Ve karşınızda Ergin Ataman...

Geçen hafta Fenerbahçe-Galatasaray derbisine bir gün kala telefonum çalıyor. Arayan, bizim gazetenin Spor Şefi sevgili Mehmet Arslan.

Haberin Devamı

“Ayşe Hanım ya bir soru soracağım özel merakımdan değil, sonra anlatacağım. Siz Fenerbahçeli misiniz?”
Hem de nasıl!!!
“Şöyle bir proje var; gazetemizin yazarlarından iki kadın. Biri Fenerbahçeli, biri Galatasaraylı. Takımlarıyla ilgili yazı yazıp bir de takım formaları giyecekler. Yazarlardan biri olur musunuz?”
Biraz şaşırdım ama “Neden olmasın?” dedim.
Öğleden sonra aldım elime iPad’imi, ikinci evim olan Bebek Otel’e gittim. Hem düşüneyim, nasıl pozlar vereyim diye hem de yazı ertesi güne lazım, yazayım bitsin...
Oturdum denize nazır bir masaya, başladım yazmaya.
Arka masamda iki erkek vardı, biraz sonra onlara bir üçüncüsü katıldı. Şaka mı dedim kendime, şaka mı! Üçüncü erkek, benim geçen hafta tokat olayını yazdığım, kızdığım, “sen Whiplash seyrettin galiba Ergin Bey” dediğim koç!!!
Ay konuşuyorlar devamlı basketbol...
Yakalamışken “Hadi röportaj yapalım” demek istiyorum, telefonda kayıt nasıl yapılır, bulmak için debeleniyorum. Kendime de nasıl güveniyorsam!
Adam direkt diyebilir ki; “Lütfen arkanızı dönün, sizinle muhatap olmak istemiyorum hanımefendi!”
Ama yedi sene önce yazmaya başladığımdan, bir de televizyona iş yaptığımdan beri kendimi aştım ben! İlla ve illa ne yapıp ne edip konuşacağım, işim bu benim. Konuya girişin tek bir yolu var, reddedilmemek için, o da canım babam, amcam! Vee üç nefes alıp masalarına döndüm.
“Merhaba, iki dakikanızı alabilir miyim?”
“Buyurun” dedi hoca.
“Yahu deminden beri basketbol konuşuyorsunuz ama inanın dinlemedim. Babam, amcam basketbola çok meraklıydı. Sizler de belki tanırsınız. Babam Tekin Aral, amcam Oğuz Aral...”
Ergin Ataman’dan cevap geldi: “Sizin adınız da Ayşe olmasın?” Gülüyordu.
“Okudum yazınızı, eşim yolladı geçen hafta. Zaten o hafta... (Buraları bip’li, özelde konuştuklarımızı çok fazla yazmak istemiyorum.)
“Kızdım ama Ergin Bey” dedim.
“Ayşe Hanım, ben de bir anlık hata etmiş olabilirim ama durum farklıydı. Bir uyan artık tokadıydı, inat vardı. Soyunma odalarımız çok özeldir. NBA’i falan bir bilseniz!!! Ayrıca bu çocukları kendi çocuklarım kadar severim.”
Bu arada masadaki beylerden biri (Sanırım Basketbol Federasyonu Eski Başkan Yardımcısıydı) Ergin Bey için, “Ayşe Hanım, onu tanımanız lazım” dedi. Zaten bir anda tanımaya başladık birbirimizi. Akraba çıktık neredeyse.
Ortak kankamız Oktay Mahmudi. Eski eşimle dost, eski eşimin abisinin oğlu geleceği parlak bir oyuncu, Ergin Bey’in de olmuş öğrencisi. Eski evlerimiz aynı sokakta bir sitede.
“Röportaj?” dedim. “Hahah” dedi. Sonra zaten gerek de kalmadı, en samimi röportajı kapmıştım.
“Ayşe” dedi, “Yetti bu sizinkilerin baskısı. Sizinkiler derken, gazeteci ordusu. Ben işimin peşindeyim ve bu iş çok büyük sorumluluk. Nefes almak yok. Ama film yıldızı gibi takip ediliyoruz.” (Bu arada gülüyoruz)
“Galatasaray’ım, işim, eşim, Berna, Sarp’ım, oyuncularım... Hayat bu yoğunlukta... İnsanız, çok yıpranıyoruz. Bakalım önümüzdeki maçlara!”
Ergin’le olduk kanka, düzgün bir adam. Sonra Berna Ataman geldi, karı koca yemeğe gideceklermiş. O da bir fıstık, Ergin bizi tanıştırdı.
İşte böyle... Nereden nereye...

Yazarın Tüm Yazıları