Paylaş
Ben de heyecanlıyım bu yüzden ama bir şey var, çözemiyorum.
Bakıyorum her yere, soruyorum bilirkişilere, Osmanlıca dili eşittir eski Türkçe diye çıkıyor karşıma her seferinde. Olur ya kısaltırız her şeyi, problem değil neticede.
İyi de ben nasıl öğreneceğim bu dili? Tekrar liseye alınma şansım zaten yok. Eh bir yolunu bulacağım artık illa.
Hadi eğlenelim yeni halimizle.
Düşünüverdim bir an, biz daha ülkemizde herkesi okur yazar yapamamış iken şimdi de bu yeni dil olayıyla nasıl baş edeceğiz diye.
Bizler Türkçe bile anlaşamıyoruz birbirimizle.
Ben bazen bir şey diyorum, karşımdakine bakıyorum, yani diyorum neresinden anladı?
Aynısı karşımdaki için de geçerli, o da diyor ki “Ayşe yine ikinci kişiliğine bağlandı, salak anlamadı...”
“Japonca mı konuştum kızım?”
Annem mesela kolejli, okumuş, İngilizcesi süperdir. Eş dost eve gelir, “İnci şu gezi organizasyonumuzda Amerika hattında hata var, halleder misin şekerim?”
Ama Türkçeye gel, annem konuşamıyor, konuşmuyor, “offf” diyor “sorma bir şey, kitap okuyorum, dizi izliyorum.”
Artık, Türkçe konuşması nedense İngilizcesinden beter.
Annemi Osmanlıca konuşurken düşünemiyorum, anca “evet” “hayır”, onu diyecek.
Kavga ederken nasıl olurduk akab (acaba), ay bu süper olurdu bence.
Ben yorulur, çeker giderdim kesin.
Sayıp sövemeden, 10 dakika içinde beş yüz bin kelimede vıdı vıdı edemeden kavga falan edemem.
Zaten karşımdaki de muhtemelen aynı halet-i ruhiyeyi yaşardı, bak kavga olmazdı.
Benim anlamadığım bizde Arap alfabesi öğretecek, liselerde derse girecek bu kadar çok hoca (öğretmen diyemeyeceğim) var mı?
Ha bir de illa ki öğreneceğiz analar babalar olarak biz bu eski Türkçe’yi, uyanın ha dostlar, tamam mı?
Lisedeki kızın- oğlun öğrendi. Eve geldi. Konuşacak arkadaşıyla.
“Beyn-es sema ve-l arz (seni seviyorum)”
Al şimdi, vur kafanı duvardan duvara.
Ne demek bu?
Kız demiş ki “Seni seviyorum.”
Bizim okul farklıydı...
English High School For Girls, yeni adı Beyoğlu Anadolu Lisesi.
İngiliz eğitimi. Hocalar İngiliz.
Bizim okulda daha ortaokulda ikinci lisan zorunluydu. Seçenek de yok... Sadece Fransızca.
Zorunlu hiçbir şeyi sevmezdim, kalbimden hastaydım, iyileşmiştim ama bunu kullanmayı da iyi bilirdim.
Çalışmadım, ortaokulda yardımlarla Fransızca’dan yırttım.
Lisede Fransızca seçmeli hale geldi. Baktım yırtabiliyorum, al dedim ya kolay ve aldım yine ikmale kaldım.
Kulakları çınlasın Dilek Baloğlu öğretmenim “Ayşe öğrenirsin” diyen, o kadar peşimde koşmuştu ki ve ben o kadar haylazlık yapıp öğrenmemek adına o kadar ona çektirmiştim ki.
İkmalde bile tosladım. Beni önüne çekti, lise birim. “Seni” dedi, “bir şartla bu sınavdan geçmiş göstereceğim, sınıfta kalmayacaksın ama bir daha asla Fransızca’yı seçmeli almayacaksın.” Büyük ders oldu.
Ne dedim bir dil bir insan derler ama dilimize ağzımızdan çıkana dikkat etmek gerek.
Ha bu arada konuşulan Osmanlıca, öğrenelim eğer bize çok lazımsa. Arap harfleri. Esası o olsun ama...
Bir de bir sürü öğretmen açıkta, bana e posta atıp durur, Osmanlıca öğretmenini nereden buluruz?
Yunus Emre şiir yazmış, destan olmuş dillere. Bildiğimiz, belki ezberimizde olan bir şiir.
Başını yazayım, zaten sonunu biliyorsunuz siz de.
“Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek, seni / Ben yanarım dünü günü / Bana seni gerek seni”
Yunus Emre’nin ve Osmanlı’nın tarihini, yılını söylemek bana düşmez.
Nasıl ama Türkçe?
Ayşe’nin notu: Din dersi harika, ortaokula zorunlu tutun ama ilkokulda, beş yaşında yapmayın ne olur.
Beş yaşında soyutlama yoktur, soyutlama yeteneği gelişmeden din eğitimi çocuğun psikolojik gelişimini olumsuz etkileyecektir.
Paylaş