Güncelleme Tarihi:
Gevrek felsefesi ‘in’! İstanbul’un caddelerine, sokaklarına asılası, yazılası... Sosyal medyada hashtag yapılası... Ortamlarda caka satılası... Bir kulağından girip, öbür kulağından çıkanların kulakları kapanası...
Otomatik düzeltme devrede... Çiğdem, domat, darı, yemiş hesabı... “Gidi–yom, Geli–yom, Napı-yon?” matematiği. Gevrek gevrektir! Önceden hafızaya atın, dersinize iyi çalışın. Küçük–büyük esnafın, gevrekçi amcanın asfalyalarını attırmayın. Sonra otomatik düzeltmeye tabi tutulursunuz. Devre dışı bırakamaz, kendi devrelerinizden olursunuz, benden söylemesi.
Ara değil, ana öğündür... İzmir’de hayat gibi gevrek de aceleye gelmez. İki öğün arasına, iki sohbet arasına, iki iş arasına hiç gelmez. Gevrek için buluşulur, şerefine sofralar kurulur. Urla domatesiyle, İzmir tulumuyla, Ayvalık zeytinyağıyla bandıra bandıra fevkalade olur. Bazen kahvaltı, bazen öğle, bazen akşam yemeği olur. Gevreğin çıtırtısı sohbetin neşesi, keyfi, lezzeti olur. Uzun lafın kısası, öyle sokaklarda, metrolarda ayaküstü koştur koştur yenmez. Yenecekse de vapur keyfi, Kordon sefası uygun olur.
Nevi şahsına münhasır... Bir kere İstanbul simidi gibi etli butlu değildir. Hamur hiç değildir. İnceciktir, gevrektir. Tezgâhların çıtırı, sıfır bedenidir. Sonra fast-food zincirlerinden kendinden geçmemiş, şahsından, tarzından ödün vermemiştir. Zeytinlisi, çikolatalısı, zihni sinir karışımlısı yoktur. Gevrek bir tanedir, o da İzmir’dedir.