Bir yaşıma basıyorum

Geçen sen tam bu günlerde hayatımın tüm dengeleri değişti.

Haberin Devamı

Buna sebep olan iki şeyden biri boşanmak, bir diğeri ise nefes alışımı dahi değiştiren hurriyet.com.tr yazarı olmaktı.  

On sekiz senelik evliliğim bitmiş, kendimi bildim bileli yanımda görmeye alışkın olduğum adam gitmişti. Bir an sanki biri beni kollarımdan tutup bir boşluğa bırakmıştı, hissettiğim aynen buydu. Hani  bir kuklanın iplerinden tutarsın sonra bırakırsın, öyle yayılır ya masa üstüne, işte ben de öyleydim. Ama her şeye rağmen hayat devam ediyordu ve etmeliydi. Benim gibi hayatın bin bir tokadını yemiş, sabrı çokça denenmiş bu kadın küllerinden tekrar doğmalıydı. Bunu da özellikle biri yani “o” görmeliydi.

Yine o günlerden bir gün internette dolanırken, Amerikalı bir astroloğun sitesine denk geldim. Bir delilik yaptım, ona on dolar yolladım, gelecekte beni ne bekliyor yalan da olsa öğrenmek istedim. Bana dediği şeylerden biri şu oldu; “iş hayatın başlayacak ve bu internet üzerinden olacak”. Hah dedim, gitti on dolar, ben kim internet kim, daha mail atmaktan bihaberim. Hem ne işi olacak internette, site mi kuracağım, dikiş nakış yapıp internet üzerinden bunları mı satacağım, hadi be!  

Haberin Devamı

Elbette çalışmak istiyordum artık, hem hazıra dağ dayanmaz, hem de kafamı  bir yere kanalize etmeliydim ki olan bitenleri kurup kurup kafayı yemeyeyim diye. Sonra bir gün Ayşe’nin bir yazısını okurken, beynimde çanlar çalmaya başladı. Hurriyet.com.tr den bahsediyordu Ayşe. Eee ben de zaten yazı yazan ama yazdıklarını kendine saklayan bir kadın değil miydim, tamamdı işte ben yazmalıydım ve artık bu yazdıklarımı insanlarla paylaşmalıydım.

Sonrası malumunuz,daha önce yazdığım gibi hürriyet.com.tr’nin patronu Fatih Çekirge’yi tacize başladım. Telefonunu bulup aradım, yazılarımı yolladım. Haziranın sonuna doğru telefonum çaldı, arayan Fatih Bey’di, “kalk gel gazeteye konuşalım” dedi.

Titreyen kürdan bacaklarımla, elimde pasifloram ve cici laptopım vardım gazeteye. Vardım ama kapının önüne gelince kendimi tutamadım ve başladım zırlamaya, zırlamak ama hem de ne zırlamak. Oturdum ana kapının merdivenlerine, şöyle bir baktım Atatürk büstünün olduğu yere. Ben buraya en son babamın tabutuyla gelmiştim onun veda töreninde. Yanımda da bir doksanlık huysuz ihtiyar amcam vardı, ben ağladıkça “ağlama güçlü olmalısın, hadi bakayım toparlan, dik dur kızım, dik dur, tut elimi ”.

Haberin Devamı

İşte merdivenlerde oturduğum süre tüm bunları adeta bir kere daha yaşadım. Şimdi ben yazar olmak için gelmiştim Hürriyet’e ve son nefeslerine kadar Hürriyet’te yazan babam ve amcam artık yoktu.

İşin tuhafı elimi tutacak kimse de kalmamıştı, bundan sonra kendi elimi kendim tutmalıydım, yine amcamı hatırladım “ağlama kızım ağlama” ve bir hışım ayağa kalkıp kendimi asansöre attım. Asansörde, Oktay Ekşi’ye, Doğan Hızlan’a rast geldim, göz ucuyla selamlaştık elimi uzattım ben Ayşe Aral diyemedim, ürktüm çekindim. Ama onları gördükten sonra içimdeki tüm korkular, tüm panik sanki yok oldu gitti. Hurriyet.com.tr katına geldiğimde kendimden emin, başım dik Fatih Bey’in odasına doğru ilerledim.

Haberin Devamı

Bir yaşıma basıyorum
“Hoşgeldin” dedi. “Hadi bakalım, hayırlı uğurlu olsun, on dakika içinde yazını koyuyoruz.”      

Benim yazımı, inanamıyordum. Benim yazımı on dakika sonra Türkiye’nin her kesiminden bir sürü insan okuyacaktı. İşte o an kürdanlar yine başladı sağa sola şuur dışı zangırdamaya. 

Fatih Beyle tüm ekibin çalıştığı yere gittik ama Allah’ım hepsinde  bir telaş, bir bağırış “bana taciz haberini yolla” , “hey sen şu şarkıcının haberini girdin mi” arkadaşlar bir durun haber girmeyin iki dakika, sayfada hata oluşuyor”, herkeste hummalı bir koşturmaca.      

Ve sıra geldi bana, “Ayşe’nin yazısını girin” dedi Fatih Bey.

“Tamam, patron”, tak tuk, ok.” Ayşe Hanım’ın yazısı yayında.”

Haberin Devamı

Bir an sandım ki yere düşüp bayılacağım, yandaki sandalyeye dayanıp, başladım beklemeye, yarım saat geçtikten sonra patron “açın bakayım çocuklar kaç kişi okumuş Ayşe’nin yazısını”    

Ekranda 5li bir rakam belirdi, içimden dedim ki “Bu herhalde 5000, eh Allah afiyet versin, güzel rakam umarım hep bu kadar okunurum.

Aslı’ya “5000 rakamı iyi sayılır değil mi?” dedim. Gülerek suratıma baktı “Ayşecim 5000 değil, 55000 ve evet gayet güzel bir sayı” Elime bir de bir mail adresi tutuşturdu Aslı, al bakalım aaral@hurriyet.com.tr bu senin artık.

Uzun senelerdir başka bir soyadı kullanan ben, bu adres elime tutuşturulduğu an kendimi sanki gerçek kimliğime bir kere daha kavuşmuş gibi hissettim. “Vay be aaral, sen busun işte” dedim, haydi bakalım Ayşe eve doğru koyul yola, gidip ertesi günün yazısını yazman lazım.

Haberin Devamı

Nefes alışım değişeli bir sene geçti, dört yapraklı Yonca’nın bana ilk gün söylediği sözü hatırladım yine “Ayşe Hürriyet mucizelerin gerçekleştiği yerdir, sen de göreceksin” gördüm Yoncam gördüm,haklıymışsın ne diyeyim.

NOTLAR:

1)Sevgili patronum Fatih Bey, hayatımı değiştiren bu fırsat için çok teşekkür ederim. Hiç müdahale etmediniz, şöyle böyle yap demediniz, ne zaman size danışmak istesem sizi arasam, vakit ayırıp beni dinlediniz. Bana verdiğiniz  nasihat hep aklımda “öyle yazılar yaz ki, altında imzan olmasa bile okurun yazını okuduğu zaman bunu Ayşe yazmıştır diyebilsin”

2)Ayşe, Yonca, Melike, Melis.... ilk günden bana dostluk gösterdiniz, destek verdiniz, içinize aldınız sağolun.

Ayşe sabahın bir körü Dubai - İstanbul arası telefonda benimle yaptığın röportaj uğur böceğim oldu, hatırlar mısın yayına hazır hale gelen sayfayı bana yolladığında telefonda nasıl ağladığımı, sen hatırlarsın.

3)Özgür’üm Bolat’ım, çok şey paylaştık seninle, sanırım bir ömür daha çok şey paylaşacağız.

4) AHMET HAKAN, yumuşacık yüreğine rağmen dışarıdan ürkütücü görünen sen, dostluğunu verdin. Arada bir sana mesaj atıp “ya şu konuyu yazsam abes olur mu?” dediğimde her daim fikrini belirttin, sağolasın.

 5)Ertuğrul Özkök, Fikret Ercan, Sedat Ergin, yine bacaklarımın titrediği gazetenin ilk yılbaşı gecesinde aileden olduğumu hissettirdiniz.

6)Aslı’cım az başının etini yemedim, hep destek oldun sağolasın. Fırat, Murat, Serkan geceleri kâbusunuz oldum. Gün oldu yazıda bir şey görünce sizi gecenin saat üçünde bindiğiniz servis aracından dahi bulup aradım, bana tahammül göstermeyi başaran üç silahşörler sağolun. Bu gece yine 12.00 suları arayacağım. Aylin çok kere  imdadıma yetiştin, çok teşekkür ederim.

Özel not: Siz okur dostlarım, dostlarım diyorum çünkü öyle olduk sizinle, yazışmadığımız gün yok neredeyse. Bana hiç nerden çıktın sen demediniz, şevkimi kıracak ağır eleştirilerde bulunmadınız, gerçek beni, gerçek Ayşe’yi görebildiniz, hep destek oldunuz, sağolun. BEN DE SİZLERE DİYORUM Kİ, YETİŞ AYŞE SİZE KURBAN OLSUN.

Yazarın Tüm Yazıları