Paylaş
Ha o da pek uzak değil belki ama ben yine de size “sıyırdım” diye bilahare bildiririm, merak etmeyin.
Benim durumum şu; bu aralar yine Metris pek bir revaçta ya sabah biri giriyor, akşam bir başkası. Ömrü hayatında bir topa bir selamı olan, bir topa iki çelme takmış herkes Metris’te konuşlanmaya başlayınca ben de şu an yaşadığım durumu benzetiverdim buna.
Top bölümünü değil tabi, hapishane bölümünü. Ayıptır söylemesi ben de anamın Tetris hapishanesindeyim.
Kandırdı beni, hastaneden çıkarken; “Gel kuşum, üç beş gün bende kal” dedi.
“Hiçbir şeyine karışmayacağım söz, ne istersen onu yap, tüm gün dinlen. Ne istersen onu ye, istersen yeme; zorlama yok, baskı yok, o yok, bu yok v.s v.s v.s...”
Benim annem bu kadar çok “yok”u arka arkaya sıraladığında bir enayilik olduğunu anlamalıydım ama ilaçlardan kafam bir dünya, ayamadım.
“He tamam” dedim keriz gibi veeeee demir kapılar açıldı, içeri girdim; üzerimden son bir “ana emri”ne kadar bir daha açılmamak üzere kapandılar.
İlk gün harikaydı. Ay ne şımartılma, ne şımartılma…
“Odanda mı uzanmak istersin tatlım, salonda mı?”
“Aç mısın tatlım, değilsen acıkınca söyle.”
“Filmler aldım sana, izle istersen.”
Yani normal, klasik, hepimizin annesi tadında davranışlar; özlemiştim de iyi geldi.
Zaten niyetim üç ya da dört gün kalıp, Ivanka’yı alıp, inime dönmekti.
Ama işte ne olduysa oldu, annemin gerçek yüzü; evin Tetris’e dönüşümü ertesi sabah başlayıverdi.
Sabah uykumun arasında dan diye anam ve bir adamla burun buruna geldim.
“Annnnneeeeeeeeeee!”
“Dur kızım, bağırma; Kemalettin Bey bu bey, her sabah sana refleksoloji uygulayacak”
Adam bir saat ayak parmaklarımla oynadı durdu. Gıdıklanıyorum, bir yandan uykum geliyor, diğer yandan kaçış yok, koyuverdim kendimi. Neyse sonunda bitti. “Sabah görüşürüz” dedi, gitti.
Koşarak anneme gittim (yalan ne koşması, ayaklarımın üzerinde anca duruyorum)
“Bana sormadan nasıl, neden böyle bir şey yaptın, vır vır vır…”
“Ayşe bir hafta kendini bana bırak, güven anneciğine, hadi tatlım”
“Bir hafta mı, ben iki ün sonra gidiyorum!”
“ııııııııııııııııııı ııııııııııııııııııııııııııııı ııııııııııııııııııııı” diye kafa salladı.
Kadın hırslı kadın “ıııııııııııııııııı” dedi mi şakası olmaz. Tamam dedim, bir hafta buradasın Ayşe. Neydi o laf ..................sı yoksa zevkini çıkar bari. (şaka bir yana kaçıp gitsem eve küsecek şimdi)
Aynı gün öğlen yanıma gelip; “Alışverişe gidiyorum, bir şey ister misin?” diye sordu.
“Çekirdek, cips, frigo ne pislik varsa al” dedim. Yine o fena bakışı yedim.
Alışverişten döndüğünde sordum;
“Alo, savaş falan mı çıkıyormuş, tiyo falan aldın da söylemiyorsun, hani bir bildiğin varsa söyle de ben de twitter’da falan duyurayım, sevaptır”
Yine fena baktı...
“Bak kızım, kansızlığın hat safhada, protein denen şeyden eser kalmamış vücudunda. Ne dedi doktorlar; çok iyi beslenmeli dediler, değil mi? Bak bu pekmez özelmiş, bu bitecek bilesin”
Akşama da dalak pişireceğim sana.
Kendimi resmen kafese kısılmış gibi hissettim, aaaa hala da hissediyorum. Günler böyle geçerken başladı kavgalar. Çünkü ben bunları yemeği reddettim, hala da ediyorum. İçim almıyor, içim a dostlar. Kızım deseniz o da anamdan yana, çok da yalnız hissediyorum kendimi, o da ayrı.
En son dün gece bir kaşık pekmezi ağzıma tıkmaya çalışırken elimle öyle bir itmişim ki canım koltuğu battı. Kalktı ayağa bana bas bas bağırdı; “Proteinsiz kal, ne halin varsa gör” diye.
“Ben de bıktım artık” dedim, “ben bebek değilim!”
“Anladın mı şimdi sana neden kundalina yoga yap diyip duruyorum, sinirlerin boşalmış senin”
“Pekmez yemeyenler yoga mı yapmalı? Anlamadım gitti ya da bu senin kundalinalı halin mi anne, bence bırak sen onu”
“Bana bakkkkkkkkkkkk, doğurduğum piç!”
“Ben evime gidiyorum artık, yetti ya!” “Ayşe ayaklarını havada tut, şişmesinler. İlaçlarını iç, üstünü ört, kalk on tur at, gir duşa sıcakta bilmem ne hareketi yap. Saçına bu yağdan sür, ayaklarına bundan... Az yedin, hatta hiç yemedin, o, bu… Yetti anne, hastanede bile daha özgürdüm ben, inan daha özgürdüm”
Bir kaç saat küs kaldık, sonra zorunlu doktor kontrolü için hastaneye doğru yola koyulduk.
Tahliller iyi çıktı, kanımın toplanması ve protein (albumin) de hallolursa şişler de inecek inşallah, rahatlayacağım. Doktor; “Çok kolay olmasa da yürümek için de kendini zorla” dedi.
Hastaneden çıktık, annem arabayı getirmeye gitti, ben beklemede...
Bir baktım taaa yolun başından bana flaşör yapıyor. Gelsene diye işaret ediyorum, gelmiyor.
Dayanamadım aradım; “Anne gelseneeeeeeeeeeee...”
“Doktor yürüsün demedi mi?” dedi, “Gelmiyorum, yavaş yavaş sen gel burada bekliyorum.”
Bir an dedim ki; “Otur Ayşe yere, debelen ya da çağır bir taksi bin, git.”
Sonra “Yürü len” dedim, “yürü”. Arabaya vardığımda cama yapıştım, biraz dinlendim, koltuğa oturunca da anama dönüp; “Var ya” dedim, “senin bu yaptığını üvey ana bile yapmaz hanım.”
Aslında iyi ki yapmıştı, neyse fazla karıştırmayalım; şimdi okur mokur, yarın öbür gün için güç bulmasın.
Ben kaçtım bu gece ciğer – ıyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy- yiyeceğim, öperim.
Not: Allah’ıma binlerce şükürler ve hamdolsun. Kandiliniz mübarek olsun.
Paylaş