Günlerin Köpüğü

Aylin LİVANELİ
Haberin Devamı

Harvard’ın kadınsız tarihi

LONDRA'yı anımsatan tertemiz, daracık sokakların arasından bir avluya giriyoruz. Avlu, yemyeşil ağaçlarla süslenmiş.

Geçen yüzyıldan kalma alçak binalardan birinin salonunda buluyoruz kendimizi.

Salon, kocaman koltukları, şöminesi ve avizeleriyle bir İngiliz asilzadesinin evini andırıyor.

Ahşap ve kitap kokusu kaplıyor etrafı.

Koltuklara oturmuş beyaz saçlı, papyonlu ve ahşap bastonlu beyler, salonun görüntüsünü tamamlıyor.

Salonun her tarafından bilgelik akıyor.

Burası Harvard Üniversitesi'nin Fakülte Kulübü.

Pencereden dışarı bakıyorum ve bir binadan öbürüne koşuşturan gencecik insanları görüyorum.

Üstlerinde kalın balıkçı kazaklar ve ellerinde kitaplarla derslere yetişiyorlar. ‘‘Ne kadar şanslılar’’ diye düşünüyorum, ‘‘Harvard'da okuyorlar.’’

Babamın salı günü Harvard Üniversitesi'nde verdiği konferans için buradayız.

Ve birkaç gündür Harvard havasını içimize çekiyoruz.

Bu müthiş bir duygu.

İnsanı bambaşka boyutlara taşıyor.

Harvard'da her şey tartışılabiliyor.

Hiçbir şey yasak ya da ayıp değil.

Eşitlik ve ifade özgürlüğü buranın temel ilkesi.

Ama bu her zaman böyle değilmiş.

PORTRELER

Harvard'ın binalarında dolaşırken en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, duvarlarda asılı duran binlerce portre.

Bunların arasında kadın portresi neredeyse yok denecek kadar az.

Daha sonra Harvard dergisini okurken bu konuda bir makale olduğunu gördüm. Portreler konusunu fark eden yalnızca ben değilmişim.

Yazdığı kitaplarla Pultizer ödülü alan Profesör Laurel Thatcher Ulric, ‘‘Harvard'ın Kadınsız Tarihi’’ adlı makalesinde bu konuya değinmiş.

Bu yazıda öğrendiğim bir şey beni hayrete düşürdü.

Beni daha da çok şaşırtan, bu konuyu bilen çok az insan olması.

Sanırım konu kadın olunca, her zamanki gibi birçok kişi bilmemeyi tercih ediyor.

Öğrendiğim şey şu: Harvard'da 1972 yılına kadar kız öğrenci alınması yasakmış. Yani 28 yıl öncesine kadar burada sadece erkekler okuyabiliyormuş.

Düşünebiliyor musunuz?

1899 yılında Harvard'ın başkanı olan Charles William Eliot, kadınların yüksek eğitim almalarının şart olduğunu ama bunun erkeklerin eğitiminden çok farklı olması gerektiğini düşünüyormuş.

Ona göre kadınların entelektüel kapasiteleri, vücutları gibi erkeklerden farklıymış. Bu nedenle kadınlar, üniversitede gençlere nasıl davranacaklarını ve ahlakı öğretmeyi öğrenmelilermiş.

Ayrıca din konusunda da eğitim almaları iyi olurmuş ama onun dışında bir şey öğrenmeleri gereksizmiş.

Eliot'un bu görüşü, o sıralar çok başarılı bir kadın profesör olan M.Carey Thomas'ı çok kızdırmış.

Hayatı boyunca, kadınların beyin kapasitesinin erkeklerinkine eşit olduğunu ve bu nedenle erkeklerle aynı eğitimi almaları gerektiğini savunan Thomas, Eliot'a karşı bir savaş başlatmış.

Bu savaşın sonucunda, 1899 yılında Harvard'a bağlı Radeliff Üniversitesi, kadınlara en üst seviyede eğitim verme yoluna gitmiş.

Daha sonra kadınların erkeklerle aynı seviyede eğitilmesinin önemini anlayan Eliot da bu girişimi desteklemiş.

Yine de 1972 yılına kadar kız ve erkek öğrenciler ayrı üniversitelerde eğitim görmüşler.

Şimdi Harvard'daki pırıl pırıl kız öğrencileri görünce ve geçen yıl büyük başarıyla buradan mezun olan beş Türk kız öğrenciyi düşününce, bunun 28 yıl öncesine kadar mümkün olmadığını bilmek tuhaf geliyor doğrusu.

Yazarın Tüm Yazıları