Paylaş
Bizi merak ediyosan, ne yaptık ne ettik, diye; yani, sen gelip gittikten sonra... Değişen fazla bi’şey yok. İşte kriz falan, devam; terör, desen hallice, arada sel falan yaşadık... Sizin gibi isim takmaya vaktimiz olmadı bizim: “Katrin, Rose, Amanda, Rosalinda, Rita gibi... Kaybımız çok olmadı Allah’tan; çünkü, devlet sağ olsun bizde önlemleri erkenden almakta! (Hazırlıklıydıkyaniiii, bir nevi...)
Sen neler yaptın bu arada, biz de meraktayız: İyi misin, sağlığın yerinde mi? THY reklamından beri göremedik seni!
Biz milletçe çok sevinmiştik sen reklam için ülkemize gelince... Ay, dedik ne iyi oldu: Richar’dın, Brad’ın, John’un, George’nin, Allah’tan işleri varmış, kafa kaşıyacak vakitleri yokmuş da sen geldindiye... Söylemeden geçemiyeceğim: Ben seni pek severim, filmlerini de... Sanırım son çevirdiğindi... Adı neydi? “Bodyguard”... Yıl da galibaaaaaaaaa... ‘90’lar gibi... Bak o filmdeki koca Whitney Houston bitti gitti, sen hâlâ varsınnnnnnnn!.. Helal sana! Bi’de çok şekersin; teşekkür edeyim, dedim!..
Milletçe yaşadığımız sorunları kendine dert etmişsin, hatta desteklemişsin; ne diyelim, sağ olasınnnnn!.. Var olasın! (Bodyguard’daki güvenlik,bilirkişirolüne takılı kalmışsın besbelli; aman, hani olur ya sana yine bir rol falan düşer oralarda bi’yerlerde... Hollywood’d’a, Bollywood’da, derler kibir politikacıyı oynucan, sakın ola ki kabul etme, oldu mu Kevin!)
Bu ara, sana yine bir teşekkür edeyim; sen “THY” reklamında, ekşi suratınla büyük performans gösterdiğinden beri, tüm ülkelerin insanları bizle uçar oldular, pek memnun kaldık yani!?
Sevgiler, kendine cici bak Kevin...
***
Not 1: Bir daha çekilecek bir “THY” filminde seni seçenek olarak pek düşünmemekteyiz; yaşlanmışsın, güzel foto vermedin!..
Not2: Aklıma gelmişken söyliyeyim, dedim: Senin bir filmin daha vardı değil mi, Kurtlarla Dans, diye... Benden sana tavsiye, kimle dans edersen et; ama bir Türk’le asla etme, oldu mu!
Not 3: Her şey bir yana, biz milletçe iyiyizdir, yüreğimiz de kocamandır. Mevlana’nın dediği gibi, “Her ne olursan ol, yine gel”... Biz seni yine bağrımıza basarız, bundan şüphende olmasın; senelerdir bir sürüsünü bastığımız gibi...
Hıyar ve Çilek
Çilek yazısı üzerine gelen e-postalar oku oku bitmiyor: sağ olun var olun sevgili dostlar... Benimle aynı fikirde olan ne çok kadın varmış meğer!.. Bana yazdığınız iltifatları kırpıp bazı postalarınızı yayımlıyorum. Ben de sizleri seviyorum, bunu da bilesiniz...
***
Okurlarınızın sizi sevme sebebi, samimi olmanız... Bana göre en kıymetli, en pahalı özellik... ve bu hep devam etsin inşallah... Samimi bir çilek, sanıyorum en pahalı çilektir şu zamanda... Bu arada, 2010 için güzel haberlerim var: Çin astrolojisine göre önümüzdeki yıl “Tiger Yılı”... 2009 Ox yılıydı... Hakkaten, “Öküz” ağır hayvandı!.. Hareketsiz, durağan bir yıldı... “Kaplan”, daha şimdiden etkilerini herkes üzerinde göstermeye başladı... Değişim, dönüşüm, hareket ve bereket yılı olacak herkes için... Ben kendi adıma ve etrafımdaki insanlar adına bu değişime bizzat şahitlik etmekteyim... Umarım, tüm insanlık bu değişimi olumlu yönde yaşasın... Her taraf “Aşk” koksun... Etraf “çilek” kokan kadınlarla dolsun... ve tabi çilekten anlayan adamlarla etrafımız sarılı olsunJ
Ahu B.
***
Size tüm kalbimle katılıyorum... Keşke tüm bayanlar, taaaaaaaaaaaa en baştan itibaren “çilek” olsaydık; ama şimdiki nesil galiba doğuştan “çilek” gibi geliyor banaJ
Ben de hıyarlığım nedeniyle evde kaldım. 48 yaşındayım... Hem de Mülkiyeliii!.. Hıyarın hıyarı, de artık... Bak senden beterleri de var!.. En azından sen çocuk sahibi oldun! Keşke ben de çilekliğe yıllar önce terfi etseymişimL
Şimdi ettim; ama, iş işten geçti!
S.
***
“Hıyar ve Çilek”... Son zamanlardaki ruh halimi bu denli tebessümle okuyabilmek gerçekten çok iyi geldi, teşekkürler...
Buna benzer bir hikâyem, yani “hıyar” olduğum bir dönem var; son 3 haftadır da “çilek” olan beni “reçel”e döndürmeye çalışan bir saksağanla uğraşıyorum... Ama dün hayatımda bir temizlik yaptım ve kimseler bozulmasın, diye düşünmeden ağzıma geleni söyledim!.. Hatta, “Beni çok yoruyosun, çık hayatımdan!” dedim. Uğraşamam, yeter bu kadar; benim hayatım senden daha değerli, dediklerim şoka girdiler...
Ama bugün pamuk gibiyim... Mis gibi bir haftaya başladım...
E. S.
***
Valla dehşetsin, süper bir benzetme; ancak, “çilek” kelimesi her ne hikmetse yazını okurken bana harflerine ayrıştırma fikri uyandırdı, ki eminim hiç bu şekilde düşünmemişindir: “Ç İ L E K”... Nedense direkt bu kısmı gördüm, sanırım azıcık psikopatım:-)
Aslında, espri bir yana, gerçekten yaşamda hak etmediğinize inandığınız acı tecrübeleri biriktirdiğinizde bir nevi kalkanlarınızla yürümeye başlıyorsunuz; yıkılan inançlar ve sarsılan güvenin ardından taviz vermeme dürtüsü hayatınıza hâkim oluyor! Bu nedenle “çilek” gibi bir meyvenin “n” hali gibi benzetmelere yaklaşık tarz, gerçekten -100 % olmasa da- sizi yansıtıcı olabiliyor...
Kısacası, ben de yaşanılmışlıklarım adına kendimi “çilek” gibi bir benzetime bürümeden, zaten “çilek” tadında yaşıyordum, diyebilirim; ancak, “çilek” benzetimi sanırım “cuk” diye oturuyor!
Kiraz yemek isteyenin de keyfi bilir!
Melek. K.
***
Süpersiniz yine, ne diyeyim...
39 yaşında olup son 2 senedir “çilek” olmaya çalışanlardanım. Hâlâ becerdim mi bilmiyorum; ama kendimi iyi hissediyorum. Ara ara somurtsam da kendimi öyle hissetmeyi seçiyorum ve mutlu oluyorum. Hani serada yetişen çilekler vardır ya dışı çok güzel ama tadı bozuk olur; işte bazen öyle oluyorum... Hahaha, hele ki biri beni kırdığı zaman çileğin acısı olmaz, demeyin; oluyor valla! Seviyorum bu halimi; beni üzen kendi kaybeder, politikası uygulamaya çalışıyorum. Aslına bakarsanız çoğu zaman kendimi kandırdığımı biliyorum; ama çok şükür bugün de nefes aldım, diyerek hayata devam ediyorum. Yaşamak güzel...
Melike. Ö.
***
Bugün “çilek” konusunu işlemişsiniz...
“Çilek” meyvesi gerçekten çok doğru bir benzetme olmuş. Çilekliğe terfi etmiş olmanız çok güzel. Sizin yazdıklarınızda kendimi buluyorum ben.
Hep şunu savunmuşumdur: “İnsan kendi değerini önce kendi belirler”.
Kendi değerimizi biliyor olmak, bize farklı bir ayrıcalık da kazandırıyor. İşte sırf bu yüzden girdiğimiz her ortamda ayrıcalığımızı hissettiriyoruz. Ve sizin de dediğiniz gibi, artık “hıyar” olmadığımızı görenlerin karikatürünüzdeki gibi ağızları açık kalmaya devam edecek… Yolunuz çok doğru...
Yolunuzdan da ilerleyen birileri var (yani ben). İyi çalışmalar Ayşe Hanım.
Ayşe. G
***
Var olmak için kendini yok etmek!..
2007 Haziran'da başladım radikal kararlar almaya... Çok uzun yıllar kendimi çok akıllı ve fedakâr bir eş olarak gördüm. Mükemmel eş, mükemmel anne olmaya çalışırken, kocasının ona yaptığını kendi kendine de yapan, yani “kendini görmeyen” bir kadındım ben. Uyandım.
Hıyarlıktan, çilekliğe terfi öyle bir anda olmadı. Beni görmediğini çok geç fark ettim. 11 yıllık evlilikte aile şirketimizde kendine yer edinen eşim, her geçen yıl kazancı ve statüsü artmaya devam ederken hep, “Şimdi kendim için daha fazla ne yapmalıyım?” diye düşünmüş. Fark ettim de hiç görmediği ülkelere gitmiş, dış görünüşü ile ilgili bir çok operasyon yaptırmış, tüm sağlık tetkikleri hiç aksamamış, modayı markalarla sürekli takip etmiş... Ben o daha fazla nasıl mutlu-huzurlu olur, diye düşünürken, farkında olmadan kendimi yok etmişim! Aklıma bile gelmemiş kendim için bir şeyler yapmak...
Rahim kanseri başlangıcı teşhisi konduğunda, tahlillerime şöyle bir dönüp bakmamasından, bir kez bile doktor ne diyor, diye sormamasından anlamalıydım. Ben, en yakın arkadaşıma sarktığında anladım... Şimdi hem eşini hem işini hem kızını kaybetti; vahşileşti!.. Üçüncü sayfa haberi olmamıza ramak kala boşandım. Halen terör estirmeye çalışıyor...
Ama artık ben bir çileğim!
Naif, zarif; ama çelik kadar da güçlü. 2,5 sene sonra yaptırdığım tahlillerde hayatım boyunca her yıl uğraştığım, sonunda kanser hücrelerine dönen kist ve miyomlardan bir anda kurtulduğumu öğrendim, şaşırdım. Psikoloğum bana “Şaşırma, kendini öldürmekten vazgeçtin!” dedi. Doğruydu, artık kendimi görmeye başladım. Ben kıymetli bir bireyim ve önce insanım: sonra anne, sonra eş olabilirim... Sizin de dediğiniz gibi, bundan sonra hayatıma girecek erkeklerin vay haline! Bu sebepten 2,5 senedir (bendeki ego patlamasını görüp) kimse yaklaşmaya cesaret edemiyor. Ben sevmeyi, sevdiği için fedakârlıkta bulunmayı çok seviyorum. Ama artık bunun değerini bilene, bana emek harcayana, kısacası bana benzeyene bu kadar şeffaf olabilirim...
Sevgilerimle,
Nalan. E.
Paylaş