Yarısı İzmirli yarısı Parisli müzik grubunun Avrupa başarısı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Çİmen Seymen, İzmirli bir sanatçı. Müzik eğitimi için gittiği Fransa’da yaşayan Seymen, bugüne kadar hiç denenmemiş bir projeyle barok ve Osmanlı müziği uzmanı sanatçıları bir araya getirerek bir grup kurmuş, Avrupa’da büyük beğeni kazanmış.
Çok farklı görünsek de temeldeki benzerliklerimiz üzerine yapılandırılan proje geçtiğimiz günlerde Çeşme, ardından Topkapı Sarayı’nda sahnelendi.
Nasıl bir eğitim aldınız?
İzmir Amerikan Kız Koleji’nden sonra Fransa’ya gittim. 9 yaşımdan itibaren piyano dersleri alıyordum. Paris Üniversitesi’nde müzikoloji eğitimi, Versaille Konservatuvarı Piyano Bölümü’nde piyano ve şan dersleri aldım. Sonrasında da İngiltere konservatuvarlarında da çalışmalar yaptım.
Neden yurt dışında yaşamayı seçtiniz?
Önce müzik eğitimim için gitmiştim, ama bir Fransız’la evlenince oraya yerleştim. Şu anda Avrupa - Türkiye arasındaki projelere yoğunlaştım. Daha önce Montpellier Operası’nda ses yönetmeniydim. Barok operalarda solist olarak çalışıyordum.
2009 FRANSA’DA TÜRK KÜLTÜRÜ YILI OLDUĞUNDAN BİRÇOK KONSER VERECEĞİZ
Şu ana kadar nerelerde konserler verdiniz?
İlk konserimiz Paris’teydi. Sonra Brüksel Barok Müzik Festivali’nde konser verdik. Sonra Roma, İstanbul, Ankara ve İzmir’de konserler verdik. Müsenna gösterisi ilk olarak Çeşme’de İzmir Festivali kapsamında sahnelendi ve çok ilgi çekti. İstanbul Festivali çerçevesinde Topkapı Sarayı’nda da bir gösteri yaptık. Barok dansçılar ile Türk halk dansçılarını bir araya getirdik.
Grubun albümü var mı?
Evet, bir albüm yaptık. Fransa’daki Barok Müzik dergisi, ayın müzik albümü seçti. Yine uluslararası bir müzik dergisinden beş yıldız aldı. Sadece barok değil, geleneksel müzik çevrelerinden de büyük ilgi gördük.
Bundan sonraki konserleriniz nerelerde?
2009 Fransa’da resmi olarak Türk Kültürü Yılı olacak. Müsenna daha çok bu yıla yönelik oluşturuldu. Fransa’da Türk Kültürü Yılı olması nedeniyle konserler vereceğiz. İtalya ve Hollanda’dan teklifler var. Oralarda da konserler vereceğiz. Fransız anlatıcımız da olacak.
BAROK DÖNEMDE OSMANLI’NIN AVRUPA’DAKİ ETKİSİ İNANILMAZ
Barok müziğe ilginiz nasıl başladı?
Müzikoloji eğitimim sırasında barok müzik üzerine uzmanlaştım ve bu konuda doktora yaptım. Barok devri, müziği ve tüm sanat dalları konusunda kapsamlı bilgi sahibi oldum. Daha sonra operalarda barok müzik soprano olarak çalıştım. Avrupa’ya dönük bir çalışmaydı. Barok devri ile ilgili çalışırken bu dönemde yani 16. ve 17. yy.da Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile ne kadar sıkı ilişkiler içinde olduğunu farkedince bu proje fikri doğdu. Osmanlı’nın o dönem Avrupası üzerinde çok büyük etkisi var.
Sadece müzikte mi görülüyor bu etkiler?
O devirde Osmanlı, Avrupa için hem coğrafik, hem de diplomatik açıdan büyük önem taşıyormuş. Saray kültürü her iki topluma da hakim. Osmanlı Sarayı Doğu’dan, İran’dan etkilense de Batı’ya çok açık. Sultanlar Batı’ya çok ilgi duyuyor. Sanat dallarında etkileşimler yaşanıyor çünkü saray kültürü kendini sanatla ifade ediyor. Mesela, Osmanlı sultanları şenlikler için Venedik’ten şekerciler getiriyor, şekerden heykeller yapılıyor. Fişek gösterilerini Hollandalılar yapıyor. Osmanlı kendi kültürünü koruyor fakat Batı’yı da yakından gözlemliyor. Gördüklerini mümkün oldukça kendi kültürüne adapte ederek uyguluyor.
O dönemde Avrupalı sanatçılar ile Osmanlı sanatçılar bir araya geliyorlar mıymış?
Yazışmalarda, elçilik resepsiyonlarında ya da büyük davetlerde yapıldığına dair örnekler gördüm. Kendi geleneksel enstrümanlarıyla diğer kültürün müziğini çalıyorlarmış. Ama bu sarayda kesinlikle mümkün değilmiş. Mesela Venedik Festivali’nde çengiler çağrılır, birlikte dans edilirmiş, Fransız sarayında Türkler dekorasyonu yapıyorlarmış. Karşılıklı etkileşimler olmuş. Bu etkileşimler sayesinde birbirinden çok farklı olan Doğu ve Batı yakınlaşmış.
MÜZİK MÜZİKTİR AYRIMLAR OLMAMALI
Türkiye’deki sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de klasik müzik ve Türk müziği ayrımı var. Bence böyle ayrım olmamalı. Türk müziği müzisyenlerini klasik müzik festivallerine almaya çalışıyoruz. Küreselleşmenin iyi taraflarından biri iletişimi fazlalaştırması. Klasik müzik sanatçıları kültürler arası köprüler kuruyor. O yüzden konservatuvarlar içine kapalı olmamalı. Klasik müziği tanıtmak önemli ama Türk müziğinden farklı olmadığını anlatmak gerekli. Müzik müziktir, ayrımlar olmamalı.
Projeniz biraz da bunu anlatmak için oluşturulmuş gibi.
Projede geleneksel ve klasik müzik bir araya geliyor. Zaten Osmanlı’nın geleneksel müziği de klasik. Kulaktan kulağa geçen, yazılı olmayan bir müzik olması, klasik olmasına engel değil. Tamamen saray müziği. Şu da var ki her klasik müzik eğitimi alan barok çalamaz.
GRUBU BİRARAYA GETİRMEK ZOR OLUYOR
Müsenna projesi nasıl doğdu?
Ben bu projeye müzik projesi olarak başladım. Osmanlı’nın Avrupa’ya etkileri, Akdeniz kültürü, ticaret ilişkileri sonucu fikir ve kültürel ilişkilerini araştırırken aralarında dil, form ortaklığının olduğunu görünce iki ekibi bir araya getiren proje oluşturdum. Burada Osmanlı müziğinin de barok müziğin de uzmanları tarafından yapılmasına dikkat ettim.
Grupları nasıl oluşturdunuz?
Türkiye’de Prof. Hakan Cevher ile görüştüm ve o da Türk müziği konservatuvarı içerisinde öğretim üyelerinden kurulu Cevher-i Musiki isimli bir grup kurdu. Fransa’da ise barok müzik sanatçılarından oluşan Turchesca isimli grubumuzu kurduk. Bu iki grup Müsenna projesinde bir araya geliyor.
Biri İzmir’de biri Fransa’da olan iki grubu bir araya getirmek zor olmuyor mu?
Çok zor. Fransa’da Agora Müzik adında dernek kurduk. Organizasyonu dernek aracılığıyla yapıyoruz. Her iki grupta 8’er müzisyen var. Çalışmaları için ya Fransa ya da Türkiye’de buluşmaları gerekiyor ve bu çok masraflı.
"BUGÜNE KADAR BÖYLE KALİTELİ TÜRK MÜZİĞİ DİNLEMEDİK"
Sizin programınızda neler var?
Tinsel Müzik ve Saray Müzikleri isimli iki programımız var. Barok Karnavalları ve Osmanlı Şenlikleri’ni yansıtmaya çalıştığımız dans gösterimiz de var, adı Aynalı Yazı demek olan Müsenna.. Dans, müzik ve anlatıcımızdan oluşuyor.
Metinlerde neler anlatılıyor?
O dönemdeki seyyahların yazdığı metinleri seslendiriyoruz. Evliya Çelebi de bu dönemden. Güldüren ve keyifli bir tarzı olduğu için daha çok onun metinlerini kullandık. İtalyan ve Fransız gezginlerin gözlemleri ve farklı bakış açılarını da yansıtıyoruz. Onların kahveyi ve bayramları anlatımı çok ilginç. Mesela İtalyan Pietro Della Valle, "Türkler bayramlarda çok yemek yer, salıncaklar kurar" gibi tespitler yapıyor.
Yurt dışında nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Paris’teki konserde en büyük haz veren seyircilerin, "Bugüne kadar böyle kaliteli Türk müziği dinlemedik" demeleri. Yurt dışında Türk kültürünün zenginliği, çeşitliliği tanıtılmalı. Ülkemiz en iyi şekilde tanıtılmalı.