Paylaş
KASET, internet sansürü, kadın-erkek demeden yapılan hakaretlerle artık seviyesi iyice düşen siyaset zırvalıklarından uzakta dört gün geçirdim Paris ve Amsterdam’da... İstanbul’daki Design Bite firmasının sahibi arkadaşım Banu Önbayrak Kumuşoğlu ve sempatik ortağı Aynur Aksoy’un Paris’te bir tekstil fuarına katılıp oradan trenle Amsterdam’a giderek window-shopping yapacağını duyunca onlara katılmaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım... Hem ruhum dinlendi hem de iki farklı haber istemeden de olsa ayağıma geldi.
Belki, ‘vitrin alış verişi’ anlamına gelen ‘window-shopping’ terimini daha önce duymayanlar vardır. Bu, moda dünyasında son derece yaygın bir terim... Hatta büyük firmaların dünyayı gezerek sadece bu işi yapan elemanları var. Amaç, farklı ülkelerin sokaklarındaki insanların ve mağazaların vitrinlerindeki giyim trendlerini takip etmek ve fikir sahibi olmak. Yurt dışı tanınmış markalara tasarım yapan ve Türkiye’deki fabrikalarda üretimlerini takip eden yetenekli işkadınları Banu ve Aynur da işte bu nedenle yıl içerisinde çeşitli ülkelere seyahat ediyor ve tasarımları için ilham alıyorlar. Sonrasında da Avrupa’nın en önemli firmaları için üretim yaptırıyorlar... Ben de onlarla gezerken, moda dünyasına daha önce hiç fark etmediğim bir yönden baktım ve bu konuda yeni şeyler öğrendim. Daha önce defalarca gittiğim Paris’in Le Marais ve Etienne Marcel semtlerinin ara sokaklarında harika yerler keşfettim. İlginç olan ise buralarda tanıştığım birçok Fransız’ın İzmir’i ve Çeşme’yi çok iyi biliyor olmasıydı. Hatta son derece tarz sahibi kıyafetler bulunan bir butiğin sahibi Fransız, “İzmirliyim” deyince hemen “Çeşme, Shayna, Sole Mare, nefis pide” demeye başladı. Yurt dışında genellikle İstanbul, Bodrum ya da Antalya’nın tanınmasına alışık olduğumdan bizi bu kadar detaylı bilen birilerine rastlamak beni şaşırttı. Belki, İzmir ve Çeşme diğer turizm yerlerine göre daha geç tanınıyor, ama kesinlikle daha yüksek zevke sahip ve “her şey dahil” turizmine itibar etmeyenler tarafından takdir görüyor... Olması gereken de bu...
Amsterdam’da İzmirli bir moda tasarımcısı
Kanallar ve bisikletler şehri Amsterdam’a ilk gidişim. Hava sevimli değildi ama şehrin genç enerjisi ve özgür ruhundan etkilenmemek mümkün değil... Van Gogh Müzesi’ni gezmek ise bana göre mutlaka yapılması gerekenlerden... Tabii bizim esas konumuz moda olunca, Amsterdam’da bolca bulunan butikler ve tasarım dükkanlarını da gezdik. İşte bunlardan birinde hoş bir sürprizle karşılaştım. Amsterdam’ın merkezi olan Dam Square’dan iki sokak ötedeki çok hoş bir butik olan La Rosa Curiosa’nın İzmirli sahibi Tolga Çifçi De Koning... İzmir’de Türk Koleji’ni bitirdikten sonra İtalya’da moda tasarımı okuyan Tolga, dönüşünde İstanbul’da Zeki Triko’da stilist olarak işe başlamış. Orada çalıştığı üç yıl boyunca Cindy Crawford, Claudia Schiffer ve Stephanie Seymour’un üzerinde gördüğümüz tüm harika mayo modellerini tasarlayan İzmirli Tolga daha sonra Beymen Academia’nın Ayakkabı Yarışması’nı kazanıp ödül almış. Sonrasında da onlara ayakkabı koleksiyonları hazırlamış. Derishow’da da kısa bir süre stilist olarak çalışan Tolga Çifçi, daha sonra Cosmopolitan, Vizyon, Esquire ve Harpers Bazaar dergilerine moda editörlüğü yapmış. Bir dönem Çukurcuma’da da bir atölye açan Tolga, Kuşadası’nda Hollandalı eşi Peter ile tanışınca her şeyi bırakıp onunla Amsterdam’a yerleşmiş. Son derece romantik ve büyülü bir havası olan ‘La Rosa Curiosa’ adlı butiğinde vintage kıyafetlerin yanı sıra kendi tasarımlarını da satan Tolga, Amsterdam’da ciddi bir müşteri kitlesine ulaşmış. Hatta geçen yıl yaptığı defile Hollanda basınında da yer almış. Amsterdam’ın en iyi otelinde Spa Müdürü olan eşi Peter ile artık Türkiye’ye dönmeyi istediklerini söyleyen Tolga, İzmir’i çok özlediği halde İstanbul’a yerleşmeyi düşündüklerini söyledi. Aslında, İzmir’e gelin demek istedim, ama daha fazla iş fırsatı bulabileceklerini söyleyince aksini iddia edemedim... Yine de yolunuz bir yıl içinde oralara düşerse La Rosa Curiosa’ya mutlaka uğrayın... Buralardan esip gitmiş farklılığın rüzgarını hissedeceksiniz...
Paris’te “Uzan”ları elimle koymuş gibi buldum
Arkadaşlarım fuardayken, kaldığımız Quartier Latin bölgesini geziyordum. Notre Dame Kilisesi’ni dolaştıktan sonra hemen yakınlarda, Rue Lagrange ile Rue du Fouarre’nin köşesindeki bir kafeye oturdum. Bana göre, seyahat sırasında diş fırçasından bile daha gerekli olan IPad’im ile internete bağlanıp maillerimi kontrol edecektim ki... Ağ listesini tararken, son derece tanıdık bir isim görünce, bir an afalladım. Tüm Fransızca ağ isimleri arasında “Uzan” adına rastlayınca içimden “Yok, artık” dedim. Yani, iki günlüğüne Paris’e gel, Uzan’ları elinle koymuş gibi bul... Hatta sinyal seviyesi o kadar güçlüydü ki acaba hemen üstümdeki binadalar mı diye düşündüm açıkçası... Tabii ağ kilitliydi, aslında aklımdan birkaç şifre tahmini geçmedi değil ama yine de hiçbirini denemedim. E, benden buraya kadar, gerisini de onları bulması gerekenler halletsin, değil mi?..
Paylaş