Paylaş
Memlekete bayram değil, tatil geldi. Sosyal medyada bayram mesajları paylaşan Milenyum Kuşağı, soluğu Çeşme’de Bodrum’da aldı... Bana da onlara bayram rehberi yapmak kaldı!
-Bayram demek günler, haftalar öncesinden dip köşe temizlik yapmak demekti. Gümüşlerin büfeden çıkması, dantellerin, tığ işlerinin kolalanması demekti. Sadece evi değil, insanın gönlünü, ruhunu da temizlemesiydi...
Şimdi: Yine müthiş bir hazırlık var, ama valiz hazırlığı... Gönlümüze, ruhumuza gelince onlar da evlerimiz gibi bırakın dağınık kalsın!
-Bayram demek uzun soluklu bayram kahvaltıları, sofraları demekti... Sabah ocakta fokur fokur çaydanlık, sahanda göz göz yumurta, reçeller, pamuk gibi ekmekler... Akşam memleket lezzetleri, dumanı üstünde pilavlar, en güzelinden etler, el açması kat kat baklavalar...
Şimdi: Her şey ayaküstü... Demleme çayla kim uğraşır, salla poşeti yap çayı... Baklava dediğiniz zaten olmuş Tirileçe...
-Bayram demek ziyaret demekti... Önce evde aile içinde bayramlaşır sonra küçükler büyükleri ziyaret eder, ikinci üçüncü gün de büyükler küçüklere iade-i ziyaret yapardı.
Şimdi: Ziyaret var, yine var ama hızlı hızlı, çabuk çabuk. El öpmek, büyüklerin sorularına cevap vermek en büyük karın ağrısı.
-Bayram demek dantelli mendillerin arasına sıkıştırılmış karınca kararınca harçlık demekti. Sonra o harçlıklarla çikolata, Arap kızı sakız, dondurma, ip, top, bilye almaktı... Hepsini harcamaya kıyamayıp, bir kısmını da biriktirmekti!
Şimdi: Ölçüler, rakamlar değişti... Artık insan ne kadar versin, ne versin onu bile şaşırıyor.
-Misafir ağırlamanın bir usulü vardı. Önce su ikram edilir, sonra sırasıyla kahve-likör, çay, tatlıyla devam edilirdi.
Şimdi: Eskiden ‘Misafirin az oturanı makbuldür” derlerdi, şimdi mümkünse misafirin hiç oturmayanı, mahalledeki kafede buluşulanı makbul.
-Bayram demek tebrik kartı demekti... Eş, dost, akraba gurbetteyse bir iki satır yazmak, memleketten selam etmekti...
Şimdi: Kart yok, e-mail var! Yazıyorsun mailı koyuyorsun cc’ye akrabaları, bayramlaşma faslı teknolojikman bitti!
-Bayram demek radyoda, televizyonda bayram havaları demekti... Fonda Zeki Müren’in, Müzeyyen Senar’ın sesiydi...
Şimdi: Radyo eşittir nostalji... En kötü tablete bir radyo uygulaması indiririz, kendimizi neşelendiririz!
-Geceleri buluşma noktası, ‘bayram yeri’ydi.Hacivat Karagöz izlemek, gösterilerle neşelenmek, pamuk helva ve dondurmayla lezzetlenmekti...
Şimdi: Bayram yeri falan yok tabi. Ama ne var koca koca AVM’ler var... Bayram günü ruhunuzu sıkmak için bire bir!
Paylaş