Paylaş
PEŞPEŞE yazdığım Türkçe ve Kürtçe başlıklı yazılarıma, yüz- lerce (evet rakamla 100'lerce) tepki aldım.
Kimi ‘‘kalemine sağlık’’ diyordu.
Kimi ‘‘hainlik değilse bile, cahillikle’’ suçluyordu.
Tepkilerde ilk şık ezici bir çoğunlukta olmasına rağmen, ben ikincileri değerlendirmek istiyorum.
Washington, Turkish Cultural and Political Center'dan Atilla Ongun'dan başlayalım. Şöyle diyor bu değerli okurumuz:
‘‘Sayın Uğur Mumcu'nun dediği gibi, ‘fikir sahibi olmadan insanların bilgi sahibi olması', bilhassa Türkiye'de hayli yoğun bir şekilde kendini gösteriyor.
Kürtçe'nin devlet televizyonlarında dil bazında yayınlanmasının getireceği sosyal problemleri hesaplamadan ve konu hakkında fazla bilgi sahibi olmadan, Türk insanını bu şekilde yazılarla yanlış yönlendirmenin ne derece doğru olduğu tartışmalıdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde devlet azınlık yaratmaz, yaratamaz ve yaratmamalıdır.
Çünkü bu devletin kendi varlık nedenine karşı bir olgudur.
Devlet televizyonlarında Kürtçe programlardan sonraki aşama nedir?
Eğitim hakkı mı? Daha sonrakini ben size söyleyeyim, federalist yapı ve bağımsızlık...
İyi niyetli bir yaklaşım ile konuya ilgi gösterdiğiniz için sizin belirttiğiniz gibi ‘bu ne bölücülüktür, ne de ihanet', fakat cahilliktir diyorum. Yine sizin belirttiğiniz gibi ‘İnsanlar ve toplumlar korkuyla değil, cesaret ile büyürler.'
Gerçekten doğru, fakat unutmayın cesaretin akıldan ayrıldığı yerde şaşkınlık başlar. Saygılarımla.’’
*
Bir başka okurumuz Enver Akkaya, ‘‘Kürtler'in Türkçe'yi ve Türkiye'yi sevmesinin kendi anadillerini öğrenmekten geçtiğini düşünüyorum’’ görüşünü dile getiriyor.
Sayın Kerim Azizlerli ise ‘‘Kürtler'in, lehçe farklılıkları yüzünden kendi aralarında anlaşabilmeleri için Türkçe'ye ihtiyaçları olduğunu belirtiyor’’ ve şunu ekliyor:
‘‘Oldukça ilkel bir kelime haznesine sahip bir dil olan Kürtçe'nin, Türkçemizin bile yetersiz kaldığı alanlarda (tıp, dişçilik, eczacılık, mühendislik gibi) eğitim düşüncesi bile beni güldürmeye yetiyor.’’
*
İnsanların evlerinde, sokaklarında, kahvelerinde konuştukları dilin televizyona yansımasının bir ülkeyi böleceği, yıkacağı gibi bir düşünceyi paylaşmam mümkün değil.
Bu cahillikse, bütün cahilliğimiz bu olsun diyorum.
Bugün Hürriyet'in sayfalarında ilginç haberler bulacaksınız.
Barzani'nin Kürt televizyonu, Türkçe programlar yapacak.
Harran'da, Türkçe bilmeyen bir annenin, Türkçe bilmeyen bir babanın, çocuklarını okutuyor olmanın heyecanını bulacaksınız hemen bu sayfada.
Diyarbakır'da bale okuluna miniklerin ilgisi de görülmeye değer.
Demek ki, insanlar hizmete aç, susuz...
Verirseniz alıyorlar.
*
1071 Malazgirt Zaferi'ni başlangıç kabul edersek, Türkler'in Anadolu'ya girişinin üzerinden tam 929 yıl geçmiş.
İki imparatorluk (Selçuklu ve Osmanlı) ile Türkiye Cumhuriyeti, bu süre içinde Anadolu üzerinde hükümran olan yönetimler.
929 yılda, bugün Malazgirt'te hálá Türkçe bilmeyen insanlarımız varsa, bunun suçlusu, kusurlusu, ihmalcisi kim, söyler misiniz?
Türkçe bilmeyen Hatice Nine veya Hüseyin Dede mi?
Onlara Türkçe öğretemeyen ‘‘haşmetlu’’ sultanlar veya ‘‘hazretlu’’ mebusan mı?
Paylaş