Paylaş
ADANA
Bereket, heybet ve renk
Çukurova’nın bereketi, Torosların heybeti, insanının renkleri… Kürt’ü, Türk’ü, Ermeni’si, Süryanisi… Rengine renk, bereketine bereket katmıştır. Memleketlisi; omzunda ceketi, ayağında köselesi ağır ağır yürür Toroslar gibi heybetli. Bakmayın siz onun külhanbeyliğine, kasketine, şalvarına. Hemen “Gardaşım hoş geldin!” der. “Ciğerim aç mısın?” diye sorar. Harbi adamdır Adanalı. Argo en çok onun ağzına yakışır. Boğazına da düşkündür bizim külhanbeyi. Sabahın beşinde ciğere oturur, akşam oldu mu da ocak başına kurulur. Adana kebabı, cartlak kebabı, Adana tava, şırdan, ciğer, içli köfte, munbar, şalgam, burma ve halka tatlı
insanın aklını başından alır.
YAPMADAN DÖNMEYİN
¬Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Misis Mozaik Müzesi ve Atatürk Evi’ni gezin.
¬ Ulu Cami, Sabancı Merkez Cami, Bebekli Kilise, Taş Köprü ve Tepebağ eski Adana
evlerini görün.
¬ Akyatan ve Ağyatan kuş cennetlerini,
Misis ve Karasus antik kentlerini ziyaret edin.
¬Eski çarşılardan eşe dosta Karatepe kilimlerinden alın.
¬Nisan ayında düzenlenen Portakal Çiçeği Karnavalı’na ve adını Çukurova’nın pamuğundan alan Altın Koza Film Festivali’ne katılın.
¬Adana’da otel aramayın bir
Adanalının evinde kalın.
ŞANLIURFA
İsotuma dokunma!
Bu kızıl-sarı topraklar efsanelerin, hikâyelerin beşiği… Rivayete göre; cennetten kovulan Âdem ile Havva, dünyaya ilk kez Harran Ovası’nda ayak basmış. Urfalılara gelince… Konu ‘isotsa’ akan sular durur. “Kurban kalmadı…” der, “Gardaş kusura bakma” der. Ayaküstü bahaneler sıralar. Ama gönlü bol, sofrası bereketli insanlardır. Hatta sizi kolunuzdan tuttuğu gibi sıra gecesine, dost meclisine götürecektir. Elleriyle yoğurduğu çiğköfteyi türkülerle yedirecektir. ‘Urfa kebabı, balcanlı kebap, haşhaşlı kebap, yoğurtlu kebap, tike kebabı…’ Sofrayı çeşit çeşit kebapla, lahmacunla süsleyecektir. Ama ‘şıllık tatlısına’ ve ‘mırraya’ da mutlaka yer bırakın.
YAPMADAN DÖNMEYİN
¬Urfa Müzesi, Kurtuluş Müzesi, Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi, Fırfırlı Camii, Ulu Camii, Mevlevihane Camii, Reji Kilisesi’ni ziyaret edin.
¬ Halepli Bahçe Mozaikleri, Göbeklitepe, Şuayb Antik Kenti, Mevlid-i Halil Mağarası ve Atatürk Barajı’nı görün.
¬ Balıklı Göl’ü ziyaret edin, Urfa Kalesi’ne çıkın, eski bir Urfa evinde soluklanın, Fırat’ın kenarında gün batımını seyredin.
¬ Halfeti’yi keşfedin, sadece Halfeti’de yetişen siyah gülü koparmayın, koklayın.
¬ Günün ilk ışıklarıyla ciğer yiyin, çiğköfte yoğurun, mırranın hikâyesini dinleyin ve ne yapın edin o isotlu dondurmayı bulun! İçinde doğal mağaraların yer aldığı otellerde kalın, sıra gecelerinde yanık Urfa türkülerine eşlik edin.
GAZİANTEP
“Hırş” diyen baklavalar
Antep’te pazar günleri, sabahtan hatta bir gece önceden hazırlıklar yapılıyor, öğlen olmadan Dülük Baba’ya sahreye gidiliyor. Sahre; şarkılı, türkülü, mangallı piknik… Özelliği, erkeklerin aşçı, kadınların misafir olması. Antep’in yemekleri anlatılmaz, afiyetle yenir cinsten. Çeşit çeşit kebaplar (Alinazik, kıyma, ayva, elma, vişne, keme, simit, patlıcan ve Kilis kebapları), yemeğin üzerine çıtır çıtır, altın sarısı baklavalar... Burhan Çağdaş baklava yeme âdâbını şöyle anlatıyor: “Çatal bıçakla o ‘hırş’ sesini duyamazsınız. Önce kabarık üst kısmı alt çenenizdeki dişlerinize denk gelecek biçimde ağzınıza yerleştirin.
Sonra yavaşça ısırın!”
YAPMADAN DÖNMEYİN
¬Güne geleneksel Antep kahvaltısı Beyran ile başlayın.
¬ Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi, Yesemek Açık Hava Müzesi, Rumkale Belkıs/Zeugma ve Dülük/Doliche antik kentlerini ziyaret edin, tarihi Gaziantep evlerini görün.
¬ Hanlardan, pasajlardan, pazarlardan şireler, fıstık içleri, kuru sebzeler, çeşit çeşit salçalar, renk renk baharatlar, kutnu kumaşlar, yemeniler, Antep işleri ve bakır işlemeler alın.
¬ ‘Gak’ deyince kebap, ‘guk’ deyince
baklava yiyin. Antep lahmacunu ile Urfa lahmacununu karşılaştırın.
¬ Antep türküleriyle aşka gelin, Şirehan Otel’de kendinizi Antep sultanı gibi hissedin.
HATAY
Rejimi evde bırakın
Hoşgörü cumhuriyeti Hatay… Bu günlere inat, tarih boyunca Sünniler, Aleviler, Katolikler, Ortodokslar, Süryaniler kardeşçe, dostça yaşadı bu topraklarda. Bol bol fotoğraf çekin, taş döşeli dar sokaklarını, çocuklarını, insanlarını, seyyar satıcılarını ölümsüzleştirin. Bir akşamüstü vakti sohbete oturun mesela. Sevinçlerine, kederlerine, sofralarına ortak olun. Zaten Hatay’da her yol mutfağa, sofraya çıkacaktır. Hatay’a gelirken rejimi evde bırakın derim. Önce mezeler: Muhammara, tahinli patlıcan, zahter, tuzlu yoğurt... Ardından ana yemekler: Oruk, patlıcan söğürme, kabak borani, aşur, pirzolalı yaprak sarma... En son tatlılar: Künefe, taş kadayıf, patlıcan tatlısı…
YAPMADAN DÖNMEYİN
¬Hatay Müzesi’ni, St. Pierre Kilisesi’ni ve St. Simen Manastırı’nı, Habib-i Neccar Camii’ni, Sokollu Mehmet Paşa Külliyesi’ni, Bakras Kalesi’ni, Koz Kalesi’ni, Antakya Kalesi’ni, Titus Tüneli’ni ve Aççana Höyüğü’nü ziyaret edin.
¬ Efsaneleriyle ünlü Harbiye’yi gezin, ünlü efsanelerine kulak verin.
¬ Uzun Çarşı’dan nar ekşisi, Samandağ biberi, zeytin, baharat, defne sabunu ve ipek alın.
¬ İskenderun’da jumbo karides ızgarası tadın.
¬ Sakız murcununu, soğanlı, biberli kavurmasını, turşusunu deneyin.
¬ Dizilere ev sahipliği yapan Savon Otel’de ya da Başbakan Erdoğan’ın tercihi Antakya Ottoman Otel’de kalın.
Paylaş