Paylaş
Delilik gerçekten delilik midir dersiniz?
Merhaba Ayşe Hanım,
Gerçek delilik yazınızda size yazmamızı istemişsiniz. Kaçamakları, normalde çok yapılmayan şeyleri yapmayı “delilik” olarak tanımlamışsınız.
Bence evet bunların hepsi delilik. Ama aslında delilik dediğimiz ne ki? Bence eskiden insanlar başkaları ne der diye daha çok düşündüklerinden, aklından geçenleri özgürce yapamıyorlardı bu baskı yüzünden.
Ve evet, insanların aklına bugünkü kadar büyük delilikler o zaman gelmiyordu bence, çevrede yapanları çok görmedikleri için ve yaşanılan zamandan ötürü bugünkü kadar “delilik” yapacak imkân yoktu.
Bence bunca zamandır bu başkaları ne der (!) baskısı yüzünden insanlara bu tarz şeyler “delilik” olarak geliyordu ve bunların adı delilik olarak kaldı. Aslına bakarsanız bu dünyaya sadece 1 kez geliyoruz ve her yaşımıza sadece 1 sene sahibiz, yani içimizden gelenleri yapmak kadar doğal ne olabilir ki? Ama dediğim gibi toplum baskısı yüzünden bugüne kadar bunlar hep bastırılmış duygular olarak kalmış ve doğal olarak bunları yapanlara ay deli bu denmiş ya da kadına bak ne kadar ayıp denmiş. Halbuki geçmişten gelen bu “delilik” kelimesi eşittir özgürlük, mutluluk bence.
Tabii ki herkes bu tarz farklı şeyler yaşamak zorunda değil, çok sıradan tekdüze bir hayattan mutlu olan biri öyle yaşasın eyvallah ama böyle heyecanlar, adrenalin, vs vs yaşamak isteyen insan da onu yaşasın, yapmayanlar da yapanlara saygı duysun. Ben buna inanıyorum.
Düşünsenize, mesela ben şu an 23 yaşındayım, çalışıyorum. Hayatımı hep iş-ev-arada arkadaşlarla sakin buluşmalar- aile- çoluk çocuk geçirsem aslında bence bu da bir delilik, çünkü arkadaşım bu hayata sadece 1 kere geliyorsun, hep demiyorum ama ARADA bir yapsana çılgınlık, yaşasana adrenalin.
Neyse dediğim gibi yapmayanlara da eyvallah. Çok uzattım farkındayım ama dediğim gibi geçmişteki çevre baskısı yüzünden “delilik” olarak adlandırılmış bu şeyler, aslında çok güzeller, mutluluktur, ruhumuzu dinlemektir, anı yaşamaktır. Ve çok güzellerdir.
Burcu
DELİ İŞİ
İyi geceler.
Delilik ses getirsin. Olay olsun, herkes hakkında konuşsun diye bilinçli ve programlı olarak yapıldığında tam kelime karşılığına ve düşündüğümüz tanımına uymuyor sanki. Harbi delilik, içten geldiği gibi olması gerektiğine inanılarak plan yapmadan, yalın, o anda yapan tarafından normal ve doğal olarak algılanan tavır şekli diye düşünüyorum.
Bu zamanlardaki delilik anlayışı tamamen desinlere dayalı, sahibine hava atma şansı ve unvanı veren, tribünlere oynamak gibi geliyor bana.
Bir de olay, gerçekleştiren kişi tarafından anlatılıyorsa, doğal deliliğin üzerine büyük bir soru işareti düşmüyor mu? Zaten olayı yapan, kendince doğru olduğunu düşündüğünü yapıyor.
Onun derdi değişik olmak veya ilgi çekmek değil ki. Çok bilenler kuralcı, şekilci, renksiz tipler olaya anormal diyorlar.
Satır içi hatırlatma: [Normal ne? Anormal ne? Kime göre? Raconun sahibi kim?]
Çoluk çocuğu bir anda silebilen, yeni bir partner ile başka arayışlara girebilen sözde yetişkin veya maaşının tamamını bir çantaya yatıran hatunun sizce B planı yok mu?
Ya da bugüne kadar yaptığı her şeyi elinin tersi ile itip yeni hayata yelken açan canciğer Bodrum macerasına garsonluk yaparak mı başlıyor?
Güldürmeyin beni. Bunlara delilik dersek, kime sahtekar diyebiliriz?
Tahammül edebilirseniz yazımın sonunda sayfanıza nasıl düştüğümü okuyacaksınız da, sizin Londra maceranız ile gerçekten art niyetli ve kırıcı olmadan bir görüş getirmek istiyorum.
Sizin cebinizde kredi kartları +300 us dolar+ aile kontakları olmasa idi, sıkar mıydı Kapıkule dışına çıkmak? Ya da eski eşe tavır, pozisyon almak söz konusu ise niye çok klasik London-New York-Paris de, Kabul-Tahran-Bengazi değil? Yahut en azından Diyarbakır veya Artvin değil? Haaa derseniz ki Londra, çünkü oradaki gecenin özel ve ince detaylarını gazetede açıklayamazdım! OK.
Diyeceğim cicilik ve garanticilik delilikle pek kol kola değil galiba. Bundan dolayı deli cesareti demiş olsalar gerek.
Sizin için rahmetli babanız ve amcanız ne kadar önemli ise benim için de rahmetli anneciğim çok önemli ve kıymetliydi. Son günlerinde sıkça söylediği “Bana artık çok fazla şey sürpriz gelmez, çok fazla şey sevindirmez ve üzmez derken ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. O yüzden harbi deliler ve delilikler az tecrübeliler için hala geçerli diye düşünüyorum. Galiba bizlerin kafa kâğıdı eskimeye başlayıp hislerimiz de derilerimiz gibi eskimeye, kalınlaşmaya başladı. Belki de ilerleyen yaşlarda ekonomik & sosyal yaşamlarda maalesef harbi deliler ile aynı ortamlarda bulunmak zorlaşıyor. Onlar da zaten rahat edemeyecekleri sahte ve riyakâr ortamlara girmeye pek can atmıyorlar.
Uzun lafın kısası; Çılgın, Çatlak, Arıza. Erken, Uçuk, Tahtası eksik, Manyak, Sakat, vb gibiler bir yana, harbi deliler bir yana diyorum müsaadeniz ile. Deli istense de olunmuyor. Öyle dünyaya geliniyor diye düşünüyorum. Biraz gen meselesi galiba.
Mecburi ev istirahatı nedeni ile 3 gün & gecedir ev hapsindeyim. Gazeteniz de dolaşırken yanlış Ayşe tıklaması ile ilk defa sizin sayfanızda kendimi buldum. [pişmanlık yok]
Bu aralar zaman bol olduğundan bir Ayşe fazla, bir Ayşe eksik detayına girmeden delilik üzerine yazınızı okudum. Yazış üslubunuz çok sıcak ve samimi geldi.
Çaktırmadan birkaç eski yazınıza da göz attım bu arada. Mahallenin kızı havası yakaladım.
Bir de kimin kızı ve yeğeni olduğunuza ayılınca daha da ilgimi çekti. Ne de olsa çocukluğumuz Gırgır kültürü ile geçti. Yazınızın sonundaki konu ile görüşleri beklediğiniz notundan cesaret alarak, zaman bolluğunun da verdiği lüks ile 50 küsur senelik hayatımda bir ilke imza atıp size yazıyorum. Diyeceğim bu konudaki bakireliğim size kısmet oldu!
Aslında ortak anlayışımızdaki tatlı delilerden hayat bana cömert davranıp birkaç tanesi ile uzunca zaman geçirme mutluluğunu sundu. Ne yazık ki erken yaşta birer birer bu moktan dünyadan ayrıldılar. Bir yerde hakikileri ile zaman geçirme ayrıcalığına sahip olduğumdan çakmaları bana çok itici geliyor. Onların ve onlar gibilerin ruhu şad olsun, bu arada benim de bakireliğim size hayırlı uğurlu olsun. Herkese nasip olmaz 50 yıllık. Şarap olsa paha biçilmezdi!
Size ve konumuza uygun şarkının “ALWAYS LOOK ON THE BRIGHT SIDE OF LIFE” olduğunu düşünüyorum.
Kalın sağlıcakla.
Eric
Gerçek Delilik - Kanada
Ayşe Hanım Merhaba,
Size Kanada'dan, Vancouver şehrinden yazıyorum.
Yazılarınızı severek okuyorum. Hep kendimden bir şeyler buluyorum, kafa yapınıza bayılıyorum. Hayatta azıcık deli olmak lazım. Benim deli olmaktan kastım, kafayı her şeye takmadan, olduğu gibi yaşamaya çalışmak hayatı.
Kanada gibi bir ülkede (daha az sorunların olduğu yer) bunu
başarabiliyorsunuz. Ben burada uzun süre üzerimde (Türkiye'den taşıdığım) her şeyi kafaya takma ve mükemmel olmaya devam etme psikolojisini zor atabildim. Sağlığım bozuldu ve çok mutsuz oldum.
En sonunda bir gün gidip koluma “Just Let Go” dövmesi yaptırdım... Sanki kalbime ve ruhuma değdi o yazı... Bir sihirli değnek geldi değdi, şimdi her günümü istediğim, seçtiğim, deli dolu yaşıyorum... Gerçek delilik herkese bir tutam lazım...
Sevgiyle kalın,
Sim
Delilik üzerine
Sevgili Ayşe,
İstinye Park Masa'da karşılaşıp kısa bir sohbetleşmiştik seninle bir süre önce. Delilik üzerine sorduğun soru hakkında bir kaç cümle fikrimi yazayım dedim ben de.
Tabii ki gerçek delilik toplum normlarına girip af edersin mal mal yaşamak, elalem ne der baskısıyla, üstelik de Türkiye’nin bu durumunda kendini ortama adapte edip içsel bir hapis hayatı oluşturmak kendine. Yoksa insanın içinden geleni yapması neden delilik olsun?
Londra demişsin duramadım yazmadan, yaşadım uzun süre orada, ben de işi gücü bırakıp gittim, aşkım kocamla orada tanıştım, delisin dediler, kendi işimdi, işlerin bozulacak dediler, işleri düşünen kim, ne güzel şeyler yaşadım, sonra işimi falan salladım uzun süre kalınca, aşka daldım, “deli” gibi gezdim tozdum. Mis gibi yaptım. Kocacım da salla işleri dedi. Maddi kaybım falan da olmadı. Hayatımı yaşıyorum. Sevdiğim şeyleri yapıyorum sadece . Bence normali bu. Onlara göre delilik. Delilik başkalarının hayatını yaşamak. Hayat bana güzel.
Sevgiler
(kasım ayının büyük kısmı Londra’dayım, delilik yapıp da gelirsen afternoon tea, oyster bar, ne istersen misafirim ol laflarız)
Güzel bak kendine.
Müge
Delilik, o da ne olaaa!
Ne diyeyim bilmem ki, eskiden sorsan çizgi dışı olmak, biraz deli olmak çok eğlenceli bir sözcüktü, zaten ruhu kalıplara, kendi bedenine sığmayan birinin deli olması yakışıyordu. Ama şimdi her şey o kadar farklı, hızlı, hesapsız kitapsız ki herkes kendini aştı kesin.
Eskiden söylenen deli sözü yaya kalır, hatta bakakalır, hatta yeni bir kelime türetmek lazım bu çılgın insanlara ki “deli” kelimesinin yerini alıp daha çarpıcı olsun.
Amma velâkin şimdilerdeki bu çılgınlık; bazen değişiklik olsun da ne olursa olsun, çevreyi etkileme ya da şaşkınlıktan hatta yalnızlıktan bunalmış doyumsuz insanların eseri, ne yapacaklarını şaşırıyorlar diye düşünüyorum. (tabi ki istisnalar gerçek çılgınlar ya da yaratıcılar, çizgi dışı insanlardan bahsetmiyorum, onlar zaten hiç bir kalıba sokulmamalı. Onların ruhu coşkun dereler gibi akar, onların önüne set çekmek yanlıştır. Gücümüz de yetmez ya!)
Benim aciz fikrim odur ki çoğununki “şaşkınlık şerbeti” halk arasında buna, “özenti” deniyor sanırım. Bütün çılgınlara iyi şanslar dilemek dışında bize ne düşer.
Öpüldünüz Ayşecik.
Zeynep
GERÇEK DELİLİK
Ayşe merhaba.
Seni hakikaten çok seviyorum. Bir yerlerde bir tanışma imkânımız olsaydı belki arkadaş bile olurduk...
Gerçek delilik ne demişsin ya benim için şu an tek gerçek delilik ciddi anlamda “iyi” olmak. Ama öyle milletin dediği gibi “özünde iyi biri aslında” filan değil. Ciddi ciddi bunu hayat felsefesi yapmış olmak.
Dün başıma gelen birkaç olaydan sonra düşünüp duruyorum hatta eşime de dedim “artık gerçekten iyilik hiç mi kazanan olmayacak? Hep mi bir kazıkla bitecek sonu?”
Klasik gibi geliyor ama dürüstlük, iyilik en ama en zor bulunan şeyler olmuş ve yolda bile tesadüfen iyilik yapana “deli” gözüyle bakar olmuşuz... En azından artık ben öyle olmuşum. Ne kadar rahatsız ediyor bu durum beni anlatamam sana. Milletçe iyiye güzele hasret kaldık.
Ne kadar dolmuşsam ben de sabah sabah yazını okur okumaz dertleştim senle. Çok çok "İYİ", iyilik dolu günler diliyorum sana
Selin
ZORUNLU DELİ OLMA HALİ
İnsanlar kendilerinden sıkılıyorlar artık.
Marjinal kararlarla hayatı alt üst etmek geçici bir moda.
Yurt dışına tek başına kaçınca yazık acaba ne derdi var diyor insanlar, vay canına denmiyor artık...
Ortaya serilen hayat gerçek değildir, içinde yaşadığın şey gerçektir. Kimseye bir şey ispat etmek zorunda olmamaktır gerçek hayat, çok çılgınım bakın neler yaptım diyen kendini kandırıyor...
Sevdiğin şeyleri kendin için yapmak başka şey, deliliğini onaylatma arayışında gereksiz bir sürü şey yapmak başka şey...
Hayat kısa, yaşayalım mantığı suyu çıkarılmaya müsait. Anlık mutlulukların arkasından gelen sonu belirsiz hayatların huzursuzluğu bir süre sonra tahammül edilemez hale gelecek.
Ve dediğin gibi insanlar o zaman kendi hayatlarını kendi içinde güzelleştirip devam ettirebilme sabrını, yüreğini gösterebildikleri için marjinal sayılacaklar...
Güliz
Sevgili Ayşecim, öncelikle sana günaydın, nasılsın, bayram tatilin nasıl geçti, inşallah güzel ve keyifli geçirmişindir.
Bugünkü yazın yine çok güzeldi artık bize gerçekten her şey sıradan gelmeye başladı, herkes sadece kendisi için yaşamaya başladı sanırım. Ama gerçekten hayat da çok kısa diye düşünenler çoğaldı.
Kendimden örnek vereyim, benim sana yazmam bir delilik diye düşünmüştüm ilk önceleri çünkü senin cevaplayacağını düşünmüyordum, asistanların yazar diye tahmin ediyordum ama sen bana yazdın.
Bu deliliği yapmasaydım bunu hiç bir zaman öğrenemeyecektim. Galiba bazen cesur olmak gerekiyor. Ama senin yerinde ben olsaydım değil yurt dışı yurt içinde bile bir yere gitmeye cesaret edemezdim. Hep sonunu düşünürdüm çünkü bizim kuşağın yetiştirilme tarzı bu şekildeydi. Ama şimdiki aileler çocuklarını daha özgür yetiştiriyor en güzeli de bu sanırım.
Seni çok seviyorum Ayşe’m, çok öpüyorum, iyi bak kendine.
Nursel
Deli Ayşe'm
Merhaba;
Uzun zaman oldu sana yazmayalı ama takipteyim, okuyorum mutlaka.
Nasılsın, ne var ne yok bu aralar? Her şey aynı, herkes aynı.
Bugünkü yazını okuyunca bir yazayım dedim.
Delilik, deliler kalmamış, her şey olağan olmuş demişsin doğru da demişsin.
Çünkü artık giderek bencilleşmeye başladık. Eskiden çocukları için ailesi için yaşayan insanlar vardı ve bu uğurdaki değerleri onlar için çok önemliydi. Yani kaybedecek çok büyük şeyleri vardı ve anlık yaşayamazlardı bencil olamazlardı.
Carpe Diem (doğru yazdım mı bilmiyorum)
Bu cümle benim hayatıma ortaokul yıllarımda girdi ha başlangıcı hangi yıl onu bilemiyorum.
34 yaşındayım yani yaklaşık 20 yıl önce girmiş hayatıma.
İlk başlarda hep anı yaşa olarak aklımda tuttum ve buna göre hareket ettim, çok hata yaptım, hatalarımdan ders çıkardığım da oldu, aynılarını tekrar tekrar yaptığım da.
Ama şimdi bu cümlenin benim için başka anlamı var ya ben değiştim ya da çocuk aklımla farklı yorumlamışım o zaman.
İş hayatı bundan 10 sene öncesine bile benzemiyor eskiden üretim üzerine iş varken şu an tüketim üzerine yani ''SATIŞ''
Her şeyi satıyoruz ama her şeyi yaptığımız iş ne olursa olsun satıyoruz.
En başta kabul görmek için (mecazi anlamda yanlış anlama) kendimizi satmaya çalışıyoruz ki iş yaptığımız kişiyi kazanalım, işimiz yürüsün.
Ve doğal olarak stres ve kaygı artıyor. İnsan da ister istemez ben bu kadar sıkıntı çekiyorum para kazanıyorum bunun mutlaka bir mükâfatı olmalı diyor.
Sahip olmadığı parayı deli gibi harcayarak anlık mutluluklar yaratıyor kendine.
Bundandır ki kimse artık sıkıcı, kavgalı, üzüntülü, heyecansız ve monoton bir yaşamla karşılaşınca dönüp ardında bıraktıklarını dahi düşünmez oluyor.
Bencilleşiyoruz, mottolarımız değişti, anlık duygularımıza göre hareket etmeye başladık.
''O an'' bizi ne mutlu ediyorsa onu yapıyoruz sonunu düşünen yok.
Yani tatlı, zararsız delilikler artık kesmiyor, yetmiyor.
Yorulmuş ruhumuzu doyuramıyoruz ve hatalar, ahlar, keşkeler geliyor.
Ha bundan ders çıkarıyor muyuz?
Yoooooo
Tamiri için daha fazla anı yaşayıp “ne yapayım çok istemiştim” deyip kendi kendimizi rahatlatıyoruz ya da rahatlatmaya çalışıyoruz.
Belki senin yazının tam karşılığı olmadı ama içimden geçenler bunlar, belki daha da yazardım ama “SATIŞ” yapmam lazım.
Çok öpüyorum seni.
Gül
Delilik
Kafanı hiç karıştırma bence, bizler de aslında çok çok korkuyoruz toplum olarak hep aynı işte çalışamamaktan, aynı adam/kadın ile bir ömrü güzel güzel paylaşamamaktan, çoluğu çocuğu huzur içinde büyütememekten.
Ne var ki,
Hayat bize anlatıldığı gibi çıkmıyor, toplum olarak ikiyüzlü değil miyiz sence de?
Anneliğin hep “kutsal” evliliğin hep “iyi” olduğu söylenmedi mi bugüne dek?
Gelecek kaygısı, evlenme tutkusu, başarı şartlanması, aile-eş/dost baskısı ve rekabet olmadan yaşayanımız var mı?
Kafamızın içi başından beri o kadar çok dolduruldu ki, bizde öyle Amerikalı aileler gibi bırak çocuğunu kendi yolunu bulsun durumu yok. Hâlbuki herkesin bir yolu olmalı, hayatla baş edebilmek için kendi uydurduğu bir yol.
Sıkılmak ve sıkıldığını itiraf etmek de doğal olmalı. Buna bir çözüm bulmak da.
Hatırlıyorum ben 15 yaşındaydım ve o zaman henüz bir kaç yıllık evli kuzenime sormuştum; nasıl cesaret edip evlendin, sıkılacağını hiç düşünmüyor musun?
Bazen kaçmazsanız, içinde yaşadığınız şeyin kadrini kıymetini anlamazsınız. Gözünüz kör olup her şeyi yok sayıp hayatınızı alt üst etmemek için “minik çaplı delirmelere” izni olmalı herkesin.
Bir zaman yönetimi dersinde hoca her 6 yılda dolduğunda 1 sene çalışmamak gerektiğini söylüyor, o tempoyu tutturabilmek, delirmeden devam edebilmek için.
Sıkıcı olabileceğini düşündüğüm mutluluk ve evlilik hikâyesine gelince, ben yeni evliyim.
5 yıl önce tanıştık, hayat ve gelişen olaylar bizi birbirimize bağladı. 5 yılın sonunda da hadi evlenelim artık dedik.
Eşime şunu söylüyorum; bir gün sıkılırsan söyle, hep aynı rutini yaşamak zorunda değiliz, değilsin.
Bir gün benimle sevişmekten de sıkıldığında söyle, yenilikleri de beraber deneyebiliriz. Bu şimdilik benim çözümüm, benim yolum.
İşimiz ya da eşimiz artık gözümüzde değerli değilse, yapacak - deneyecek bir şey yok.
Ama işte herkesin yolu başka, herkes başka başka noktalarda zorlanıyor. Sen nerede zorlanıyorsun Ayşe?
Sevgiler,
Handan
GERÇEK DELİLİK
Merhaba Ayşe,
Nasılsın? Umarım her şey iyidir diyorum ama yazından anladığım birazcık karışmışsın. Bu konu aslında nereden baktığınla ilgili. Bunu ikiye ayırmak daha kolay; bekârlar (ya da çocuksuz evliler) -evliler diye. Birinci grupta yazdıkların rahatlıkla olabilir, seni bağlayan hiçbir şey yok. Taraflar kolaylıkla her şeyden vazgeçip yol değiştirebilirler, tabi alışkanlıkları aşmak biraz zor oluyor ama çabuk geçer.
Bizim konumuz ikinci gruptakiler için geçerli değil, nedenini soracak olursan ki sen de bilirsin; çocuklarımız. İşte bu sebep kolaylıkla delilik yapmamızı engelliyor, sıkça düşünmüyor değiliz, bazen çok bunalıyoruz ama her defasında bu sorumluluk bizi engelliyor. Aslına bakarsan yalnız geldiğin bu
dünyada yalnız karar verebilirsin, sonra çok pişman olmamak adına. Ama o çocuklarımız her şeyi değiştiriyor. Kısacası ben bu tür bir deliliği yapamam.
Ama aynı şeyi 14 sene önce sorsaydın cevabım evet olurdu ki ben bunu yaptım.
Aslında bunu delilik diye addetmek de hata, çünkü kavramlar değişiyor, hayata bakışımız değişiyor. Yaşımız ilerledikçe hayatı farklı algılıyoruz.
Ya bununla yaşamayı kendimize yediremiyoruz ayak değiştiriyoruz ki bunu delilik diye adlandırabiliriz ya da bu yaşamı sürdürme gayreti içinde oluyoruz (çocuklarımız için). Ama bazen insanın gözü hiçbir şeyi görmüyor.
İşte o zaman gerçek delilik yapıyoruz ki kolay değil. Ne biz ne de içinde bulunduğumuz toplum bunu içine sindirebiliyor. Sürekli soran gözler, sorgulamalar ve suçlamalar. Kimse sormuyor iç dünyanda neler var, neden bu noktaya geldin ve neden böyle yaptın?
Neyse bu konuyu sana sayfalar dolusu yazardım ama kısaca hayat kısa boşver dünyaya aynaya bak gördüğünü beğeniyorsan devam et.
Gerisi boş.
Sevgilerimle
Bilal
23.10 tarihli yazı
Merhabalar Sevgili Ayşe,
Yazılarını her gün takip ediyorum, köşende yapmış olduğun yardımlar için seni tebrik etmek istedim, en azından insanlara bir nebze olsun yardımcı olmaya çalışıyorsun.
Bugünkü yazını beğendim, o Londra’ya kaçman bence de güzeldi, iyi ki yapmışsın.
En azından yarın öbür gün arkana dönüp baktığında ben hiç action yapmadım şu hayatta demezsin.
Bir diğeri de söylediğin gibi insanlar bir ekonomik derdin içine girmiş gidiyorlar, fatura, kredi, kredi kartı öde, kira öde derken bazıları ailesini bırakıp da gitmeyi bırak, aklından bile geçiremez bence biraz ekonomik durumuna bağlı. Hadi her şeyi bırakıp kaçıp gideyim dönmeyeyim demek zaman değiştikçe insanlar da değişiyor Heraklaitos’un da dediği gibi işte neyse.
Bence artık delilik kavramı da değişti artık her şey normal bir de eğer bir şeyi gerçekten yapmak istiyorsan yap gitsin sonucu iyi veya kötü önemli olan insanın istemesi eğer bir bahane aramak istersen de yapmak istedim, yaptım işte der işin içinden çıkıverirsin
İyi çalışmalar diliyorum.
Tuğçem
Gerçek delilik
Merhabalar Ayşe Hanım,
Bu size ilk defa yazışım. Kusurum olur ise affedin lütfen.
Bugünkü yazınızı çok beğendim, aşağıdaki gibi düşündüm.
Bana ilk Özdemir Erdoğan’ın şarkısını hatırlattı yazınız.
Hatırlıyor musunuz bu şarkıyı?
Deli diyorlar bana,
Desinler değişemem,
Deli deyip geçmek işin kolay yanı,
Hayatta zor olan,
Bir insanı tanımak,
Kabul etmek tüm huylarını
Ve Değişmeden bir olmak,
İnternette aratır iken Teoman’ın da söylediğini öğrendim bu durumda kesin duymuşsunuzdur.
Yazı iyi oturmuş ama bir tecrübemi hatırlattı.
Bir gün Orhan Veli’nin şiirlerini İngilizceye çevirip onlar ile bir sunum yapmayı planlamıştım. Şiirlerini sıralayıp tek tek okurken,
Bir elinde cımbız bir elinde ayna,
Umurunda mı dünya,
Olmaz ki öyle de yatılmaz ki
Kısmını okurken, bana yardım eden abla diye hitap ettiğim kişi bana şunları demişti.
Sana ne ki elin kadınını dikizliyorsun? Nasıl isterse öyle oturur demişti.
Yazınızda bile insanların tepki vermesini bekliyorsunuz. Bu sanki alışkanlık olmuş.
Ama farkında mısınız? Kime ne ki? Deli zaten deli, ne yaparsanız değişmez.
Kimin ne delilik yaptığı da ancak o kişiyi ilgilendirir. Neden hep başkasının yaptıklarına bakıyoruz ki?
Ben bunu henüz anlayabilmiş değilim. Ama durumun farkında mısınız diye sormak istedim.
Toplum olarak hep başkasının ne yaptığına bakar olduk. Özgürlük nerede?
Yazının sonuç kısmına katılıyorum. Aslında çok hoşuma gitti. Ama işin o kısmını size anlatmak istemiyorum bu da benim özgürlüğüm.
İyi günler,
Ali
Paylaş