bir sevgi kısmı vardı.
Okul harçlığımın tümüyle ona bir şeyler alırdım. Çünkü okuldan dönüşümü sabırsızlıkla beklediğini, bana kapıyı açıp terliklerimi minicik elleriyle getirdiğinde ilk sorunun “bana ne getirdin?” olacağını bilirdim.
Getirdiğim şeyi ona verdiğimde yüzündeki mutluluk tarif edilemez mutlu ederdi beni.
2-3 yıl sonra aradaki yaş farkı eridi, aysbergın üstü de sevgiye dönüştü ve o benim bu hayattaki en kıymetli varlığım, en yakın arkadaşım.
Allah bana onun acısını göstermesin ve onu hep çok mutlu etsin inşallah. Geçen sene birlikte en değerli varlığımızı annemizi pankreas kanserinden kaybettik. Bu büyük acıyı ve öncesindeki sancılı dönemleri birlikte paylaştık. Artık biz birbirimiz için yeri gelince anne, yeri gelince kardeş, yeri gelince de abla oluyoruz.
Bu roller zaman zaman değişiyor ama değişmeyen şey aramızdaki sevgi (Allah nazarlardan korusun). Yani ben şanslı ve ayrıcalıklı gruptanım.
Siz de bizim gibi iki kız kardeş olarak bence bu ayrıcalıklı gruptasınız. Ayşe Aral olarak iyi ki varsınız ve her şer, bir hayra alamettir ki yaşadığınız olumsuz olaylar sizi bize kazandırmış.
Sevgi ve sağlıkla kalın.
Serap
………………
Kardeş
Kardeşim doğduğunda 4 yaşında küçük bir kızdım. Adını ben koymuştum ama yine de benimseyemedim evdeki bebeği.
Esmer, koca yanaklı, yemyeşil gözlü, her saniye ağlayan, gecemizi gündüzümüzü karıştıran bir cadı vardı evde. En sonunda anneme sormuştum bu kızı hastaneden parayla almadıysak geri verelim, dayanamıyorum demiştim.
Yıllarca saç başa kavga ettik. Kedi köpek gibi evin içinde birbirimizi yedik. Annem işten geldiğinde evdeki savaşı gördükçe kendini suçlu hissetti, işten ayrıldı ama bizim yine bitmedi kavgalarımız. Kavga eder küser, birer köşe de ağlardık.
Üniversiteye İzmir’e gittiğim de en çok onu özlüyordum, kavgalar bitmiş, iki iyi dost, sırdaş olmuştuk. Tek isteğim vardı; üniversiteye yanıma gelebilmesi. O kadar gönülden istemişim ki, 1 sene sonra ailem onu yanıma yolladı, üniversiteye benim yanımda hazırlanacaktı.
Bir çatı altında ikimiz yaşayacaktık, birlikte güldük, birlikte ağladık, sınav stresi yüzünden her günü hastanelerin acillerinde geçirdik. Birbirimizin can yoldaşı olduk adı gibi canım oldu benim. Hiç mi kavga etmedik? Büyüsek de adım dişi Hitler’e çıktı ona karıştığım için.
Ama şimdi iyi ki doğmuş, kardeş demek can demek, hayat demekmiş. Bir ömrü birlikte yaşamak demekmiş.
Yağmurcan
……………..
Sevgili Ayşe Ablacığım;
Benim de kardeşim ile aramız da tam 10 yaş var. Şu an ben 24 yaşındayım, o 14 yaşında.
Mart ayında girdi hayatımıza, tabi benim de pabucum 16 Mart itibari ile damda, indir indirebilirsen!
Bütün gözler, ilgiler onun üzerinde, 15 Mart’a kadar evin en küçük çocuğuydum; 1 gün sonra pabuç damda zor bir dönem geçirdim.
Kıskançlıklar, ağlamalar, saçlarım bile döküldü.
Ne desem daha sonra bakarız, daha sonra halederiz vs vs vs
Bu böyle gitti. O büyüdü kavgalar da başladı. Sen ablasın, yapma, etme, alttan al. Tabi ben kim, alttan almak kim? Döveceğim seni, kıracağım kemiklerini, bağrışmalar…
Bir gün kötü bir şey oldu ve ben o günden beri alttan alıyorum. Kardeşimin değerini o zaman anladım o da benimkini tabi ki. Yemek yemiştik, ben ve kardeşim içeri girdik. Plastik topu vardı, oynuyordu, ben de televizyon izliyordum ve birden bir ses geldi kardeşim topun üzerine basıp düştü ve ayağı kırıldı. İlk önce dedim kalk şaka yapma bana, meğerse gerçekmiş.
Küçücük kardeşimin kemiği kırılmıştı; 1,5 ay hastanede kaldık ailecek demiyim; sülalece evimiz olmuştu o hastane.
Şimdi ise ayrı olamıyoruz, kimi zaman “bıktım senden abla” dese bile bensiz yapamıyor. Bunu yine kısacık tatilde anladım.
4 günlüğüne yurt dışına gitmiştim, sürekli arıyordu; “gel hadi, özledim” diye. Kardeşler başkadır ve ben kardeşimi çok seviyorum, onun kılına zarar gelirse yakarım dünyayı diyorum. Gözüm kara, bir kere de oldu zaten. Kavga etmiş arkadaşlarıyla, gözü mosmor, boynu kıpkırmızı geldi eve ben çıldırdım bir hışımla çıktım evden arkamda annem, babaannem, yengem koşuyorlar; “yapma, etme; onlar çocuk” diye, dinleyen kim?
Ailemi seviyorum ama kardeşimi bir başka seviyorum onun için her şeyi yaparım.
Sevgilerle
Göçmen kızı
……………….
KIZKARDEŞİM
Yaş ilerledikçe, ömür kısaldıkça, hayat yorunca, çoçuklarımız olunca nasıl da kenetleniyoruz kardeşlerimizle.
Benim de 2 kızkardeşim var. Hele bir ortancamız var ki dünyalar tatlısı. Ailemizin afrodizyağı. Onu çok seviyoruz ve seviyorum.
Bana yaşarken ders vermeden, farkında olmadan çok şeyler öğretti.
Onun saçının bir teline bile zarar gelmesini istemiyorum.
Bana bir şey olursa çocuklarıma isteyerek, severek benden çok da iyi bakacağını biliyorum.
Ona da bir şey olursa kendimi kontrol edememekten korkuyorum.
Tartışsak da, gönül koysak da biliriz ki biz üçümüz altın kızlarız.
Aslında çok şeyler yazmak istiyorum ama kâğıda dökmekte zorlanıyorum.
Eminim o benden çok da güzel şeyler yazardı hayata dair.
Sevgilerimle
Elif
………..
KÜÇÜK CADI
Ayşe merhaba;
Yazını okurken öyle duygulandım ki göz pınarlarım doldu.
Gözyaşı olarak akmaması için tavana baktım, gözyaşlarımı içime akıttım.
Benim bir tane kız kardeşim var ama görüşmüyoruz.
Benimle görüşmüyor. Bir tane de yeğenim var onu da göstermiyor, sebebini bilmiyorum.
Üstelik ben evliyim ve çocuğum yok.
Nasıl bir evlat hasreti çektiğimi bilmesine rağmen; yeğenime nasıl düşkün olduğumu bilmesine rağmen bana yeğenimi bile göstermiyor.
En ağrıma giden şey de bunu bana kardeşimin yapıyor olması biliyor musun?
Aynı annenin karnında büyümüş, aynı kandan beslenmiş, canımdan olan birinin bana bu eziyeti yapıyor olmasına katlanamıyorum.
Sebebi her ne olursa olsun, üstelik ben suçlu filan da aramıyorum
Her neyse o; belki benim hatam vardı, belki onun hatası ama HİÇ BİR HATA TELAFİ EDİLEMEZ DEĞİLDİR di mi Ayşe?
Annem araya girdi, gözyaşları döktü iki kardeşin arasını bulmak için ama benim kardeşte öyle bir kin varmış ki...
Anayı da hiçe saydı.
Bu acı öyle dayanılmaz ki tarifi yok
Yaşadığımız yer küçük bir ilçe, yolda sokakta birbirimizi görüyoruz, arabalarla yolda burun buruna geliyoruz.
Ben yeğenimi görüyorum ama hiçbir şey yapamıyorum, önümden geçip gitmesini izliyorum sadece.
Biliyorum ben ablayım ama o bana öyle çirkince bağırdı ki abla olarak yanına gidip sarılmam bile mümkün değil.
Paylaşmak istedim.
Keşke benim de sana anlatacak çok güzel kardeşlik hikayelerim olsaydı.
SEVGİLER
CEMRE
…………………
YAKIŞIKLI DEVİM ABİM
Çok sevgili Ayşe,
Kardeş yazınızı okuyunca hemen yazmak istedim. Ben 32 yaşındayım, ağabeyciğim 40 yaşında.
Hayatta görebileceğin en zıt iki karakter, iki tip olarak hır gürü olmayan (8 yaş büyük iri kıyım bir abi ile hır gür zor biraz) bir hayatı paylaşıyoruz.
Ben ne kadar sarışınsam abim o kadar esmerdir. Hatta benim yeşil gözlü olmamı bazen kıskandığını söylerdi şakayla karışık.
Yaş büyüdükçe artık abi-kardeşlikten, arkadaşlığa geçtik, hatta bizi sarmaş dolaş görüp sevgili zannedenler bile oldu.
O beni koruyan kahramanımdır, babam nasıl güvenli sakin bir limansa abim hırçın bir denizdir söz konusu ben olduğumda (annem hepsinden öte tabii ki).
Kahramanımdır çünkü 6.sınıfta onun sayesinde lanet ederek okuduğum İngilizce matematikten geçmişimdir. Kendi vizeleri olduğu halde bana sabırla ders anlatması sayesinde.
Genç bir kız olduğumda beni barların kapısında sabah saat 3’te almaya gelen kıskanç bir erkektir aynı zamanda, hatta henüz flört ederken bir kenara çekip tehdit etmişliği de vardır eşimi.
Bizimki iki zıt kutup hikâyesidir; ben inatçı, huysuz, dik kafalıyımdır; o efendi, sakin, uyumludur; ben edebiyat okudum, o ise edebiyatın e’sini duyduğunda kaçan bir genetikçidir.
Canımdır, aşkımdır, dostumdur. Bazen o abidir; bazen ben ablayımdır.
Şimdi saçları kırlaşmış yakışıklım bana nasıl harika bir abi olduysa, o kadar harika bir babadır.
Dayı olacağını duyduğunda taklalar atacak kadar çılgındır aynı zamanda.
Bazen aylarca görmeyiz birbirimizi ama aramızdaki bağ o kadar sıkıdır ki zaman, mekân tanımaz bizim aşkımız.
Çok şanslıyız; hayatta her zaman bir yandaşa; bir yoldaşa, bir arkadaşa sahip olduğumuz için.
Kocaman sevgi dolu öpücüklerimi gönderiyorum ve biraz geç oldu ama geçmiş olsun diliyorum. Kendine çok iyi bak.
Selin
…………..
Ah sevgili Ayşe, bu sabah seni okurken kız kardeşimle beni anlatıyorsun gibi bir hisse kapıldım.
Ben evlenene kadar kız kardeşimle birbirimizi yerdik, hatta ben evleneyim ve kendisi benim odama geçsin diye gün sayan kardeşim ile ilişkimiz benim evlenmemle boyut değiştirdi.
Evliliğim yolunda gitmedi, kısa sürede boşanma kararı aldım. Derken kız kardeşim ablam, ikinci annem, dayanağım oluverdi çok zamanlar kucağında ağladım.
Maddi sıkıntılarda dayanağım oldu, maaşını benimle paylaştı. Evlenmeden önce bitini paylaşmayan cadım, şimdi her şeyini paylaşıyor. Arada eski haline dönmüyor mu; tabi ki dönüyor ama kardeşliğin bambaşka boyutlarını keşfettik. İyi ki var, iyi ki kardeşim; onu çok seviyorum.
Not: ismimi yayınlamazsan sevinirim
……….
KARDEŞLİĞE DAİR
Sevgili Ayşe,
Dünyanın en güzel kelimelerinden sadece biri kardeş, karındaş.
Bizimki biraz farklı biz ikiziz, çift yumurta ikizi, 28 yaşında; birimiz kadın, birimiz erkek.
Ben ondan 1 dakika önce doğdum, ablayım. O kadar çok çocukluk anılarımız var ki…
Ama en özeli yazları memleketimiz Tokat’a giderdik, bütün kuzenlerim orda, tabi biz ikizler de.
Selçuk yani benim kardeş bir gün sokakta oynarken kavgaya tutuştuk ve benim kulağımdaki küpeyi çekti ve kulağımı ortadan ikiye ayırdı.
Şu an anı olarak kaldı ama o zamanlar çok ağladım. Aradan yıllar geçti, ikimiz de sevgili yaptık. Tabii ne ben onun sevgilisi olan cadıyı beğendim, ne de o benim prensimi.
Hatta çocuğu bir gün dövmüş bile. Ben onun cadısının saçlarını yoldum ama yaşlarımız burada 25; ufak da değiliz. Şimdi o Amerika’da iş hayatında, ben İzmir’de iş hayatımda, ne annemiz kaldı ne babamız.
2 yıl önce ikisini aynı anda kaybettik trafik kazasında. Biz bize yetmeye çalışıyoruz ama ben onu çooook seviyorum, canım ikizim, karındaşım benim.
Sinem
Paylaş