Paylaş
NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Pamukkale Kaymakamlığı, mart ayında ‘Nomofobi Günü’ düzenledi. Ankara Devlet Opera ve Balesi, nisan ayında ‘Nomofobi 2018’i sahneledi. Yani artık uçak, karanlık, yükseklik, açık alan, kapalı alan fobisi ‘out’; nomofobi ‘in’. ‘No mobile phobia’dan türetilen nomofobi, en basit haliyle cep telefonsuz kalma korkusu. Adı, 2008’de İngiltere’de konmuş. Telefonlar giderek akıllanınca da işler çığırından çıkmış.
KİMLER RİSK ALTINDA?
Dr. Timur Yılmaz anlatıyor: Nomofobiklerle bağımlı kişilerin kişilik, aile ve sosyal yapıları benzermiş. Narsisizm, obsesyon gibi kişilik bozukluğu olanlarla depresyon, yaygın endişe bozukluğu gibi nöropsikiyatrik tanı alanlar ve ailesinde bağımlı akrabası olanlar nomofobi için riskli gruptaymış.
BELİRTİLERİ NELER?
Yanında telefonu olmadığında bir uzvu eksik gibi hissedenler, başı dönenler, nefesi kesilenler, anksiyete belirtisi gösterenler... Elinde, cebinde olsa bile ‘telefonum çalınır mı’ diye akla karayı seçenler... Şarjı bitince çaresiz kalanlar... Telefonu yanındayken bile kafayı ona takanlar... Mail’lere, mesajlara, sosyal medyaya kayıtsız kalamayanlar... Başucunda kitabı değil, telefonu olanlar... Bilek ve boyun ağrısı çekenler... Dikkati dağınık, konsantrasyonu bozuklar... Arkasından atlı kovalarcasına dörtnala koşanlar... Yavaş insanlara, yavaş sohbetlere, sadeliğe, sakinliğe tahammül edemeyenler... Yoksa siz de nomofobik misiniz?
EŞLİKÇİLERİ NELER?
Sosyal medya ve nomofobi el ele, kol kola gezmeyi en seven ikiliymiş. Birine yatkın olmak demek, kafadan diğerine de yatkın olmak demekmiş. Ortaya soruyorum: Sosyal medya olmasaydı cep telefonlarıyla bu kadar sıkı fıkı olur muyduk? Akıllı telefonların pik, internet tüketiminin tavan yapması, hep sosyal medya uygulamalarının işiymiş.
NASIL KURTULUNUR?
Aslında mesele kurtulmak değil, beyni değiştirmek! Timur Yılmaz tam da böyle diyor. Yani asıl iş, dopaminerjik ve ödül haz üzerine kurulu bağlarımızı, bağlanmalarımızı değiştirmek, çeşitlendirmek ve yerine koyma tedavisiyle dönüştürmekmiş. Ama yine de nokta atış püf noktaları isterseniz, sizi böyle alalım. Liste başı, cep telefonuyla nasıl bir bağ kurduğunuzun ve esas hangi ihtiyacınızı bu bağlanmayla karşılamaya çalıştığınızın tespiti... Benlik saygısı için mi kullanıyorsunuz yoksa sosyal bağlanma için mi? Yapılması gerekenler şöyle: Cep telefonuyla zamansal ve mekânsal uzaklığın artırılması... Bu bağlılığın daha sağlıklı olanlarla; sporla, hobiyle, kitapla, yolculukla, dostlukla yer değiştirmesi... Sağlıklı, dengeli beslenme, uyku hijyeni ve kalitesine önem verilmesi, spor, sosyal hayatın iyileştirilmesi her bağımlılıkta olduğu gibi nomofobiyle mücadelenin de olmazsa olmazı. Devam edelim: Nomofobiye eşlik eden tıbbi, psikiyatrik, nörolojik herhangi bir hastalığın olup olmadığının teşhisi, varsa tedavi edilmesi... Özsaygınlığın onarılması, sağlıklı düşünce yapısı, sosyal bağlanma profiline uygun bağlar kurulması, iş-özel-aile hayatının insanı yücelten temel prensipler etrafında donatılması...
HANGİ DETOKS?
Sıra buzdağının altında... Timur Yılmaz, “Sorun teknoloji değil, bazılarımızın teknolojiyle kurduğu bağ ve sosyal ilişkilerimizin bu yanlış bağlanmaya sunduğu yanlış katkılar” diyor. Ve ödül-haz üzerine kurulmuş, daha çok kazan-daha çok harca, asla ölme düzeni var oldukça bağımlılıklarla mücadelenin hep eksik kalacağını söylüyor. Yani, hani hep ‘teknoloji detoksu’ diye yazıp çiziyoruz ya, esas olan ‘beyin ve toplum detoksu’ymuş. Nasıl yaparız derseniz... İşe hırs, ego, bencillik, çıkarcılık, kurnazlık gibi davranışları ödüllendirmemekten; düğünlerde kız çocuklarını prenses yapmamaktan; erkek çocuklarını ‘aslan, kaplan, koçum’ diye sevmemekten başlayabilirsiniz...
Beyinde neler oluyor?
Aslında tüm hikâye beynimizle ilgiliymiş. Genlerimiz, yetiştiğimiz çevre ve sosyal bağ kurma profilimiz, bağımlılıkla ilgili ne kadar hassas ya da duyarsız bir beyin yapısına sahip olduğumuzu belirlermiş. Dahası dopaminerjik nöronlarımız, limbik sistemimizde daha yoğun ve daha işlevselse bağımlılıklara daha yatkın oluyormuşuz. Ödül-haz mekanizmalarımız iyi çalışıyorsa ve biraz da bu eksen etrafında donatılmışsak tehlike çanları çalıyor demekmiş. Bu, temelde ‘Homo sapiens’in en etkili hayatta kalma metotlarından biriymiş ve türümüzün tamamında fevkalade etkiliymiş. Ama inşa ettiğimiz konformist dünya, bu devreleri tam gaz çalıştırarak bağımlılıkları yaratmış. Yemek azdı, artık çok. Sosyal bağlanma kuracak insan sayısı azdı, artık milyonlar cebimizde. Gözümüz aydın mı? Geçmiş olsun mu?
NOMOFOBİYE ALTERNATİF ROTALAR
ÇEŞME
Sezonun ve benim favorim Delikli Koy’un Paradiso’su. Sabahtan başlayın, akşama uzayın. Denizi güzel, yemekleri lezzetli; servisi, ilgisi, dostluğu, rahatı yıldızlı pekiyi. Gün Paradiso’da o kadar dolu, o kadar renkli ki akıllı telefonlarda akıl kaybetmeye zaman yok! Beach’lerden gına gelenlere tabii ki Boyalık Beach.
Telaş yok, ahestelik çok.
BODRUM
Akıllı telefonlara ‘of’ diyenler doğru Off Gümüşlük’e... Kahvaltıyla başlayın; plaj, bar, konser derken aklınıza telefonu hiç düşürmeyin. Romantik takılanlar, bırakın sosyal medyayı; Limon’a ve günbatımındaki şahane manzarasına takılın. Sonra Havva Ana’da en doğalından bir kahvaltı patlatın ama telefonların flaşlarını patlatmayın. Hatice Teyze’de organik
takılın, yeter ki telefona takılmayın.
VE DİĞERLERİ...
◊ Fethiye Kabak Koyu, Kaş, Kalkan: Şehir hayatı, gündem, televizyon, telefon, sosyal medya hepsi rafa. Arınmak, hafiflemek, dengelenmek isteyenler burada.
◊ Karaburun, Mordoğan: Birine gitseniz diğerinin hatırı kalır. Plajları, koyları, denizi doğadan, doğanın kalbinden.
◊ Selimiye, Akyaka, Palamutbükü, Datça, Foça: Sakin olur ve elinizdeki telefonu yavaşça yere bırakırsanız tadından yenmez. Her biri yazın ve Ege’nin olmazsa olmazı, yanık tenli yaz çocuğu...
◊ Sığacık: Türkiye’nin ilk yavaş şehri. Yavaşlamak isteyenlere şiddetle tavsiye...
Paylaş