Sherlock Ayşe Holmes - Final

Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi en son Bebek Otel’in önünde arabada sotaya yatmış, Merve’nin kocasını takip ediyorduk.

Haberin Devamı

Tahmin edeceğiniz gibi Merve her geçen dakika daha da sinirlenmeye ve üzülmeye başlamıştı. Ben de kızcağıza fazla bir şey diyemiyordum, çünkü boru değil bu, adı üstünde otel yani. Amaç sadece barında bir şeyler içmek, lokantasında bir şeyler yemek olabilir elbette ama insanın kafası karıncalanıyor işte.

Merve’ye kocası telefon açtığında “Gece 01.00 gibi evde olacağım” demişti. Muhtemelen de yarım gibi adam otelden çıkacak; belki tek, belki de kadınla ama sonra kadını da bir yere bırakıp illaki evinin yolunu tutacaktı.

Eh bu durumda bizim elimizde kalan kocaman bir sıfır ve dağ gibi şüpheler olacaktı. Şimdi kalkıp Merve’ye; “Dur ben gidip bara, lokantaya bir göz atayım” desem ve atsam ama oralarda da kocayı göremezsem, bulamazsam; işte o zaman ne halt ederim; kıza ne söylerim bilemediğimden, ona hiç bundan bahsetmedim.

Haberin Devamı

“Ben çok susadım, şu arkadaki şarküteriden içecek bir şeyler alayım, ne istersin?”

“Bir şişe votka al, kafama dikeyim, ancak kendime gelirim.”

“Aman saçmalama, tamam ben sana bir bira alırım, biraz rahatlarsın” deyip arabadan indim.

Merve’ye çaktırmadan arabanın arkasından dolanıp sürünmeye yakın bir halde otelin kapısına geldim. Tam içeri girecektim ki görevli “Ne istemiştiniz?” dedi. Görevli dediğim Bebek Otel’in bin senelik çalışanı Ahmet Bey. Haliyle tanıyamadı beni, kulağına fısıldadım; “Benim, ben Ayşe Aral, birine bakıp çıkacağım.”

“Allah Allah, bu ne hal Ayşe Hanım, valla tanıyamadım. Buyur gir, hoş geldin.”

Önce bara gittim, bizimki maalesef orada yok. Bar- lokanta zaten aynı katta, masalara doğru ilerledim ve bingo; oradalar. Bende bir sevinç, bir sevinç; haklı çıktım bak işte diye sevinmeye devam ederken bir baktım; masada hararet yükselmeye başladı. Bizimki elleri havada, gözünde nefret; sanki kadını boğmak ister gibi bakıyor. Tam o sırada kadın da bizimkinin gömleğinin yakasına yapışmaz mı?

Sherlock Ayşe Holmes - Final

İşte o an bende sevinç mevinç kalmadı, durumu alenen ortadaydı; alım- satım, borsa morsa, ihale, o, bu için birbirlerini gırtlaklayacak halleri yoktu herhalde. Bu iş- miş yemeği değil, düpedüz kavgaya tutuşmuş iki sevgilinin yemeğiydi.

Telefonum çaldı, arayan Merve;

“Hadi, neredesin Ayşe?”

“Geldim canım, geldim.”

Haberin Devamı

Çıkmadan son bir kez daha baktım; ağız okumakta fena olmadığımdan kadının söylediğini anladım;

“Rezil ederim seni, rezil; karın her şeyi öğrenir.”

İçimden gidip kadının yakasına yapışmak, evire çevire şöyle güzelce bir benzetmek geçtiyse de sadece geçmekle kaldı tabi ki. (Adamı evirip çeviremeyeceğimden onun da kafasında masadaki şarap şişesini kırmayı hayal ettim.)

Yine yarı sürüngen pozisyonda otelden çıkıp şarküteriye girdim.

“İki bira lütfen.”

Arabaya yürürken Merve’ye bir şey demeli miyim, olanı biteni, yediğim haltı anlatmalı mıyım diye düşündüm ve karar verdim; “Hayır, sus Ayşe.”

“Geldim tatlım, biraz sıra vardı; ondan geciktim, al biranı”

Haberin Devamı

“Aaaa kendine de mi bira aldın Ayşe, sen biradan nefret edersin hahaha”

“Seni yalnız bırakmayayım dedim. Hem zaten panik atak geleyim mi, yoksa olduğum yerde kalıp bu kadının içine etmeyeyim mi der gibi bir havada; yanımda da pasifloram yok. Ondan yani”

“Haaa anladım.”

“Merve biz burada boşuna bekliyoruz, biliyorsun değil mi?”

“Neden boşuna olsun ki, dur bakalım kadınla mı çıkacak?”

“Ya hu kadınla çıksa ne olur, diyelim çıktı; kadını bir yere bırakacak ya da bir taksiye bindirecek, sonra da yola çıkıp eve gelecek.”

“Ya belki öpüşürler falan kapıda”

“Yok artık, senin kocan o kadar dangalak bir adam değil, gel biz evlerimize gidelim, yarın kaldığımız yerden devam ederiz.”

Haberin Devamı

Nasıl olduysa “Tamam” dedi, bira da biraz sakinleştirmişti. Belki de o da göreceklerini görmekten korkuyordu, çünkü her ne kadar “Yok artık, senin kocan o kadar dangalak mı?” desem de evet, adamlar o derece dangalak olup o, bu gece kulübünde sevgilisiyle el ele gezip, hapur şupur öpüşe debiliyorlar, tecrübeyle sabit. Merve de bunu biliyordu aynı benim gibi ve işte görmek istemedi.

Sabah aradı.

“Ne oldu akşam, bir şey konuştunuz mu, kaçta geldi?” diye sordum.

“Hiçbir şey konuşmadım, zaten yatmıştım, uyuyor numarası yaptım ama saat bir bile olmamıştı geldiğinde.”

“Aferin benim canım arkadaşıma.”

“Arkadaşının canı çıkmış ya neyse, bugün spora gidecekmiş altıda; biz de gidiyoruz tabi ki.”

Haberin Devamı

“Ya gel, biz bırakalım bu takibi, boş ver; ne dersin?”

Küfrü yiyince “tamam” dedim.

Ama benim ona söylemediğim ve yapmayı planladığım şey başkaydı, yaptım da. Kocasını aradım.

“Aa Ayşecik, ne haber?”

“Orta şekerli, sen?”

“Ya ben de öyle, canım sıkkın biraz. Sen niye orta şekerlisin, hayırdır?”

“Sana geliyorum, gelince anlatırım.”

“Aaa toplantılarım var tüm gün be canım, akşam bize gel istersen.”

“Olur, akşam size geleyim. Yok, ya olmadı seninle akşam Bebek Otel’de bir içki içelim, ne dersin?”

“Gel, bekliyorum Ayşe.”

Gittim, konuştuk; konuşmamızın çoğunda ağladı.

“Bir gecelik bir şeydi, kafam iyiydi. Merve’nin gözü bu aralar evin tadilatı ve çocuklar dışında hiçbir şeyi görmüyor. Tabi ki bu geçerli sebep değil ama oldu işte Ayşe, şimdi de elimi verdim kolumu alamıyorum. Sana yeminle söylüyorum, sadece bir kez beraber olduk ve 23 senelik evliliğimizde Merve’yi ilk kez aldattım, karımı çok seviyorum, bilirsin sen de.

Çok zor günler geçiriyorum, kadın sürekli tehdit ediyor beni, “sürekli beraber olmazsak rezil edeceğim seni” diye.

Para bile verdim, bir on gün yok oldu; tam “oh kurtuldum” dedim, sonra yine başladı tacize. Ne yapacağım, bu işin üstesinden nasıl geleceğim, inan bilemiyorum.

O an gözüme odasındaki resimler ilişti; evlilik resimleri, çocukların bebeklik resimleri, bir de bir doğum gününde -sanırım Merve’ninkiydi- sarılıp öpüştükleri bir resim.

“Kadını ara, randevu ver hemen.”

“Nasıl yani?”

“Zaten çok sinirliyim sana, bir şey sorma. Hemen ara, bir saat sonra buluşalım bir yerde de”

Aradı; saat üçte Nişantaşı’nda, falanca kafe.

“Tamam, gidiyoruz; ben de geliyorum ve lütfen bir şey sorma, dediğim gibi.”

Ofisten çıkmadan bir torba isteyip o resimleri ona koydum. Kafeye varınca; “Önce sen gir” dedim.

O girdi, beş dakika sonra da ben.

Gittim yanlarına oturdum, kadın şaşırdı kaldı. Bizimkine dönüp “Sen vedalaş ve git” dedim, “lütfen.” O kadar eski arkadaşım ki o da ve her zaman ne yaptığımı bildiğimden şüphe etmediğinden; kadınla tokalaşıp gitti.

Kadın “ım kım” etmek istedi ama edemedi, önüne resimleri koydum.

“Sen de bir kadınsın, lütfen beni birazcık dinle, tamam mı?”

“Niye dinleyeyim anlamadım, bu ne saçmalık?”

“Sen bir dinle.”

“Bak bu gördüğün gibi düğün resimleri, birbirlerine öyle âşık oldular ki bir ay içinde kimseye haber vermeden evlendiler, bu düğün daha sonra yapıldı, aileler de bu duruma az maraza çıkarmadı ama aşk işte.

Bak bu bebişin adı ....., diğerinin ............

Merve ilk çocuğunu doğurduğunda kocası gecenin bir saati saz ekibiyle hastaneyi bastı kutlamak için, kafa iyi tabi. Şu doğum günü resminde, hani dans ediyorlar ya üç saat falan pistten inmediler, Asım bir ara bir konuşma yaptı karısına “yarım” dedi.  “Benim yarım.”

Sonra başladım kendimden konuşmaya, kadın başlamaz mı ağlamaya? Kadın işte, bana dönüp; “Ne olur unutalım bunları, çok üzgünüm” dedi.

Söz verdi bir daha Asım’ı hiçbir şekilde rahatsız etmeyeceğine, vedalaştık.

Kadın gidince Asım’ı arayıp her şeyi anlattım.

“Teşekkür etti, dostsun” dedi.

“Geç bunları, esas ne yapacaksın şimdi, sen onu söyle.”

“Merve’ye anlatacağım Ayşe.”

Anlattı da, çok kolay olmadı Merve’nin bu durumun üstesinden gelmesi ama geldi. Şimdi her şey yolunda ama artık Asım’ın bir adı daha var ve Merve onu sürekli öyle çağırıyor; “Zıplayamayan çekirge.” Bana da artık pek Ayşe demiyor bu aralar, beni “can dost” diye çağırıyor. Sen de benim can dostumsun Merve.

Not: Tüm bunlar aslında bir ay önce yaşandı ama tabi ki sonucu görmeden, sıcağı sıcağına yazmak olmazdı. Bizimkiler de yazabilirsin dedi de öyle yazdım, bilgilerinize.

Yazarın Tüm Yazıları