Paylaş
Adı galiba ‘Bugün ne Giysem?’
İlk seyrettiğimde yarım şişe pasiflora içtim, ikincisinde tüm şişeyi. Üçüncüde elim Zanax’a gitti, “hop” dedim, kanalı değiştirdim.
Derdin ne derseniz, derdim şu; jüri. Üç kişilik bir jüri, güya bunlar bilirkişi, hele bir de sunucu var ki o da sosyetik ikoncanlardanmış.
Bu dörtlü, elin kızını, onun bunun bacısını yerin dibine sokup sokup çıkarmakta.
Oraya çıkanın aklına da aslında iki lafım var. Neyse efendim, jürideki bir adam evlere şenlik, sokakta görsem kolundan tutar, adam gibi bir mağazaya sokar, bir güzel giydiririm.
Bir diğer adam iyi, kariyerine lafım yok zaten işi de o götürüyor...
Gelelim Ivana’ya, aman Allah’ım, o ne kılık kıyafetler! Onun hakkından da bence bizim Melis Alphan gelir.
Yetiş Melis, yetiş... İki kelam da sen ediver bir zahmet, beni dinleyen olmaz ama belki seni dinlerler.
Hürriyet Medya Towers
Bir bina, bir insanın hayatının en önemli kısımlarına bu kadar imza atabilir mi? Bir bina bir insanın hayatının hem en kötü hem en güzel günlerinin yaşandığı yer olabilir mi?
Bir bina her önünden geçtiğinde sana hem “ah” hem “oh” çektirebilir mi?
Bunların hepsi olabilirmiş, bir bina bir insanın duygularını karmakarışık edebilirmiş.
Merdiven-lerinden çıkarken onur ve gurur gözyaşı ile sevinç bir arada yaşanabilirmiş.
Babacığımın son işyeriydi Hürriyet Medya Towers, benim ise ilk işyerim.
Babam bir akşamüstü bu binadan çıktı ve hastaneye gitti, bir daha da evine geri dönemedi.
Bir nisan sabahı babamın tabutunu bu binaya getirdik, tüm çalışma arkadaşları bu binanın camlarından güllerle uğurladılar onu.
Bu binanın önünde ağladım, sonra bir gün, bu binaya iş görüşmesi için geldim, çıkışta mutluluktan bu binanın döner kapılarına sarılıp çocuklar gibi iki tur attım.
Çokça gelemedim bu binaya, çoğu zaman hatıralardan kaçtım, çoğu zaman babamsız, amcamsız koridorlarda yalnız kalmaktan.
Üç senedir bu binanın mensubuyum ben, daha önceleri ise bir mensubunun çocuğu.
Bugün binama gidiyorum ben, yine yılbaşı geliyor, yine Hürriyet ailesi toplanıyor.
Üçüncü kez ben de davetliyim, birazdan şıkıdım şıkıdım giyinip binama gideceğim.
İçim yine tuhaf, haliyle bir yanım gururlu, bir yanım eksik.
İçeri girince önce dizlerim titreyecek ama başım dik ilerleyerek insanların yanına gidip aralarına katılacağım, bir ara lafa dalıp aklımdan çıkacak bir şeyler ama an gelecek gözüm insanların arasına dalacak...
Babamı, amcamı arayacak. Onları göremesem de orada olduklarını bileceğim, zaten beni bu binaya onların yolladığından uzun süredir şüphe etmekteyim.
Melekler
İnanır mısınız bilmem ama ben inanıyorum meleklere, var olduklarından, koruyup kolladıklarından, yardım isteyince yanımda olduklarından bir süredir eminim.
Nasıl oldu, nereden çıktı derseniz... Bir süre önce hayatıma Beki İkala Erikli diye şirin mi şirin bir hatun girdi.
Kendisinin de tesadüfler sonucu hayatına girmiş melekler. Oturup konuştuğumuzda, tanık olduklarını, deneyimlediklerini dinlediğimde şaştım kaldım ben de.
Ama sonra onunla çalışmaya başlayıp kendimde bir şeyleri deneyimlediğimde şüphelerim yerini büyük bir huzura ve mutluluğa bırakıverdi.
Uzun uzun yazmam imkânsız ama Beki’nin kitaplarından edinmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Ha bu arada bazı şeylere de dikkat edin, mesela herhangi bir yerde, koltukta, orada burada beyaz bir tüy bulduğunuz oldu mu...
Bir gün arabada giderken kafanızı çevirdiğinizde bir dükkân vitrininde gördüğünüz melekli herhangi bir şey ya da okuduğunuz bir kitapta, seyrettiğiniz bir filmde sıkça geçen ‘melek’ sözü...
Bazı sayıları sıkça gördüğünüz, gözünüzün önünde birden beliren sayılar oldu mu?
Dediğim gibi yazsam olmaz, sayfa almaz. İyisi mi siz kendi araştırmanızı kendiniz yapın, denemekte bence fayda var.
Paylaş