Paylaş
Bugünlerde kafanız çok karışık ve birçok net olmayan olayın içinde kendinizi kaybetmiş gibi hissediyorsunuz. Hayatınızda gelişen her olay sizin kontrolünüz dışında gelişti öyle değil mi?
Mars’ın Terazide olması ve Satürn gezegenine meydan okuması sizleri bu alanda zorluyor. Tabi birde 23 Ekim akşam saatlerinden sonra Akrep sezonu açılıyor.
İşler iyice bir meydan okumaya gidiyor.
Bir şeyleri fark etmek zor zanaat…
Yaşam tahminimizden farklı işleyen bir varoluş.
Son dönemde gördüğüm kadarıyla insanlar insanlardan kaçar durumda ilerliyor.
İyice yalnızlaşmaya doğru çekildik…
İnsan başkasından kaçarak aslında kendinden kaçtığının farkına varmıyor.
Varmadığı gibi bunu da marifet sanıyor…
Korkular, kaygılar ve zarar görme bilinci içindeyiz.
Kendimizi korumaya gücümüz yok gibi. İnsanın kendine faydası olmazsa başkasına nasıl faydası olsun?
Git gide gelişen şartlar ve dünya düzleminde hiç kimsenin psikolojisi iyi ve sağlıklı değil. Herkes kaygılı.
Tabi buda yeterli olmayınca kötü ve olumsuz düşünen insanlar, öfkesi aklından büyük olanlar negatif yorumlarla zehirliyor.
Mesela görüyorum sosyal medyada bazı astroloji ile ilgili yazılar geçiyor.
Kasım berbat olacak,2020 yılı yok şöyle kötü, böyle kötü olacak. Merkür geriliyor taşınma, evlenme vs.… gibi insanın hayatını donduran söylemler.
ÇOK YORUCU DEĞİL Mİ?
Ben gökyüzüne yıllarını vermiş biri olarak şüphe içinde bazen yüzümü buruşturmuş bir şekilde okuyorum yazılanları. Ben bile düşünün birkaç saniye kendi zihnimle ve ruhumla doğru bağlantıyı yakalamaya çalışıyorum.
Ya bu astroloji ile ilgilenmeyen ve bilmeyenler ne yapsın?
Onlar perişan oluyordur.
Kötü günler mi geliyor?
Ne olacak?
Ne zaman düzlüğe çıkacağız?
Düzlük nedir?
Çıkınca ne olacak?
Hadi çıktın diyelim sonra hangi düzlüğü arayacaksın?
Asıl aradığın nedir?
Dünya düz müdür?
Yok dünya yuvarlak olmalıydı?
Diye giden kirli zihinsel problemler…
Tek kaygılar bu değil elbet, başka bir türlü kaygı veren durumlarda var.
Mesela yöneticiniz sizi kovacak ve yerinize birini alacakmış kaygısı veriyor ya da sevdiğiniz insan sizden daha iyisini bulacak ve sizi bırakacakmış kaygısı dağıtıyor.
Belki de ev sahibi sizi evden çıkartacakmış gibi davranıyor. Ne kadar çok kaygılanacak şey bulduk değil mi?
Bence 2020 yılında psikolojisi güçlü olanlar,
Ruh sağlığı kaliteli olanlar ve en önemlisi insan kurtaranlar çok iyi işler başaracak.
Bakın çok önemli bir meslek söylüyorum “insan kurtarma mesleği”
Sizi terk edene mutluluğunu bağlamayanların,
Zengin olursa hayatının değişeceğini düşünmeyenlerin,
Yaşamın olumsuzlukları içinde bir daha var gücüyle hayata bağlanmayı seçenlerin yılı diyebiliriz.
Üretiyor musunuz?
Toplumsal olarak ciddi bir desteğe ihtiyacımız var. Peki bu desteği kim kime verecek.
Nasıl olacak ve ne yapılacak?
Tüketicilikten çıkmamız gerekiyor. Tüketici olduğumuzda hayat bize hiçbir imkânı sunmuyor. Sürekli devletin başındakilerden ya da devletten bir şey bekliyoruz. Asıl devlet biz olduğumuzun farkında değiliz.
Sürekli insanları eleştirmek yerine millet olarak biz ne yapıyoruz.
Hangi taşın altına elinizi koyuyorsunuz?
Bakın Haluk Levent’e! Yok bakan olur mu? Yok cumhurbaşkanı olsun diye yazılar yazılıyor. Haluk levent öyle kızıyor ki? Öyle güceniyor ki? Çünkü onlardan daha güçlü. Haluk levent bir gece milyon insan toplayabilir. Gönül bağı var. Gönüllük var. İşin içinde kalp var, ruh var. Bambaşka bir şey var. Niye sizde bir işin ucundan tutmuyorsunuz?
Bir konuda anlaşalım, Milyon dolarlarınızda olsa üretemiyorsanız bir işe yaramıyorsunuzdur.
Bir müddet sonra psikolojiniz bozuluyor ve mutsuz oluyorsunuz. Amaç parada, mevkide değil. Bir insan dünyayı değiştirebilir.
Dün Kariyer merkezine Uzman psikolog Kemal Yerlikaya geldi. Şizofren teşhisinde olan veya bazı psikolojik hastalıklara sahip kişilerin toplumdan dışlanmasını istemiyorum dedi. Hayatla bağlantı kurmaları için üretmeleri lazım. Onların paraya ihtiyacı yok. Onları anlayan bir topluma ve karanlık kuytulardan çeken sahip çıkan insanlara ihtiyaçları var dedi. Âmâ becerilerine göre ama yeteneklerine göre onlara iş lazım dedi. Kariyer Merkezinden beklentisi bu alanda bize istihdam sağlayacak yerler bulun ve ben kişilerin becerilerine göre onları size anlatarak topluma kazandıralım dedi. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu Kemal Bey’in. Tek başına bu iş için koşturuyor ama koca bir ekibi var arkasında. Önemli olan bunu söylerken çok kararlı olmasaydı.
Bir nedeni vardı? Şimdi size soruyorum kaçınız kendi işyerinizde bu tür beyinsel fonksiyonlarıyla ve ruhsal anlamda mücadele veren insanları dışlamadan bir istihdam sağlarsınız?
Kıymetli hocam bana şunu dedi: “Aygül Hanım bakın, bu kalemi tutuyorsunuz ve deftere söylediklerimi not alıyorsunuz sonra benimle göz teması kurup tekrar
söylediklerimi yazıyorsunuz. Siz beyninizle bir mucize gerçekleştirdiğinizin farkında mısınız? Hem de her an bu mucizeyi gerçekleştirebilecek gücünüz var. Milyonlarca nöron kafanızda hareket ediyor şu an.”
Sadece düşündüğüm çok az şükrettiğimdi…
Konuşmanın sonunda o gün yazdığım köşe yazımı yaşadığımı fark ettim.
Hafif tebessüm ederek dedim ki:
- “Hocam siz bu dünyada kendi cennetinizi yaratmışsınız”
Kemal bey tebessüm ederek: “Cennet tek başına cennet olmuyor. Bu insanlar işe girer ve üretmeye başlarlarsa ben cennetimi o zaman kurmuş olacağım”
Mesaj alındı ve beynimdeki nöronlar çarpıştı. Harekete o an bir kere daha geçti.
Üretmek nedir?
Aşk’ı bulmaktır. İnsan ürettikçe Aşk’ı bulur ve ona kavuşur.
Peki Aşk nedir?
İnsanı ayakta tutan görünmeyen değnek.
Aşk, sizin için ne ise…
Allah aşkı,
Evlat aşkı,
Sevgiliye duyulan özlem,
Eşine duyduğun Aşk,
Hayvana duyduğun aşk,
Topluma duyduğun aşk,
Kariyerine duyduğun aşk diye çoğaltabiliriz.
Başımıza neden kötü şeyler gelir?
Dememiz o ki; çünkü bir şeylerle terbiye olmak zorundayız. Bu hayatı anlamakla alakalı. Siz kendinizi zorladığınızda hayat sizi zorlamıyor. Herhangi bir sebepten sana değer vermeyen bir yerde ısrarcı olduğunda yaşam seni oradan çıkartıyor. Sen ne yaparsan yap çıkartıyor. Hayat seni o korkunç karanlıktan çıkarttığından sen tam o sırada yaşamdan nefret ediyorsun. Nefret ettiğin o yeri bir gün seveceğini bilmeden tüm kırgınlıklarınla ilerliyorsun. Yıllarca karanlıkta olan birini ışığa çıkarttığında tekrar oraya girmek istemez mi, ister. Çünkü ışık onu rahatsız eder. Gördüğün ışığa karanlık dersin. Halbuki biraz dursan ve sabretsen nasıl bir aydınlığa kavuştuğunu göreceksin. Bu süreçte ihtiyacımız olan tek şey ilgi, sevgi ve iyi niyetli insanlar.
Elleri pis diye bir çocuktan almadığınız para üstü için hiç vicdanınız sızladı mı?
Ya da kokuyor diye odadan çıktığınız birinin hayatta yaşadığı şeyler gözünüzün önüne geliyor mu?
Kokuyor diye odadan çıkmak yerine onun kokmasında payınızın olduğunu hiç düşünüyor musunuz? Peki kokmaması için ne yapabilirsiniz? Ona yeni bir kıyafet almak belki de duş imkânı sağlamak, biraz ilginin onun hayatındaki tahribatı biraz hafifleteceği fikri sizi heyecanlandırmıyor mu?
Ya da işi gücü olmayan bir insanın hayatına dokunmak yaşantınızda başka bir kaybolmuş parçayı bulacağınız hissini vermiyor mu?
Bakın bir kez daha söylüyorum.
Lütfen psikolojinize ve ruhunuza sahip çıkın.
Kötü ve negatif insanlardan uzak durun ama insanlardan kaçmayın. İnsan insanda çoğalır. Çoğaltın…
Kemal hocanın dediği gibi: Kötülüğü de yaratan biz insanlarız, iyiliği de yayan bir insanlarız…
Belki bu yazı bir insanın yapacağı en ufak kötü bir düşünceyi yok edecek.
Ya da belki bu yazı birazdan karşınıza çıkan kötü kokan birine sahip olmanıza teşvik edecek…Kim bilir.
Belki, bir sebepten yaralarınız dinecek…
Belki, beyninizde nöronlar çarpışacak.
Belki, âşık olacaksınız…
Belki, hayata tekrar inanacaksınız…
Belki de aynaya bakıp şu an bunu okuyan anlayan aklınıza ve kalbinize şükredeceksiniz…
Ne bileyim, belki…
Mutlu günler dilerim.
Paylaş