Yazan arkadaşımla sadece sanal ortamdan tanışıyoruz ama yazıya yüreğini koymuş. Umarım en kısa zamanda kendisiyle gerçek hayatta da tanışma zevkine nail olurum.
Bu yazıyı yayınlamakla yayınlamamak arasında çokça gittim geldim; efraf kötü niyetli insanlarla dolu, şimdi çekerler bir yerlere dedim.
Kararsız kalınca patronum Fatih beyi aradım. Ne zaman kararsız kalsam, sağolsun her daim yanıt verir.
"Patronum, bana bir yazı geldi. Yazı şu şekilde... Bunu yayınlayabilir miyim? Yayınlasam kendini beğenmişlik ve şımarıklık gibi durur mu?" dedim.
Cevabı şu oldu Fatih beyin; "Tabi ki yayınlayabilirsin Ayşe, her yazarın sık olmamak kaydıyla arada sırada şımarma hakkı vardır." Ben de yayınlıyorum ve bu yazıyı bana yazan adaşım Ayşe'yi sarılarak öpüyorum.
BİZDEN BİRİ O, AYŞE ARAL
Eğer herhangi bir gazetede köşem olsaydı; eminim bugün televizyonda izlediğim görüntüler üzerine Ayşe Aral'ı yazardım. Üstelik köşe yazarlarının köşelerinde birbirleri hakkında yazmalarını çok eleştirdiğim halde... Sonuçta o köşeler, birbirleri hakkında yazıp çizmek yerine, okuyucuya görüşlerini aktarmak için ayrılıyor ve okuyucunun beklentisi de bu. Ama olsaydım yazardım, Twitter'da bir tesadüf sonucu tanıştığım ve tanımış olmaktan büyük keyif aldığım Ayşe Aral'ı.
İtiraf ediyorum, Twitter'da tanıyana kadar tanımıyordum Ayşe'yi. Hurriyet.com.tr'de mizahi yazılar yazan bir köşe yazarı olduğundan haberim bile yoktu. Dahası, yıllarca çok takdir ederek, severek Tekin Aral'ın bir kızı olduğunu bile bilmiyordum.
Okuduğum ilk yazısında öğrendim bunu ve büyük iki usta Oğuz-Tekin Aral'ın, biz sevenlerine mirası olan bu kadına içim o anda ısınıverdi. O gün bugündür içten ve doğal yazılarını hiç kaçırmadan, keyifle takip eder oldum.
Tekin Aral ismi, belki 2000 yılından sonra doğmuş çocuklar için bir şey ifade etmeyebilir bu yaşlarında... Ama eminim ki, yaşları ilerlediğinde Türk Mizah Tarihi'ne damgasını altın mühürle vurmuş büyük ustaya saygıda kusur etmeyeceklerdir.
Evlilik programındaki konumundan sözetmeden önce, içimden geldiğince kendi köşesinden ve benim gözümden, ki kim yazarsa yazsın benden farklı şeyler yazmayacaktır hakkında, Ayşe'yi anlatmak istedim.
Twitter sayesinde, biz kullanıcılar pek çok medya mensubunu izlemeye, onlara ulaşmaya, fikir ve görüşlerimizi iletmeye başladık. Bazıları yanıt verdiler geçtiler, bazıları görmezden geldiler, bazıları "cool" takılıp, okurlarıyla asla sohbete girmediler. Kendilerine gelen pek çok tweet içinde görmemiş olabilirlerdi elbette, anlayışla karşılanabilir. Ama okur kızar; çünkü ünlü kişileri yaratan ünsüz kişilerdir. Kendilerine zaman ayrılmasını isterler. Ayşe Aral'ın arkadaş listesine bakıldığında görülür ki; ünlü kişiler kadar ünsüz kişiler vardır ve Ayşe sohbet eder, danışır, arada yardım isteyecek kadar da alçakgönüllüdür. İçtendir, kızdığını, sıkıldığını rahatlıkla paylaşacak kadar... Tepki verirken doğaldır ama kimseyi kırmamaya çalışır. Gerekirse özel mesaj atar, durumu açıklar. Üstelik, kolayca güvenecek kadar saf bir çocuk yönü vardır, çünkü kendisi o kadar dürüsttür ki... Bu tertemiz, dürüst insana kimsenin de kazık atma gibi bir düşüncesi olacağını düşünemem bile.
Ayşe, hemen herşeyi tartışabileceğimiz, yardım isteyebileceğimiz, sevgiyle, dostlukla kendisine sunulan projelerde yer almaya istekli, en son proje; engelli vatandaşlarımıza yardım, hevesli, kıpır kıpır yaşayan ama çok sakin bir insandır.
Ve ben aslında farkındayım, bu köşenin takipçileri bu yazdıklarımı çok iyi biliyorlar zaten. Çünkü o bizden biri...
Evlilik programları, televizyonların halk arasında "lay lay programlar" olarak adlandırdıkları, boş insanlara hitap ettiği düşünülen, duygu sömürüsü yaptığına inanılan, yani kısaca önyargıyla yaklaşılan programlardır.
Ayşe Aral, bu programda yer alacağını söylediğinde, belki hayranlarında ufak çaplı bir hayal kırıklığı yaşattı. "Ben danışmanlık gibi bir konumda yer alacağım programda..." diye açıklamalar yaptı. Gitti, stüdyoda havayı yaşadı ve dönüşünde bu programda neden olmak istediğini anlatan bir yazı yazdı.
Ben bu tip programları gerçekten izlemezdim ama Ayşe Aral'ın yazısını okuduğumda, onun gözünden baktım olaya ve kendisini izlemek için televizyon karşısına geçtim. Katıldığı ilk programda dürüstlüğünden asla ödün vermeyeceğini anladım. Ve kendi deneyimlerinden yararlanarak, uzman gözüyle değil ama halktan biri gözüyle daha samimi ifadelerle insanları gerçekten doğruya teşvik edebileceğini anladım.
Zaten biz değil miyiz, yardım almak istediğimizde önce en yakın komşumuzun kapısına dayanan?
Ayşe, bu programdaki samimi ama taviz vermeyen duruşuyla, insanların kısacık zamanda gönlünü kazanmayı başardı.
Ve program Ayşe'nin katılımıyla, aslında hiç de "lay lay" bir program olmadığını ve bu işi üstlenenlerin ciddiyetlerini bize farkettirdi.
Çünkü bugün tatlı, yaşlı bir çift evlilik yolunda ilk adımı atacaklarını açıkladıklarında Ayşe ağladı...
Bu bile, o stüdyoda yaşananların gerçekliğini bizlere kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü Ayşe, kültürlü bir insandır ve asla yapmacık değildir.
Teşekkürler Ayşe Aral, bize gülüp geçtiğimiz, pek inanmadığımız bir programın aslında ne duygu yüklü bir program olduğunu yaşattığın için. Evlenirler, evlenmezler, komik olaylara neden olabilirler ama orada bulunanlar bizim insanlarımız.
Not: Bu yazıyı yayınlarsa ve okuyan olursa, benim için, "amma yağ çekmiş" diyenler olabilir ama benim inancım odur ki; kendisini izleyen binlerce Twitter kullanıcısı yazsa, bunları yazardı. Hakedene hakettiği değeri okuyucunun vermesidir bu sadece.
Sevgilerimle,
Ayşegül Erden
zpzep :)