Paylaş
Bu bayram genellikle her bayram olduğu gibi ben yine İstanbul’u bekliyorum, gözlerim faltaşı gibi açık.
Hâl böyle olunca düşündüm, eski bayramlardan ne kaldı diye, bulamadım. Anam, kardeşim, herkes tatilde. Aklıma gele gele bayram temizliği geldi. Adettendir dedim, hem oyalanırım da, bari evime girişeyim.
Emine’ye söyledim, pek sevindi önce, sonra da suratı biraz ekşidi. “Ne oldu?” diye sorunca; “Yok bir şey, dişim ağrıyor da biraz” demekle yetindi.
Ama ben anladım tabii. Emine benim yaptığım temizliği beğenmiyor, benim sildiğim yerleri arkamdan bir daha siliyor, yıkadığım bardağı arkamdan bir daha yıkıyor.
Bir kere esprisini bile yaptı: “Siz evin erkeğisiniz, eve para getiriyorsunuz, ha bir de evin aşçısı. Temizliği bana bırakın...”
Neyse sabah kalktım, çıktım yola, elimde liste, bin tane temizlik malzemesi alacağım. Emine herhalde bizim ev misafirle falan dolacak sandı.
İlk önce kendimi ikinci evime attım.
Burun buruna yaşadıklarım bilirler, eğer benden iki üç saat boyunca haber alınamazsa, telefonumu açmaz, duymaz isem ben Kapalıçarşı’dayım demektir.
Boğuldum yine incik boncuğa, bir sürü Allah yazılı, melekli bilezik aldım; eşe dosta şeker tadında.
Parke cilasının, mermer parlatıcısının, çelik bilmem nesinin paralarını Kapalıçarşı’da yedikten sonra temizlik malzemesi alışverişi öncesi aklımda kalan işlerimi bitirip rahat edeyim dedim.
İlk önce cep telefonuma bu kadar fatura yollayan GSM şirketine gittim.
“Bu ne böyle, her ay, her ay?”
“Milyon cegabayt kullanıyorsunuz, sınırsız konuşma, artı her türlü paket, artı uzayla irtibatınız var. Üstüne üstlük isterseniz Kazıkcell’in 900’lü numarasını aradığınızda telefonunuzu arabaya dönüştürebiliyorsunuz Ayşe Hanım ya da mesela kendinizi çok yalnız mı hissediyorsunuz, Kazıkcell’in 700’lü numarasını arayın, iki dakika içinde yanınızda dünyanın en yakışıklı adamı beliriversin.”
Haa şimdi oldu. Ne kadar paket, internet varsa sormadan bana şey ettirmişler. Bir kavga!
“Yazarım sizi haa” dedim, hemen hattımı iptal ettirdim, Kazıkcell’le yollarımı ayırdım.
O sinirle en yakın kız arkadaşımı aradım, “Gel hadi, döner yiyelim” dedim.
Ve tabii sordum yemek arası: “Küpelerim nerede?”
“Ay Ayşe nasıl söylesem ki teki kayboldu.”
Ellerim titremeye başladı, babamın bana düğünde taktığı incili, minik tek taşlı küpelerimi almış, takmış ve tekini kaybetmişti.
“Nasıl yaparsın?” dedim, “nasıl!..”
“Aaaa amma abarttın, ne bağırıyorsun milletin ortasında, yenisini alırım kızım, hatta söylerim kocama, daha büyük taşlısını alırız.”
Masadan kalktım, Allah’tan gözümde gözlüklerim vardı da gözyaşlarımı görmedi.
O an sildim onu, o an.
O hışımla kasabıma gittim.
Onunla hâlâ veresiye usulü çalışıyoruz.
“Ahmet Usta, ben bu ay iki kuzu, bir dana falan mı yedim?”
“Estağfurullah Ayşe Hanım, hayırdır?”
“Bu hesap ne?
“Normal, çok pirzola aldın ya.”
“Sen bir daha kontrol etsen şunu.”
“Yok normal...”
“Kontrol et...”
Etti sonunda. “Yahu pardon, bizim çocuk yeni; senin ev 448c ya 448d’yi de sana yazmış, bak iyi ki söyledin.”
“Get lan, get” dedim içimden, kim bilir kaç aydır 448d ayaklarında geçirdin, kim bilir, hadi sana da elveda.
Bankaya gittim, bankamatik kartım niye gelmiyor altı aydır diye.
“Aaa unuttuk...”
“Verin paramı” dedim, “zaten üç kuruş var, kapatıyorum hesabımı”... Size de elveda.
Eve döndüm pelte gibi, Emine sordu: “Ee nerede temizlik malzemeleri?”
“Ben yaptım” dedim, “bahar temizliğimi...”
Suratı yine ekşidi.
“Tamam tamam, yarın alacağım.”
Ama bu sefer direkt markete gideceğim, hiçbir yere uğramadan, yoksa bitmeyecek bu temizlik, korkum ondan...
Kardeşimin kedisi
15 yaşında kanser oldu, bir bacağı kesildi, üç bacağıyla hayata tutundu. Kardeşimle kocası tatile giderken bana bıraktılar. Giderlerken yemek yemiyordu, tuvaletini yapamıyordu, eve her gün veteriner geliyordu.
Bana “aman iyi bak” dediler, pek de güvenmediler. Gıcık oldum kardeşime haliyle, hırs da yaptım, tabii veterinere de “gelmeyin” dedim.
Ve kardeşim, Ponçik günde iki öğün yemek yiyor, tuvalete çıkıyor, her gün iki posta taranıyor, akşamları balkon sefası yapıyor.
Ponçik artık maşallah sizdeki gibi topallamıyor, üç ayak falan demiyor, son sürat merdiven bile çıkıyor.
Kendi yemeği dışında en sevdiği şey Günaydın’dan New York Steak.
Sen parana kıyıp alamazsan söyle, ben alıp yollarım sana, tabii bu şartlar altında Ponçik size geri dönerse. Bodrum’a selam ola.
Paylaş