Paylaş
Küçük evden büyük eve gitmek hiç dert değilmiş; ama büyükten küçüğe gelmek çok yordu beni ve tüm sülalemi. İvanka her an istifa bayrağını çekebilir; iki gündür bana yan yan bakıyo hep. Anamı, deseniz beni doğurduğuna bin pişman ettim; kadıncağız joker gibi dolandı durdu peşimde.
En çok da kızının “Pasaklı Seli” durumuna kafayı taktı: Neymiş, on sekiz sene evvel çeyizim için aldığı yırtılmış saten yastık kılıfını bile yanımda getirmişim, hatta on sekiz senelik çizik tencereyi de... Bas bas bağrındı, “Kızım kanser olursun!” diye. Sonra kapıyı hızlıca çarptı ne halin varsa gör, dedi ve ozon terapisine ve nefes alma derslerine kaldığı yerden devam etmek üzere gitti.
Annemin arkasından ben de elime eldivenler geçirip kapı önündeki çöpü karıştırmaya gittim ve haklı çıktım: Benden gizli attığı sürü sepet bi sürü şeyi çöpten çıkarttım! İnanamadım yani, on beş sene önce aldığım “patchwork” desenli battaniyemi dahi atmış! Tamam, yırtık pırtık olabilir belki ama bende ne anıları var o battaniyenin... On beş sene boyunca kışları neler paylaştım ben o battaniyeyle; kaç gözyaşıma, kaç sevinç çığlığıma tanıklık etti, ben bilirim. Bazı geceler ona sarılıp ağladım, bazen de onu belime sarıp koltukların üzerinde danslar ettim. Yırtıldı belki, evet ama o da yaşlandı işte; aynı ben, aynı siz gibi... Ama bana asla ihanet etmedi, nereye koyduysam hep aynı yerde beni bekledi.
Benim gibiler, eşyalarından falan kolay vazgeçmeyenler, bir yaprağı senelerce saklayanlar hiç üzülmesinler; iyiyizdir biz, sadık ve sevecen... Kimseye zarar gelmez bizden: eşi-dostu, sevgiliyi satmayız. Bakın mesela benim koca bi sezon giydiği en sevdiği şeyi yeni sezonda giymezdi, oradan çakmam lazımmış durumu...
Neyse, bu arada eski evden gelen hiçbir dolap yeni eve giremedi, ya enden ya boydan bela çıkardılar. Marangoz Ahmet usta, sağ olsun bu derde derman oldu; ama hesap olayına gelince de beni şoka soktu! Kesilen biçilen üç dolap için ödediğim paraya rahatça bir dolap alabilirdim mesela... Baktım hâlâ kesilmeyi bekleyen üç beş parça tahta daha var, onların altından da kendim kalkmaya karar verdim; gittim kendime bir testere aldım, hem de elektriklisinden. Alıcı bir bayan olunca satıcı bayağı şaşırdı! Aman sakın merak etmeyin, dedim niyetim kötü değil, daha o derece kafayı yemedim; benim işim sadece üç beş tahtayla... Tahta işi bittikten sonra evde su problemi baş gösterdi. Bu evin muslukları düpedüz kafayı yemişler, açtığın zaman fıskiye gibi su akıtıyolardı... Onu da tam on sene önce aldığım ingilizanahtarıyla hallediverdim; iyi ki a tmamışım işte, sakla samanı gelir zamanı, hesabı...
Baktım her işin altından kalkıyorum, gittim bir kutu boya aldım, bahçe duvarlarını boyayım, diye... Başta gayet iyi gittim, tam sona gelmiştim ki bir baktım ellerim kabarmaya başladı... Meğer boyaya da alerjim varmış benim, pek çok başka şeye olduğu gibi! Üç beş hapla durumu kotardım, neyse...
Şu an her şey yoluna girdi gibi, yeni evimi pek sevdim. Bir de eski evimdeyken her gece yemek yemek için bize gelen sokak kedimiz Pati’yi bulup yeni eve alıştırabilirsem içim çok rahat edecek...
Yeni yuvamdan hepinize sevgiler!
Not 1: Yüce Atatürk’ümüzün bizlere en büyük armağanı olan Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun!
Not 2: İnternet problemi dolayısıyla çarşamba günü yazımı yazamadım, yıllardan beri bana gıcık olan “Küçük Cadı” fırsattan yararlanıp sizlere içini dökmüş. Ayça’nın yazdıkları üzerine gelen e-postalarınıza bayıldım, sağ olun var olun... Ayça’cım, diyolar ki, Ayça da şirindi; ama senin yerini dolduramadıııııı!
Oldu mu canım kardeşim?
Paylaş