Niye gittin ki be koçum, niye?

Ne aptal bir soru ama değil mi?

Haberin Devamı

Sanki oradan bana; “Canım istedi, sıkılmıştım buralardan, bir de oraları göreyim” diyeceksin.
Biliyorum elinde değildi.
Hayatlarımızın belki de en keyifli günlerini yaşadığımız o sene, hem sen hem biz, kaderin bu kahpe oyununa çok hazırlıksız yakalandık.
Niye gittin ki be koçum, niyeNe aptal bir şey, bu işin hazırlığı mı olurmuş? Olmaz da...
Hani yıllarca hasta yaşasaydın, bilinen ağır bir hastalığın olsaydı, bu durumu hala kabullenmemeye çalışan beynim, gideceğini acaba daha mı çabuk kabullenirdi?
Yok ya, bu sadece kendimi bir nevi kandırmaca, farkı yok ki sen gittikten sonra.
Acıda da herhalde olmazdı artma ya da azalma.
Ama belki sadece şu olurdu; nasıl olsa iyileşecek, hastaneden çıkacak modunda dolanmazdım ortalarda.

Gelir daha çok yanında durur, daha çok tutardım elini, daha çok öpüverirdim o güzel gıdıcığından, daha çok sıkıverirdim o yanacıklarından...
-seydi, -saydı…
Olan olmuş, sen gidivermişsin bir kere.
Tam 15 sene olmuş be babam.
Tam 15 sene olmuş be Teko’m.
Ya hu ne kahır, ne çileymiş; benim sana duyduğum ne büyük bir sevgiymiş?
Hiç mi azalmaz be acı?
Hiç mi yanmayı bırakmaz şu yürek dediğin?
Akıldan hiç mi çıkmaz?
Şu akıl hiç mi mola vermez, biraz az düşündürtmez?
Derlerdi inanmazdım; “Her acı er ya da geç, bir gün üstünü örtmeye başlar” derdim.
Büyük konuşmuşum; iyi halt etmişim; örtü mörtü yok. Acı kalıyor hep çırılçıplak!
İstanbul’u karlarla kaplayabilir misin bir ağustos ayında?
Ya da rengârenk çiçekler açtırabilir misin bir ocak ayında?
İşte onun gibi acının da yok olması bu derece imkânsız.
“Beterin beteri var” derler, “Allah sıralı ölüm nasip eylesin” derler, orası tamam da, sıralamanı sormaz, bilmezler.
Ne belli benim baba acısı çekmeden gitmeyi tercih etmediğim?

Haberin Devamı

Yok olmaz, son cümle duyguların boks savaşı nedeniyle an olur; saçmalayıverir.
Heyt nereye? Senin evladın var be ya!
Yok yok, eskiler doğru demişler; sıralı ölüm en iyisi.
Acının beteri de var, o da doğru.
Ama insanız işte, bu kafalar karışmak için değil mi zaten?
Bazen düşüncelerini, acılarını kontrol etmeye çalışırken tökezlemek racondan değil mi?
Sen bir sebepten böğürürken, bir yandan yanı başında normal hayat devam edip, birileri “Akşam yemeği kaçta hazır olacak?” diye sana sorunca “Yuh artık, mok yiyin bu gece de” demek gelmez mi insanın içinden?
Eh işte ateş bu, düştüğü yeri yakar; diğerleri çemberin etrafında sadece turlar durur.
Acın kalır seninle yine.
Bana oluyor arada böyle.
Bakıyorum çok özlemişim seni ama millet takılıyor Fransız, kapanıyorum odama, böğürüyorum.
O böğürtülerin bana genellikle bir bonusu var, o da geceleri.
Ne zaman sana çok yoğunlaşsam, hop geliveriyorsun rüyalarıma, Allah’tan onlar var, ya bir de olmasalar?
Sanırım bu gece de beraber olacağız yine; o kadar yoğunlaştım ki sana yine.
Nereden çıktı bunları yazmak; yeri miydi, zamanı mıydı?
Evet, bence tam on ikiden vurduk.
15 Haziran babalar günüydü, 18 Haziran da senin doğum günün…
Seni çok seviyorum ve çok ama çok çok çok özledim babam.
Babam; bu yazıyı bir kaç sene evvel yazmıştım. Geçen hafta babalar günüydü, bugün doğum günün. Bu yazıyı buldum, okudum. Hislerimde en ufak bir değişiklik yok, sadece özlemim daha çok. Sensiz engellerim daha fazla, cevaplayamadığım sorular her gün artmakta, tıkanıp kalıyorum, sanırım biraz da yaşlanıyorum, alışmışım yüklerimi hep taşımana artık çoğu -dedim ya- belki de yaştan ağır geliyor bana.
Ah diyorum, ah ya babam olsaydı, var ya. “Nah” derdim ona, “nah” derdim buna, “hadi len” derdim beni üzene, yoluma taş koyana.
Boyum bile kısaldı senden sonra ya da dik mi duramıyorum artık eskisi gibi kasıntı?
Bir güvensizlik, sanki filmlerdeki gibi bodyguardımdın ya sen benim hani ama kızmayasın sevmezsin sen kızlarının bu hallerini, Ayşecik dimdik ayakta yine şimdi.
Hatta kalbe pil taktırdık senden sonra, yola devam tam gazla.
Gururum, aşkım, Tekin Aral’ım, iyi ki kız çocuğu doğmuşum, Allah’ım şükürler olsun dememe sebep olan adam, seni çok seviyorum, iyi ki doğdun.

Yazarın Tüm Yazıları