Paylaş
22 Temmuz haftasına geldik ve artık temmuz ayını da bitiriyoruz. Ağustos ayının da böyle geçeceğini düşünürsek 2020 yılına pek bir şey kalmıyor. Zaman içerisinde hayatın bize getirdikleri neyse onu yaşamaya çalışıyoruz.
Size bu yazıyı yazarken bir pazar sabahında Türk kahvemi içiyorum.
Saçlarımı, harika esen bir rüzgâr savuruyor.
Rüzgâr estikçe burnuma harika bir yasemin kokusu geliyor.
Kafamı bir kaldırdım ki yasemin çiçeklerinin altında oturuyorum. Ayrı bir keyifle yazıma devam ediyorum. Sizlere tam bu haftanın konusundan bahsetmek isteyecektim ki karşımdaki masa da muhteşem bir Pazar kahvaltısı yapan çiftin gerginliğine gözüm kaymaya başladı.
Kadıncağız çok heyecanlı bir şekilde keyifli görünse de değişik bir gerginliği var. Adam’ın elinde de sürekli telefon ve başka bir şeyle ilgilenmiyor. Kadın birden ayağa kalktı ve Türk kahvesi söyleyeyim mi çok iyi gider diyerek ilerledi.
Adam güneş gözlüğünü çıkarttı ve “kahveyi ben söylerim” dedi; ama kadın durmadı. Kalktı kahveyi söyledi, sonra geldi yerine oturdu.
Adamın suratı sertti ve soğuktu. Bir an için göz göze geldim.
Kafamı indirdim.
O an kadının acı çekeceği bir durumla karşı karşıya kalacağından emin bir şekilde konuşmaya nasıl başlayacağını bekledim.
Kadın hala her şeyi mükemmel noktada toparlamaya çalışan bir çırpınma içindeydi. Kadın hemen konuya girdi ve dedi ki:
“Kahve’nin yanında lokum getirdim sana”
Çantayı açtı buzdolabı poşetinden lokumu çıkartıyor…
Sonra adam yine “beni dinler misin seninle konuşmam” lazım dedi.
Kadın lokumu getirdiği poşeti iki eliyle tuttu ve pür dikkat adamı dinlemeye koyuldu.
Adam soğuk bir şekilde söze şöyle girdi…
“Seninle dost kalmak istiyorum, seni sevmediğimi düşünme, insan bazen bir şey oluyor elektrik alamıyor, kendimi çok zorladım ama yapamıyorum. Ben özgür bir insanım ve birine bağlı olma fikri içine giremiyorum sanırım” diyerek başını öne eğdi ve önündekilerle oynamaya başladı.
Kadın tek bir şey sordu.
“Neden beni Pazar kahvaltısına davet ettin ve tüm kahvaltı bittikten sonra bunu söyledin” dedi.
Bu soruyu bende merak ediyordum açıkçası.
Adam şöyle cevap verdi:
“Beni iyi anmanı istedim” diyerek cümlesini tamamladı.
Kadın:
Bu şekilde mi, dedi?
Kadın sigara yaktı ve gülümsedi ama oldukça yıkık bir durumdaydı.
Adam da süper görünmüyordu ama omuzları çöküktü.
Hani bir şarkı var ya “Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi” diye…
Sanki öyle bir andı…
Adamın kalkıp gitmesini bekledim.
Kadın yalnız kalsaydı konuşacaktım. Sohbet edecektim.
Ama beraber kalktılar.
Kadın kalkarken masa kenarlarına tutuna tutuna kalktı ve yürüdü…
Ama kafası dikti…
Lokum poşetini olduğu gibi masa da bırakmıştı.
Garson bağırdı “unuttunuz hanımefendi” dedi.
O “kalsın” diye cevap verdi…
Sanki lokum yiyecek halimi kalmıştı ki…
Düşünsenize dünyanın milyonlarca yerinde belki aynı saatte ve aynı günde bir sürü bu anı yaşayan insan vardı. Hemen empati yaptım. Kadının ne hissettiğini ya da adamın ne hissettiğini düşündüm. Haklı ya da haksız aramadım. İnsanın canı yanarken kimin ne kadar haklı olduğu ya da haksız olduğu beni hiç ilgilendirmiyor.
Sadece can yakmadan ve yormadan bir şeyler yapılabilir mi?
Pazar kahvaltısına çıkartmak ve kahvaltı sonunda bunu yapmak nedendi?
Gerçekten iyi bir anımı kaldı?
Aslında adamın bir diyeceğinin olduğunu ben diğer masadan bile anlayan bir kadınken, hayatının içindeki o kadıncağız neden bunu anlamadı?
Ya da anlamak işine mi gelmedi?
Birçok soru ve birçok neden bulabilir miyiz?
Peki bir erkek olarak düşündüğünde, sadece sen seviyorsun diye lokum getiren kadının bir şansı daha olamaz mıydı?
Tamam, her bizi düşünene bir şans verecek değiliz diyelim ama
en azından o masadaki kalan lokumun nasıl bir kırıklık olduğunu da mı anlamadı?
Bir ilişkinin içinde kendini yalnız hissetmek istemiyorsan haklı yanlarının onurlandırılması gerekiyor.
Sizce kendi hayatımızın içinde neleri bu şekilde anlamak istemiyoruz.
Peki bu kadın ve bu erkek hikayelerinde neden olamadılar?
Peki size bir soru daha, bu gece başını yastıklara koyduklarında hangisi daha haklı veya mutsuz…
Bugün Ay koç burcunda ilerleyecek. Bunları bir düşünün ve değerlendirin. Gitmeniz gereken yerde kalmakta ısrar ettiğiniz için haksızlığa uğruyor olabilir misiniz?
Kaybetme korkumuz yüzünden kolay vazgeçilen birimiyiz?
İnsan doğum haritasında Neptün gezegenin teslimiyetini unutup, korkaklığın en uç noktası olan yani Plüton’un olduğu evi kontrol etme çabasıyla savaş verirse kendisini de içinde bulunduğu ilişkiyi de hırpalayarak yok eder.
Kimsede suç aradığımız yokta işte…
Vicdan…
Hepsini sormuyor da değiliz…
Hepimiz aynıyız…
Mutlu günler ve haftalar dilerim.
Paylaş