Paylaş
Ama hangi dizileri?
Şahin Tepesi, Küçük Ev, Hayal Adası, Aşk Gemisi, Baretta, Holmes, Pasaklı Sally (ki benim o günlerdeki ikinci adımdı), Heart To Heart, Beyaz Gölge, Bonanza, Flamingo Yolu, Zengin Ve Yoksul, Lassie, Kaçak, Charlie’nin Melekleri, Tatlı Cadı, San Francisco Sokakları, MacMillan ve Karısı, Otel...
Of of, gerçek bir Rock Hudson hastasıydım, hâlâ da öyleyim.
Bir gün hayatımın en güzel dükkanına rast geldim San Fracisco-Disneyland’da.
Ünlülerin evlerinden eşyalar sertifikalı olarak satıştaydı.
Rock Hudson’ın yazar erkek arkadaşının kitabını aldım, imzalı, kitabın yazarı özel olarak yazıp imzalamış.
Kitabın adı da yazdıkları da bende saklı.
Dizilerde millet hep otelde ya, “Baba” derdim “Niye biz hep evdeyiz?”
Katil otelde, polis otelde, Baretta otelde yakalıyor, Constance otelde basıldı, Rock (Hudson) yine otelde devirdi herifleri...
Gel, git bende otel sevgisi kaldı böyle, iyi mi?
Anayla kavga et, kaç otel odasına, şehir içi elbet...
Kocayla kavga et, şehir dışına...
Cebinde beş kuruş parasız, yıllarca yaşadığın Londra’ya.
Tek günlüğüne.
Yatmaya kalkmaya.
Otel olsun ama Londra’da olsun.
Sokakta yürü sadece, elindeki tek para iki yüz pound’la, uçak milleri sağ olsun...
Eve gel, arıza olunca kaç kaç yine otele.
Eh ilk otel büyük soru sorunca sat bildiğini tabii ki ya... “Ben Ayşe Aral, ben bir incognito’yum...”
Peki, oldu.
Kal orda da yat, uyu, zıbar, dans et, ağla...
Yıllar içinde git, kaç otellere millet gezerken orada burada.
Bu arada incognito’nun anlamı süper ya, kendini tüm dünyadan ayırmak istemek gibi bir şey.
Otelde kalırken bunu söylersen dışarıya bilgi verilmiyor, yoksun sanki orada sen.
Kitabı bile var; Beynin Gizli Hayatı.
Aha tam benlik, evet ya benim beynimin gizli bir hayatı var. Cumartesiye bunu yazacağım, cumartesi konum bu.
David Eagleman’ı biraz okuyacağım.
Sonuç; ben cuma Hilton Otel’e attım kendimi, iki gece kendime doğum günü hediyesi verdim.
Resepsiyon şaştı önce “tatil” deyince, sonra “G20 için geldim” dedim, “gazetem beni görevlendirdi.”
İki gün, iki gece Allah ne verdiyse.
Ne verdi; hiç tatil yapamamıştım.
Bol yemek, bol içecek, hamam mamam, telefon rehberi, aranacaklar...
Cildim de oldu bebek gibi...
Telefon şarjımı bile orada unutmuşum, hâlbuki bu sefer sahte değil, paraya kıyıp orijinalini almıştım 100 küsur liralara, o kadar yani.
Ayşe’nin önemli notu 1: Şimdiden yazayım da ben, ellerinizi yormayın boşa, nasıl olsa saldıracaksınız ya bazılarınız. Artık okur yazarı, yazar okuru tanıdı ne de olsa.
Okurlar üçe ayrılıyor, iyi niyetli, düzgün yorumcu, bir de hırsını yazardan alan.
Şimdi yazılacakların bir kısmını ben yazayım aşağıya:
“Vay be yazara bak, millet asgari ücretli, millet aç, Türkiye’de ne dertler var, yazar ne yazmış, iki gün Hilton Otel’de yayılmış.”
“Buna köşe veren...”
“imtiyazlı işte bu da Aral soyadına istinaden...”
Tabii bunları yazanların çoğu belki ilk kez bir Ayşe yazısı okuyor.
Yetiş Ayşe’yim, okuyun pazartesileri, gençler burs istiyor; aylık 100-150 lira, mont istiyorlar; tek bir mont be ya, haberin var mı ki, odun kömür istiyorlar, bebek maması...
Bana laf atacağına, pazartesi Yetiş Ayşe’yi oku da yardım et, ben, Merve, ailem, okur ailem az kişiyiz, yetemiyoruz.
Oteli de bana çok görme, sen kendini hiç eğlendirmez misin?
Ayşe'nin önemli notu 2: Hilton Otel çalışanlarına teşekkür etmek istiyorum. Tek tek isim yazamıyorum, hepsi birbirinde iyi ve dost insanlar. Zaten hepsiyle de dost oldum. İyi ki varlar. Sevgililer Günü'nde de yalnızım, Hilton Otel'de kalıp o dostlar kutlayacağım.
Paylaş