Paylaş
Hacı Yatmaz’ın dişisi. Kendimi bildim bileli hep böyleydim ben.
Hadi küçükken zorunlu yatırılıyordum anne baba tarafından, evliyken de koca tarafından...
Artık zorlayan yok Allah’a şükür. Kızım da kocaman oldu, sabah “Anne beni kalk okula yolla” demiyor” hatta “Ne giydin ne yedin” diye vır vır edeceğimi bildiğinden uyuyor olmam işine geliyor.
Eee, maaşlı-saatli bir işim de yok beni bekleyen.
Hal böyle olunca da sabahları geç kalkabilmek lüksüm de otomatikman oluşuyor.
Gece yaşamak ve gece yaşamayı sevmek sanırım biraz aileden, daha doğrusu baba tarafımdan gelen bir durum.
Babam da amcam da geç saatlerde yatarlardı.
Küçükken kaç gece ihtiyaç molasına kalktığımda babamı yazar-çizerken görmüşümdür, sayısını bilmem.
Bir gün sormuştum babama, “Baba gündüzler torbaya mı girdi, niye hep gece çalışıyorsun?” diye.
Demişti ki, “Kızım el ayak çekilince, tüm günün yaşanmışlıklarını ve okuduklarımı sindirince daha rahat yazıp çiziyorum.”
Amcam da aynısıydı, “Geceleri daha üretken oluyorum, hatta iki tek atınca aklıma neler geliyor neler. Bunları bir yere not ediyorum sabah okuyunca da, yok len bunlar da fazla abartılı olmuş diyorum” derdi...
İşte aynı durum bende de var.
Gece evde el ayak çekilince, sessizlik ortama hakim olunca gündüzki tembel, Bezgin Bekir Ayşe gidiyor, yerine Düttürü Ayşe geliyor.
Gündüzleri aklıma gelmeyen yazı konuları toplu hücum şeklinde beynimi tacize girişiyor.
Okuyayım diye sıraya koyduğum kitaplarımın her birinden en az on beş sayfa yutarak okuyorum.
Hadi, onları okurken aklıma film senaryoları geliyor.
Aşkından cinayetine, polisiyesinden bilim kurgusuna aklınıza ne gelirse...
Bununla sınırlı kalsa amenna. Şarkı sözleri hatta beraberinde de melodileri sanki üstüme yağıyor:
“Kedini de al gel yanıma sokulalım birbirimize burun buruna, sen patilerimin sıcaklığını hisset ben de mırlayayım senin kulağına.”
“Erkeksiz yaşayamam abi, bendeki karşıdan karşıya geçememe hali, dün hep aklımdan geçti erkeğimin beni saran nasırlı elleri.”
O an teknik imkanım olsa, en az iki albüm hazır.
Sonra bir anda içimi oyuncu olup rol yapma isteği bürüyor, oturduğum yerde kendimden bekleyemeyeceğim performanslar sergiliyorum.
Ben bunları düşünürken içimi bir anda biriyle paylaşma duygusu kaplıyor. O birisi kim?
Tabi ki Ayça. Bazen kendimi tutamayıp arıyorum, aklım sıra Ayça bana diyecek ki, “Abla uyuyordum ama valla uyandığıma değdi, sen kesin üstün zekalısın, süpersin ya. Valla yapalım bunları.”
Oysa şöyle diyor: “Abla yat zıbar! Korkuyorum ya, kekeme olacağım sayende...”
Yazının buraya kalan kadarı eski, çok eski bir yazımdan. Şimdilerde de uyuyamıyorum ben.
Sabah da en fazla yedide yatakta gözleri açıyorum.
İki derdim var, birincisi terleme! Her gece bir terleme ama ne terleme. Sular içinde kalıyorum üç aydır.
Sanki uyurgezerim, farkında olmadan gidip duşa girmişim. Boğuluyorum.
Vücutta da başladı kimyasal değişiklikler, al sana diyorum menopoza girdin! Etrafa da bağrışıp çağırışın, her dakika ağlayışın nedeni!
İkinci derdim de Still Alice!
Still Ayşe halindeyim. Neydi şu aklımızı başımızdan alan, almanın adı Alzheimer!
O da zaten uyutmuyor beni. İsimleri unutuyorum sürekli.
Yatağa kafayı koyuyorum, hay salak şimdi düşün bugün merhaba dediğin kadının adı neydi.
Ya da akşam dizide seyrettiğin oyuncunun adı?
Bulmadan uyumayacaksın ve de sen o bilmem ne için bankaya ödeme yaptın mı yapmadın mı?
Uykusuz gecelerimin şekli şemalı değişti.
Doktorlarıma soruyorum. İki hastalık birden mi var bende?
Suratında botoks var diyorsunuz, bin kere söyledim yok diye.
Ama menopoza giriyorum sanırım, belki ileride yaptırabilirim gerek duyarsam.
Tatile mi çıksam acaba kafayı dinlemek için?
Bali’ye Tayland’a falan...
Ya da Hindistan’a gideyim, bir hafta sessizlik yemini edeyim!
Yapamam ki onu ben...
Ay oradan da nasıl yazı yazacağım ki? Gündem takibi kolay olur mu? Sinirden, terden uyku da tutmuyor...
Her gece üç paket cips, iki paket ayılı şekerlerden ye babam ye...
Haa bir de konserve mısırı mayonezle karıştırınca süper oluyor, tavsiye ederim...
Paylaş