Paylaş
Yataktan kalkınca balkona çıkıp güneşin enerjisini içime çekip, sakinleşmek için yoga yapayım dedim. (Aslında yogadan falan anlamam ama en azından bağdaş kurup oturulduğunu, başparmakla ikinci parmağın birleştirildiğini, gözlerin kapatılarak ; “om” denildiğini bir yerlerden görüp duymuştum.
Başladım “om om om om.” Nasıl konsantre olduysam, saate bir baktım; bağdaş kuralı bir saat olmuş.
Pek esnek, pek kıvrak olduğumdan ayağa kalkmak için bir hayli uğraştım çünkü resmen bacaklarım tutulmuştu.
Tam ayağa kalktım bir de ne göreyim; benim bacaklar alacalı bulacalı. Birinin orası, birinin burası mosmor. Sanki biri bacaktan girişmiş gibi, hemen aklıma o koca köpek geldi, beni yere yıktığından her yerim mosmor olmuştu.
Hayvan sevgimi tekrar gözden geçirmeye karar verip, telefona sarıldım kankalarımı aradım.
“Ne yapıyorsunuz?”
“Çabuk kalk gel, biraz önce karar verdik tekneyle Yunan adalarına gidiyoruz. Yarım saate Türkbükü’nün bilmem neresinde ol”
Nasıl olsa Bodrum’da kalmamı gerektirecek bir durum da kalmamıştı, gitmeye karar verdim.
Peki, ama bu mor bacaklarla nasıl bikini giyecektim? Bir şişe fondöteni bacaklarıma sürdüm, üzerine bir de pudra çektim. Böylece denize girmedikçe sorun olmayacaktı.
Verilen adrese gittiğimde baktım kimseler yok, hemen aradım.
“Tekneye bindik biz, sen orada bekle şimdi, miço botla gelip alacak seni”
Şöyle bir baktım acaba hangi teknedir diye, sonra dedim ki şu herhalde, aşk gemisi gibi olan dev teknenin yanındaki küçük gulet.
Aşk gemisi gibi olanın güzelliğini anlatamam sizlere, hani kız gibi derler ya aynen öyle. Kim bilir kimindir, ulan millette ne para var diye düşünürken, botum geldi.
Bota binerken de küçük bir kaza atlattım, atlatmasam zaten şaşardım. Adamın elini tutayım derken yine ayağım kaydı, bota tepetaklak bir giriş yaptım.
Bizim minik gulete yaklaştıkça aklımdan; “Ulan daha moktan bir tekne bulamadılar mı?Şimdi sallar da bu, Yunan adaları falan haram bana. Kusa kusa içim çıkacak dışıma” diye dertleniyordum.
Bir an miço ani bir sağ yapıp mini guletten uzaklaştı. “Hey beni kaçırıyorsan kimse benim için fidye midye ödemez, hatta üstüne para vermen gerekir. Arkadaşım, yol yakınken vazgeç kararından, sür botu şu dangalak gulete”
“Hanımefendi estağfurullah, âlemsiniz. Biz gulete gitmiyoruz ki, şu büyük yata gidiyoruz, Veli Bey’in yatına.”
“Nasıl yani, aşk gemisi gibi olana mı?”
“Evet, ama abartmayalım, o kadar da değil sadece 55 metre”
Ağzım bir süre açık kaldığından, arının teki bunu fırsat bilip gelip dilimden sokmaz mı? İster inanın ister inanmayın ama doğru, kardeşim nasıl bir acı, başladım yine ağlamaya.
Gözlerimde yaş, dilimde acı vardık tekneye. Apar topar beni içeri aldılar, spreyler sıktılar, gargaralar derken kendime geldim. Teknenin doktoru da varmış, beni bir güzel kontrol etti; “Bakalım küçük diliniz falan şişti mi?”
İçim şişmişti içim, arkadaşlarım etrafımda pervane oldular. “Tamam iyiyim, yok bir şeyim”
Oturduğum yerden teknenin içini incelemeye başladım. Yok böyle bir şey; nasıl şık, nasıl büyük. Mürettebat desen, en az on beş kişi çalışıyor içinde.
“Ya hu bu tekne kimin?”
“Bizim Veli’nin, hani bilmem nenin bilmem nesinin hatta her türlü bilmem nelerin sahibi olan Veli”
“Hani şu eşinden beş sene önce boşanan, yakışıklı meşhur Veli’nin mi?”
“Evet onun, dur bir bot yaklaşıyor. Galiba Veli bir saat erken geldi Bodrum’a. Beni aradı anlattım, “Aaa illa benim tekneyle gidelim” dedi.”
Bot tekneye yanaştı, içinden o adam indi. Benim kankalarla öpüşüp merhabalaştıktan sonra sıra bana geldi.
“Merhaba Ayşe, seni teknemde ağırlamak benim için bir onur. Yazılarının en sıkı takipçisiyim, ayrıca güzelliğinin de”
Ben anca “Merhaba Veli” diyebildim. Hem şoktan hem de dilimdeki acıdan.
Hemen masaya oturuldu öğle yemeği için. Masada denizden çıkma her şey vardı, denizanası dışında.
Pembe şampanyalar patlatıldı, bir tıpadan başımı zar zor kurtarınca Veli’ye dönüp; “Teknenize bayıldım, nazik davetiniz için de teşekkür ederim” dedim.
“Ne demek zevkle, keşke zamanımız olsaydı da mavi yolculuk falan yapsaydık sizinle, neyse günler torbaya girmedi ya, yaparız yine”
Peltek peltek “Tabi yaparız inşallah” diyince adam bir tuhaf baktı, anladım tabi neden baktığını.
“Aslında normalde ben böyle konuşmuyorum Veli, yani peltek peltek. Az önce dilimi eşek arısı soktu da, ondan böyle”
“Ah canım geçmiş olsun, bak şimdi şu şampanyadan koca bir yudum al ama hemen yutma dilinde dolandır; sağdan sola. Sonra biraz dilinin üzerinde tut, bir beş dakika geçsin, sonra yut”
Beş dakika sonra “Sağol Veli, gerçekten çok iyi geldi”
“Ne demek aman sana iyi bakmam lazım, sonra kızar babam.”
“Baban mı kızar?”
“Evet babam. Bayramoğlu’ndan Ali Emin Amca’yı hatırladın mı, babanın arkadaşı?”
“Aaaaaaaa hatırlamam mı?”
“İşte o benim babam”
“Nasıl yani, sen o Veli misin?”
“Evet, yani senin çocukluk arkadaşın. Gerçi o zamanlar sen beni Veli diye değil, Sümüklü Veli diye çağırırdın. Ha bir de kiloluyum diye Duba Veli derdin. Az rezil olmadım kızlara sayende.”
Şoka girmiştim resmen, ha bir de yerin dibine, “Ulan” dedim, “Şansa bak eşek arısı geç kaldı, o yıllarda keşke gelip dilimi sokaydı.”
Adama diyecek söz bulamadım ama gün boyu gönlünü aldım. Bir ara babasını aradı konuştuk Emin Amcayla.
“Nasılsın Ayşem?”
“İyiyim Emin Amcam”
“Duydum boşanmışsın falan, yazılarına bakıyorum ara sıra, sen bana baba emanetisin evladım, çok sevindim Veliyle bir araya gelmenize”
“Valla ben de çok sevindim, meğer Veli’yi ne çok özlemişim”
“İyi işte keyfinize bakın. Hatta o da bekâr senin gibi, ne isterim anlaşanız da gelinim olsan”
Telefonum elimden düştü, hemen alıp; “Ay kısmet bu işler” dedim.
Veliyle göz göze geldik, salaksın Ayşe. Bunun neresi sümüklü, adam taş gibi. O sırada Veli yanıma geldi; “Ayşecik on dakika sonra Mortantikos Adası’nda olacağız, denizi harika, bikinini giy, hazır ol”
“Hasan evladım Ayşe Hanım’a kamarasını göster.Benim kamarayı ona verin, beni diğer kamaraya taşıyın ve rahat etmesi için gereken her şeyi yapın, sakın hata olmasın”
Kamarama indim, kamara mı? Ya hu benim tüm evim kadar!
Bikini, Veli, mor bacaklar, aşk gemisi kaldığı yerden devam edecek haftaya canım sevgili okur dostlarım.
Önemli not: Sevgili okur dostlarım bundan böyle arada sırada bazen tek değil iki yazı birden yazacağım.
Artık ara sıra suya sabuna da dokunacağım. Belki bazen birilerini eleştireceğim, bazen olaylara karşı kendi bakış açımı sizlerle paylaşacağım.
O bölüme bir de isim bulalım diyorum, ne dersiniz?
Ne olsun ismi? Sizlerden isim analığı, isim babalığı talep ediyorum. Yazın bana olur mu?
Not 2: Bir süredir yeni karikatürümüz yoktu ancak çok yakında yepyeni çizgiler sizlerle olacak.
Paylaş