Paylaş
Uzun yıllar bu alanda çalışan ve Türkiye’de ilk defa kullanılan EFT (Elektronik Fon Transferi) programının ilk yazılımcılarından biri olan Madazlı, TÜBİTAK’tan destekli birçok projeye imza atmış. Yılların bilgi birikimi ve iş deneyimlerini özellikle gençlerle paylaşmak amacıyla “Yoldan Çekilin Hedefteyim” adlı bir kitap yazan Bahar Hanım, üniversiteye başlayan ikiz çocuklarıyla birlikte yeniden üniversiteye dönerek Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde okumaya başlamış.
- Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
- İstanbul’da doğdum. Ortaokul ve liseyi Kültür Koleji’nde bitirdim. Sonrasında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği’nden mezun oldum ve bir şantiyede işe başladım. Eş zamanlı olarak bir aylık “basic” programlama kursuna gidiyordum. Kurs merkezinde gördüğüm bir iş ilanı hayatımın akışını değiştirdi ve iş yaşamımı programcı olarak devam ettirdim. 30 yıllık çalışma sürecimin son 12 yılını Yazılımdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı olarak sürdürdüm. 2 yıl önce de iş hayatımı sonlandırdım. Sonlandırmamdaki asıl amacım çocuklarım üniversiteye hazırlanırken onlara destek olmaktı. Aynı zamanda kişisel gelişim konusunda çalışmalara başladım. Hayatımın bu döneminde kendime farklı bir alan açtım. Tecrübelerimi gençlere ya da daha farklı çevrelere kitaplarımla aktarmaya çalışıyorum. Yeni çıkan kitabımın adı da “Yoldan Çekilin Hedefteyim”. Kişisel gelişim alanında mümkün olduğu kadar yol almak istiyorum. Bunun içinde yazmaya devam ediyorum.
- İş hayatında özellikle erkekler dünyasında kadın olmak nasıl bir duyguydu?
- Beraber çalışmak tabii ki, çok zor. Bunun için hem dik durmalı hem de daha fazla çalışmalıyız. Eğer bilgili olmaz ve zayıf kalırsanız pek ciddiye alınmazsınız. Yani performansınızı hep en üst seviyede tutmalısınız.
HATALARINIZDAN KEYİF ALIN
- Peki, kitap yazmak aklınıza nereden geldi?
- Bahsettiğim gibi çalışma hayatımı sonlandırmamın ana nedeni ikiz erkek çocuklarımın üniversiteye iyi hazırlanabilmeleri için danışmanlık yapmaktı. Onlara danışmanlık yaparken üretkenliğimin devam etmesi gerektiğine inanıyordum. Bir yandan da çalışma hayatımda başımdan geçen olayların yarattığı duyguyu ve bakış açısını mutlaka gençlerle paylaşmalıyım diye düşünüyordum. Çalışma hayatım boyunca gençlerin çok iyi yetişmiş ve bir o kadar da cesur olduklarına tanık oldum. Bu yüzden tüm çabalarını daha fazla üretmeye adamaları için bir şeyler yapmalıydım. Ben de yollarına kitap yazarak çıkmak istedim. Tam bir sene boyunca hem evdeki gençleri yetiştirdim, hem de detaylı araştırmalar yaparak kitabımı yazdım.
- Özellikle iş hayatına yönelik bir kişisel gelişim kitabı yazmak istemenizin sebepleri nelerdi?
- Çalışma hayatımdaki gözlemlerimi en iyi şekilde ifade edebileceğim yöntem bir kitap yazmaktı. Ayrıca bu kitapla çalışanların kişisel gelişimlerine de katkı sağlayabileceğime inanıyordum. Yazmak istememin sebeplerine bir kaç örnek verecek olursam eğer; Çalışanlar bilmedikleri işleri de yapabileceklerine inanmıyorlar. Anlık karar alıp bu karara kilitlenmekten korkuyorlar. Sorunun değil, sonucun parçası olmayı hedeflemiyorlar ve en önemlisi de hatalarından keyif almayı bilmiyorlar.
- İş hayatına yeni atılacak ve iş hayatında başarılı olmak isteyenler hangi konulara dikkat etmeliler? Neler söyleyebilirsiniz?
- İş hayatımda benim asla’larım vardı. Onlar ne demek istediğimi özetlediği için sizinle paylaşmak isterim. Her zaman çözümün bir parçası olmalı, ama asla problemin bir parçası olmamalı. Her sorunda bir çözüm görmeli, ama asla her çözümde bir sorun görmemeli. Çakılların yanındaki çimenleri görmeli ama asla çimenin yanındaki çakılları görmemeli. “Zor, ama mümkün” demeli, ama asla “mümkün ama çok zor” dememeli. Konuşmak yerine yapmalı, ama asla yapmak yerine konuşmamalı.
BİLİYORMUŞ GİBİ YAPIN, ÖĞRENMEMEK İÇİN SEBEP YOK
- Kitabınızda “biliyormuş gibi yap öğrenmemek için bir sebep yok” derken neyi kast ediyorsunuz? Bu çok ilginç bir öneri...
- Bilmediğiniz bir işe soyunabilir ve üstesinden gelebilirsiniz. Azıcık cesaret, minik risk almak ve biraz da “yaparım ben” deyip kendinizi ışığınıza teslim etmek yeterli olacaktır. Tabii ki bu ışığın sizi aydınlatmasını istiyorsanız, diğer insanlardan iki kat fazla çalışmalı ve amaca yönelik alıştırma yapmalıyız.
- Kitabınızda bahsettiğiniz noktalardan en dikkat çekici olanı ‘Işığınızı Yakalayın!’. Kendi iş hayatınızda ışığınızı yakaladığınız anlardan bahsederek bu anları kaçırmamanın yollarını paylaşır mısınız?
- Aslında o anlar çok ,ama bir kısmını paylaşabilirim. Detaylarını ise kitabımda bulabilirsiniz. Çalışma hayatında fırsatlar, anlar, hatta hatalar bile hep bir ışık olarak karşımıza çıkar. Hepimiz mutlaka ışığımızı görürüz, ama kaçımız bunların bizim ışığımız olduğunu fark edebiliriz ki. Paylaşacağım bu ışıkların ne ifade ettiğini kitabımda belirttiğim gibi aktarırsam o zaman size bir anlam ifade edecektir. Biliyormuş gibi yapmak; öğrenmemeniz için bir sebebin olmadığı an. Anlık karar; hayatta anlık gelen ve kaçtı mı arkasından yas tutulan şansların geri çevrilmediği an. Diğer tüm insanlardan iki kat fazla çalışmak; tüm insanların sizden daha fazla bilgili ve çalışkan olabileceği paranoyasıyla da yarıştığınız an. Sorunun değil, sonucun parçası olmaya özen göstermek; sonuç yolunda ilerlerken karşılaştığınız sorunlarda her zaman rol almak zorunda olmadığınızı fark ettiğiniz an. Fark yarat; işinizi herkes gibi yaparken fark yaratacak noktaları yakalayabildiğiniz an. Yapılan hatalar sana ait olmasa bile payına düşen bir ders var mı? Başarının doruğunda bile olsan acımasızca kendini eleştirebildiğin an.
- Çok yoğun çalışıyor olsak da kendimize ve ailemize zaman ayırmanın öneminden ve aslında bunun her şeyin başı olduğundan bahsediyorsunuz. Bu durumda ‘kariyer mi özel hayat mı?’ sorusunun cevabını nasıl vermek gerekir?
- Kitabımda her ikisinin de beraber yürüyebileceğini anlatmaya çalıştım. Ama en kırılgan olanı ailemizdir. Eğer öncelik vermek zorunda kalırsak tabii ki ailemizi tercih etmeliyiz. Evet, hem anne, hem bakımlı kadın, hem de iş kadını olarak işimiz zor. Fakat hepsini paralel yürütebilmemizin en önemli şartı zaman planlamamızı iyi yapmaktır. Zaman bizi değil, biz zamanı yönetelim. Yani zamanın, patronun bizim olduğumuzu bilmesini sağlamalıyız. Bunun için de sınırlarımızı zorlamalıyız. Çok zor ama mümkün. Bunun sonunda kadınlar olarak arkamıza yaslanıp zaferimizin keyfini çıkaralım.
Paylaş