NÜKHET DURU, geçen hafta konser için İzmir’deydi. Şarkılarıyla büyüdüğüm bir sanatçı olmasının yanında bir kadın olarak yakından nasıl göründüğünü de merak ederek gittim röportaja. Oldukça iyi görünüyordu. Zaten samimiyeti ve rahat tavırları her kusuru örtecek kadar sıcak bir ortam yarattı.
> İzmir konseriniz nasıl geçti?
> İzmir’den başlattık yeni projemizi. Bir yıla yayılan ve Türkiye’nin her şehrine gitmeyi planladığımız bir konsept. Karşıyaka’daki konserimde beni izleyen herkesin bir noktada buluştuğunu hissettim. Mekanların insanlar gibi aurası olduğuna inanıyorum. Karşıyaka Açıkhava Tiyatrosu’nda, düzeni itibariyle herkesin mutlu olduğunu düşünüyorum.
> İzmir sizin için ne ifade ediyor?
> İzmir’in bir kokusu vardır kendine has. Ben onu hemen ayırt ederim. Ege’nin bambaşka bir denizi var. Ege iklimi, mitolojisi, tatlı çalkantısıyla beni çok seviyor. Ege’yi çok seviyorum.
> Uzun süredir konser vermiyordunuz. Özel bir sebebi var mıydı?
> 15 yıldır fazla konser yapmıyorum. Albüm farklılıkları, çeşitli pazarlama stratejileri, kendi özel meselelerim gibi çeşitli sebeplerle sık konser veremedim, ama mesleğimi devam ettirdim. Bunca zamandır beni görmeyen izleyici kendime ne katmışım, neler kazanmışım, görsün istiyorum. Yaptığımı daha bilerek yaptığımı hissediyorum hatta eskiden söylediklerimin anlamını bilmiyordum şimdi biliyorum. Çünkü bana büyük sözleri söylemek çok erken nasip oldu. 18 yaşında Türkiye’nin en iyi şarkıcısı ödülleri almak şaşırtıcıydı ve ben o yaşta Sebahattin Ali söylüyordum. İçgüdüsel olarak söylüyordum sanırım o yüzden şimdi daha ballı söylüyordum.
> Neler var bu yeni projede?
> Konser akustik, ritmler daha ağırlıklı. Mesela bir kuyruklu piyano var, tahta bas kullanılıyor. Akustik gitar, davul ve benzeri perküsyon aletleri yeralıyor.
> Sizi diğer sanatçılardan ayıran özelliğiniz neydi?
> Ben hep Türk besteleri söyleme mücadelesi verdim. Hiç yabancı şarkı çevirip söylemedim. Bu çok meşakkatli yoldu. Dünyada sevilmiş beğenilmiş bir eseri Türkçe sözle iyi uyarladığınızda doğrudan bir hit çıkarmış oluyorsunuz. Oysa benim şarkılarım göle maya çalma gibiydi. Bu direncin karşılığını aldık. Çünkü bu şarkılar hem herkesin anılarında bir çizik, hem de bize ait oldu. Her sanatçının farklı stratejileri vardı ama hepimiz ortak nehirde bulunuyorduk. Sezen, ben ve Erol Evgin’i ayrı tutmak gerekli.
STAR OLMAK İÇİN İYİCE FIRINLANMAK GEREKLİ
> Şarkılar gibi şarkıcılar da çabuk ünlü olup çabuk unutuluyor şimdi..
> Star kavramına uyumlu kişi az geliyor. Star ışığı herkese verilen bir şey değil. Kimilerinin üzerine star gömleği giydirilmeye çalışılıyor ama eğer öyle değilse zaten taşıyamıyor. Biraz fırın görmek, pişmek gerekiyor. Biz çok sıkı fırınlandık. Dinlendirip dinlendirip bir daha fırınlandık. Biz çıktığımızda seyirci de, biz de çok toyduk. Zeki Müren’den sonra Türkiye’de sahne gösterileri ilerledi. Biz biraz daha ileri götürdük.
Beni böyle genç gösteren
ruh ve düşünce yapım
> Yıllar geçiyor siz hiç değişmiyorsunuz. Ne yapıyorsunuz, söyleyin ki biz de yapalım.
> Herkes aynı kadere sahip bir kere. Yaşlanmak, yaş aldıkça kendine ne katıyorsan o derece önemsizleşiyor. İnsanlar tamamen fiziksel algılıyorlar ama beni böyle gösteren aslında ruhumun ve düşünce yapımın geldiği yer. Fiziğim hep mütenasipti. Yani hiç acaip güzel olmadım, hiç acaip çirkin olmadım. Ama fiziğin oturması, kendini daha doğru tutmak, nerenin daha etkili olduğunu bilmek bunlar çok önemli. Tabii içki, sigaradan uzak durmak da önemli. Hayatım boyunca da doğru zamanda uyudum, doğru zamanda uyandım.
> İyi de işiniz icabı geç yatmanız gerekmiyor mu?
> Doğru ama çalışmadığım hergün çok sade, çok dingin yaşadım. Ama deli gibi de çalıştım. Çalışma hayatımla özel hayatım arasında siyahla beyaz kadar fark vardır. Gençliğimde geçirdiğim büyük rahatsızlıktan sonra sağlık konusuna yoğunlaştım. Hangi besinler faydalı, hangileri enerji verir, hangileri cilde iyi gelir, nemini korur öğrendim, kendimde uyguladım. Başarılı olunca yakın çevremde de uyguladım.
> E, bize söylemeyecek misiniz?
> Kitabım çıkacak. Ama henüz bitmedi. Kitabı anektodlar, örnekler ve sebep sonuçlarla herkesin kendi formülünü yaratabileceği bir şekle getiriyorum. Çünkü her beden başka bir şey ister.
> Yok, daha yapacağım. Canlı performanslarımı farklı projelerde yinelemek istiyorum hatta canlı performans denince en çok akla gelen kişi olmak istiyorum. Zaten ben kariyerimi bunun üzerine kurmuştum. Hiçbir zaman albüm öncelikli bir sanatçı olmadım. Hep canlı yorum şarkıcısı oldum.
> O zaman sahnede performansınız daha iyi diyebilir miyiz?
> Aynen öyle. Stüdyoda albüm yerine konserde canlı okuduğum albümler yapmak istiyorum. Çünkü ben stüdyoda farklı okuyorum, seyircinin önünde kendimi kaybediyorum. Alkış sevgisi belki. Hatta Sezen ile bir dönem kayıt yapıyorduk, oturtuyordu 7-8 kişiyi karşıma "bu alkış sever, hadi alkışlayın" diyordu, öyle kayıt yaptırıyordu bana. İnsanlarla gözgöze geldiğimde içimdeki sevgi ve sevinç coşuyor ve daha iyi söylüyorum.
SanatImda
ÖZGÜR OLMAYA HAKKIM OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM
> Televizyon programınız nasıl gidiyor?
> Program gibi yapmıyorum. O günkü havam neyse onu yansıtıyorum. Herkes o kadar fazla bir şeymiş gibi davranıyor ki günümüzde samimiyet unutuldu. Aslında bana hergün program yapma teklifi geldiğinde, ’Ben öyle hergün zapt-ı rapt altına alınamam’ dedim. ’Ne istiyorsan onu yap’ dediler.
> Yeni albümünüzle ilgili neler söyleyeceksiniz?
> Aslında maxi single ama o kadar görkemli oldu ki albüm diyoruz. Yani bir şarkıyla başlamıştık ama 12 şarkıya çıktık. Biraz daha yumuşak ve kenardan gittiğim sanat hayatımı öne çıkardığım bir çalışma oldu. Biraz daha ipleri sıkı tutacağım. 10-12 yıldır ne istersem onu yapıyordum ama sonra baktım ki bu kadar özgür değilmişim ya da olmamalıymışım. Seyircim, beklentiler, örnek teşkil etme durumu, yok bu kadar özgür olmamalıyım dedirtti bana.
GENÇLİĞİMDEKİ BÜYÜK RAHATSIZLIK DİRENCİMİ ARTIRDI
> Siz bulunduğunuz yerde olmak uğruna neler yaşadınız?
> Emek vermek gerekiyor. Benim de sıkıntılar yaşadığım zamanlar oldu ama derine indiğimde ne şöhretin, ne acının ne de sevincin o kadar ciddiye alınacak birşey olmadığını öğrendim. Hepsinin bir süresi var onlar geçiyor. En büyük acıların bile üzerine kül serpilebiliyor. Dayanılıyor.
> Çocukluğunuzda anne babanız ayrılınca önemli bir hastalık geçirmişsiniz. Bunu da öyle mi atlattınız?
> Genç kızlığa geçerken paralize olmuştum 6 ay kadar. Hemen yenemedim ama ayağa kalktıktan sonra bir otokontrol girdi devreye. Çünkü önümde iki yolum vardı. Ya vazgeçip gidecektim ya da çok sevdiğim şeyleri yapabilmek için direncimi yükseltecektim. Direncimi yükseltmeyi seçtim.
ŞİMDİKİ SANATÇILAR HER SENE FELSEFE DEĞİŞTİRİYOR
> Eski şarkılar daha çok aklımızda yer ediyordu. Yenileri hemen unutmamızı neye bağlıyorsunuz?
> Eski şarkılar bu kadar çabuk tüketilmiyordu. Yeni şarkılar o kadar flu biçimde yaratılıp, o kadar farklı yayın organlarında çabucak tüketiliyor ki, daha öğrenmeden modası geçiyor. Ses özelliği, tavır özelliği, şahsiyet özelliği yok. Biz görüntümüzle, fiziğimizle de bir tarz yaratıyorduk. Şimdi her sene herkesin imajı değişiyor. Falanca sanatçı sarışın mıydı, esmer miydi şaşırıyorum. Şarkılarda da bu geçerli. Geçen sene söyledikleri felsefenin tam tersini söylüyorlar bu sene.