Paylaş
Geçen sabah “Ding dong ding dong” sesleriyle uyandım.
“Muhabbet kapıya baksana, duymuyor musun? Açsana kapıyı” diye bağrınırken aklıma geldi ki Muhabbet izinli.
Kapıya gelen ya postacıdır, ya kasap... Biraz daha çalar, sonra nasıl olsa gider diye düşünüp yorganı kafama çektim ama nafile. Durmadı kapının zili. Hay senin dingine donguna! Kim len bu kadar ısrarla kapıyı çalan diye uçarak merdivenlerden indim.
Bütün sinirimle bağırdım, “Kim o, bu kadar ısrarla kapı mı çalınır kardeşim, kimsin?”
“Benim Ayşe.”
“Sen de kimsin?”
“Tanıyamadın değil mi? Eh haksız da sayılmazsın, uzun zamandır görüşemedik tabii.”
“Valla tanıyamadım, sesin de tanıdık gelmedi. Kimsin söyle. Hem sitede güvenlik var, onu nasıl geçtin sen?”
“Ben istediğim yere, istediğim an, sorgusuz sualsiz girebilirim.”
“Yok artık. Haa anladım, sen de kesin bizim sitede oturuyorsun, komşum falan mısın?”
“Ay âlemsin vallahi. Aç şu kapıyı da öyle konuşalım.”
Sinir olmaya başlamıştım artık, bir de ürktüm, ne de olsa evde yalnızdım. Üstelik sesinden kadın mı erkek mi o da anlaşılmıyordu, hani kadın olduğuna emin olsam yine bir cesaret açardım. “Lütfen kim olduğunu söyler misin?”
“Valla Ayşe kırıldım sana, 13’ünden beri tanırsın beni. Benim ben; AŞK...”
Sevinsem mi, dövünsem mi bilemedim; ayrıca utanmıştım da. Hiç aklıma gelmemişti valla. Aşkı maşkı unutmuş, kendimi uzun süredir başka şeylerle avutup durmuştum. Tam elim kapıya gidiyordu ki bir an durakladım. “Kusuruma bakma tanıyamadım bir an, iyi de birden bire nereden çıktın?”
“Huyum kurusun zaten hep birden bire ortaya çıkmaz mıyım Ayşe? Aç kapıyı, bir de kahve suyu koy, içeri gelince anlatacağım.”
Bir an “akıllı ol Ayşe” dedi içimden bir ses. “Açamam, kusuruma bakma, yine beni üzeceksin. Gelişin şanlı oluyor ama gidişin de pek koyuyor.”
“Bak işte sen hep böylesin Ayşe, baştan önyargılısın.”
“Yok ya! Kaç kere seni en hanım halimle misafir ettim, bulunmaz Hint kumaşı muamelesi yaptım, kendim yemedim, seni besledim. Sen neler yaşattın bana. Üstelik yaşım geldi 43’e, yemezler.”
“Hah işte, bak kendi ağzınla söyledin, yaşın geldi 43’e, bu son treni kaçırma.”
“Açarsam o kapıyı girişeceğim sana tekme tokat, ne demek son tren? Bundan başkasını anca rüyanda mı görürsün demek istiyorsun?”
“Sen hiç bu kadar agresif ve negatif değildin Ayşe! Onu demek istemedim. Bu seferki sıkı, yani bir ömür geçirebilirsin demek istedim.”
“Hahahaa, inanmıyorum artık sana, her seferinde sonu hüsran, yok artık almayayım.”
“Ey Allah’ım ya, bak benim de kafamı karıştırdın. Acaba gerçekten yok artık sen almasan mı? Bu kadar negatif bakarken aşka, hangi adamla aşk meşk yaşayabilirsin ki?
“Dur bir dakika. Anlamaya çalış beni, seni son kez hayatımdan çıkarmak ömrümün yarısını yedi, yoksa ben de istemem mi?”
“Off aç şu kapıyı da öyle konuşalım işte, yüz yüze en güzeli.”
“Yüzünü görmek istediğimi nereden biliyorsun, kırgınım sana, öfkeliyim.”
“Şımarıyorsun ama uzun zamandır kimse beni bu kadar uğraştırmamıştı. Bak şimdi, en sevdiğin yemek ne?”
“Ne alaka?”
“Ya sen söyle.”
“Mantı.”
“Peki, her lokantada yediğin mantı aynı mı?”
“Değil tabi”
“Eh işte, aşkı da ona benzet. Bunun da hamuru elle açılanı, makinede yapılanı var. Yoğurdu ekşimiş olanı var...”
Elim başımda, kapıya yaslanmış, derin düşüncelere dalmıştım. “Yani Ayşe, hani bende yerin ayrıdır bilirsin ama nöbetçi aşk gibi her sabah senin kapında bitemeyeceğim. Kapılarına bir gitsem diye yoluma güller dökecek bir sürü insan varken sana daha fazla vakit de ayıramayacağım, kararını ver.”
“Bak şimdi açacağım kapıyı ama bana birkaç söz vermen lazım. Beni üzmeyeceksin, bir gün gidecek olursan habersiz gitmeyeceksin, en az 5 senelik kontrat yapacağız. Ağlatmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, kıskançlık yapmayacaksın, ayağımı yerden keseceksin ve... Huu orada mısın?”
Ses veren yoktu, bir an panik oldum. Kapıyı açtım kimseler yok, bizimki ana kapıya doğru yürüyor. “Hey gelsene, nereye gidiyorsun?”
“Nereye gideceğim, bu şartlarla olan şeyin adı aşk olmaz ki. Daha uğrayacak bir sürü evim var, sen daha bana hazır değilsin.”
“Tamam, biraz abartmış olabilirim, hadi gel bak kahve suyu da ısındı, poğaça da var. Oturalım, konuşalım, valla yollamam bir yere.”
Oturduk bolca sohbet ettik, beni ikna etti, belki de kandırdı, orasını şimdilik bilemiyorum. Şu an tek bildiğim çok mutluyum.
Paylaş