Paylaş
Yazılarımda da bu konuda sınırımı bilirim.
Ama olan oldu, yağmurdan kaçarken doluya tutuldum.
Geçen akşam televizyon camiasından çok sevdiğim genç bir arkadaşım; Berk aradı.
“Abla sağlık kanalımız var; Htv. Pazartesi akşamı seni Doktor Akif Poroy’un programına davet etmek istiyorum, ne olur kırma.”
Aslında gitmezdim ama kıramadım.
“Sağlık kanalı, zarar gelmez, eh beni davet etmekte de pek haksız sayılmazlar, ne de olsa başımdan bin bir şey geçti, bakarsın birilerine faydalı olursun Ayşe” dedim ve gittim.
Kanala girince doktorun kadın doğumcu olduğunu, programa girerken ise seksolog olduğunu öğrendim mi!
Aldı beni bir sinir, ne konuşurum ben bir seksologla?
Etrafıma bakındım Berk’e iki laf sayayım diye, baktım topukları çoktan yağlamış.
Tek konuk da ben miyim, aman Allah’ım, ha delirdim, ha delireceğim.
Ve yayın başladı.
Vajina, vajinismus, duhul, birleşme, erken boşalma, penis boyu, vajina darlığı, tao seks, bir saat boşalmadan bekleme teknikleri...
Aklımı falan bozuyorum sandım.
Hadi bu kadarla kalsa iyi, bir de bana soru sormaya başladı mı doktor!
Aman Allah’ım!
Bir ara “ten uyumuna inanır mısınız?” diye sordu.
İk mik, ne desem bilemedim.
Hemen lafı hijyene getirdim.
Neyse ki o sırada vajinismus sorunu olan birkaç kişi de telefona bağlandı.
O aralar bana ilaç gibi geldi.
En azından nefes aldım.
Ama top sonra yine bana döndü.
“Siz ne düşünüyorsunuz vajinismus konusunda?
Çok e-posta geliyor mu?”
“Hehhee”, dedim “dolu” (Yetiş Ayşe’ye epey e-posta geldi aslında, ben de uzmanlardan destek alarak elimden geldiğince cevaplamaya çalışmıştım.)
Nihayet program bitti ama ben de stresten bittim.
Arabaya binince kızım aradı, üç beş okkalı laf etti.
Şimdilerde ben de Berk’i arıyorum, üç beş laf için değil, direk gırtlağını sıkmak için!
Kasaptan külbastı
Kasabı aradım, “Bana iki kiloluk bütün bonfile lazım.
Sakın kesmeyin, bütün kalsın, sadece yağlarını ayıklayın.”
Yemek yapma manyağıyım ya biberiyeli bonfile yapacağım, aklım fikrim onda.
Havuçları doğrarken terler bastı, eh sıcak haliyle mutfak...
Fırın yanıyor cayır cayır, sarmısaklı patateslerimi koyuvermişim erken erken.
Yukarı çıkıp kısa sayılacak bir elbise giydim, mutfağa indim ve kapı çaldı.
Gelen kasap, et elinde ama bana vermiyor bir türlü.
“Versenize”
Yok adam paralize oldu, gözü bacaklarımda.
“Beyefendi, versene bonfilemi.”
Şakaysa ne olayım, adamda tık yok yine.
Nasıl delirmekse adamın elinden kaptım mı bonfileyi aman Allah’ım sopa gibi etle başladım mı adamın kafasına kafasına vurmaya!
Bir de bana demez mi “manyak mısın sen kadın? Çattık deliye, şimdi seni şikâyet edeceğim polise.”
“Hayvan, sen git önce gözlerini şikâyet et, o nasıl bakmak öyle, doymadın mı lan dükkânın içinde et göre göre? Nasıl olsa kadını da öyle görüyor değil misiniz?”
Benim evdeki kız da olaya karışınca iş büyüdü.
Güvenliği çağırdım, herifi hem siteden hem de işten attırdım. Ya kapıyı açan benim ya da birilerinin kızı olsaydı?
Güle güle Alex
Tanımam, etmem. Futbolcu olduğunu duymuşluğum vardır ama sokakta görsem tanımam.
Bir tek Fenerbahçe’yi tutarım, maçla ilgili tek bilgim budur benim.
Ama dün gece Alex’in kim olduğunu öğrendim çünkü sayesinde sabaha kadar uyuyamadım. Daha doğrusu bizim futbolseverlerin sayesinde.
Akşamüstü alışverişe giderken bir baktım; site trafiği felç, polis arabaları gani.
Herkesin üzerinde formalar, ellerinde bayraklar, bağrışlar, çağırışlar, dövünenler...
Meğer Alex bizim sitede otururmuş, herkes de veda etmeye gelmiş.
Ağlayanlar, korna sesleri, ağzım açık kaldı. Vallahi manyağız biz, billahi!
Paylaş