GÜLSİN ONAY, tanıdığım en hayat dolu kadınlardan biri.
Pozitif enerjisi, içtenliği, bu kadar büyük başarılarına rağmen; hayatlarında hiçbirşey başarmamış fakat havasından geçilmeyen kadınlarımızda yüzde birine bile rastlanmayan; çabasız mütevazılığı beni ona hayran bıraktı. Bu arada, en büyük teşekkürüm beni Gülsin Onay ile tanıştıran ve hatırım için bu güzel fotoğrafları çeken değerli fotoğraf sanatçısı, sevgili dostum Aykut Uslutekin’e..
Æ Piyano çalmaya nasıl başladınız?
Æ Annem piyanistti, dolayısıyla ilk hocam oldu. Stuttgart’dan mezun, İstanbul’da Cemal Reşit Rey’in öğrencisiymiş. Aslında profesyonel piyanist olarak yetişmiş ama biraz heyecan yaparmış. Belki de bu sebepten konser piyanistliği konusunda beni yetiştirdi ve hevesini aldı. Küçükken yeteneğimi ölçtürmek için solfej hocası Matmazel Teresa’ya götürmüştü. Kulağımı özellikle çok beğenmiş ve ’Bu çocuğun kulağında altın var’ demiş. Çıkar çıkmaz kulağımı karıştırmışım ’Altın nerede’ diye.
Æ Siz Harika Çocuklar Yasası ile yetişen son sanatçılardansınız. Yasayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Æ Bizim gelişimimize çok katkısı oldu. Aslında çok güzel bir fırsattı yaşımız geçmeden, gerekli yerlerde eğitim alabildik. 12 yaşımda Paris’e gitmeme rağmen, geç bulmuşlardı. Çünkü yaşım İdil Biret, Suna Kan’a göre biraz daha ileriydi. Gerçi biz gittiğimiz zaman o kadar ileri seviyedeydik ki, bizden çok daha büyük yaşlardan öndeydik. Beş senelik bölümü ben bir senede bitirdim.
Æ Kariyeriniz hep aynı hızla mı ilerledi?
Æ Paris’te, eğitimden sonra biraz kaldım, sonra Türkiye’ye döndüm. Daha sonra evlenip eşimle Almanya’ya gittim, kariyere dönüş süreci yaşadım. O arada duraklama dönemim oldu. Erken evlilik, annelik... Daha sonra bir yarışma kazanmak için hazırlık, beni heyecanlandırdı, müziğe döndürdü.
Æ Nasıl yarışmalardı bunlar?
Æ Marguerite Long Jacques Thibaud yarışmasında ’En İyi Ravel Yorumcusu Ödülü’ aldım Paris’te. Chopin yorumlarımdan dolayı ise Polonya Devlet Nişanı’nı Polonya cumhurbaşkanından aldım. Onun dışında da Rachmaninov yorumlarımdan dolayı çok önemli övgüler aldım.
JAPONYA’DA ADIMA ŞARAP YAPTILAR
Æ Bildiğim kadarıyla Japonya’da çok seviliyorsunuz. Sizce nedeni ne?
Æ Japonya’ya 80’li yılların sonlarında ilk defa gittiğimde önce Türk Büyükelçiliği’nde konser vermiştim. Japon prensi de gelmişti, çok beğendi ve önemli bir emprezaryosuna beni tavsiye etti. Benim için çok büyük bir turne düzenlendi. Bu konserlerden sonra orada bir program yayınlandı ve büyük bir kitle izledi. Büyük başarılar sağlandı, hatta adıma şaraplar yaptılar. Sonrasında da her iki senede bir Japonya’dan davet aldım, bugüne kadar 12 kez gittim. Orkestra turneleri oldu, çok önemli şeflerle çalıştım, Tokyo Filarmoni ile çaldım.
Æ Japonya’da başınıza gelen ilginç bir anınız oldu mu?
Æ Oranın önemli bir bestecisi var Mayuzumi, eserleri çok sevilir. Beni bir televizyon programına davet etti. O televizyon orkestrası ile Adnan Saygun’un Piyano Konçertosu’nu çaldırdı. Ama orkestra notaları yetiştiremedi provaya ve bir gecede notistler bütün orkestra için notaları elle yazdı. Sabah provaya yetiştirdiler. Bir de Tokyo Büyükelçiliği’mizde kalırken güvenlik kapısında kilitli kaldım. İki kapı arasında ayakta mahsur kaldım ve akşama konserim var. Önce panikledim, sonra terapiye başladım ve akşamki konserimin provasını o küçücük yerde, cam üzerinde yaptım. Ve tabii bu arada herkes panikle beni aramış. Birkaç saatte buldular, çok enteresan ve unutamadığım bir olaydır.
ALMANYA’DA BANA HARİKULADE PİYANİST DEYİP, ADNAN SAYGUN’U DA GÖKLERE ÇIKARDILAR
Æ Ahmed Adnan Saygun’un hayatınızda büyük önemi var değil mi?
Æ Adnan Saygun’a çok şey borçluyum. Bir kere kariyerimin temelini oluşturdu. Gerçi çok sert, son derece ketum ve içine kapanık yaşlı bir insandı. Ama benim ufkumu o kadar açtı ki. Bir süre sonra benim büyüğüm, babam kadar yakın hocam oldu. O da beni çok sevdi ve çocukları olmadığı için de beni bir nevi manevi kızları gibi benimsediler. Ölüm döşeğine kadar birlikteydik. Çok sıkı ve samimi bir ilişkimiz oldu. Yalnız öğrenci-hoca olarak değil, tüm bestelerini seslendiren bir yorumcusu olarak da. Bunun dışında da benim hayat felsefeme, genel kültürüme her şeyime damgasını vurmuş çok büyük bir insan. Dünyanın bu çağdaki en büyük bestecilerinden biri. Ne mutlu ki bizim topraklarımızdan çıkmış gerçekten şu anda dünya çapında tanınan bir Türk besteci Adnan Saygun.
Æ Sizce dünyada yeteri kadar biliniyor mu eserleri?
Æ Klasik çağdaş müzikte çok büyük isim. Tüm konserlerimde yani 59 ülkede eserlerini seslendirdim. Bunların arasında 20’yi aşkın ülkede orkest-ralarla, gerisinde de solo eserleriyle seslendirdim. Geçen sene 100. yılı olduğu için Londra Kraliyet Filarmoni Orkestrası ile çaldım. Benim en son yaptığım Adnan Saygun’un eserlerinden oluşan CD Almanya’da piyasaya çıktı. Almanya’nın en ciddi ve önemli gazetelerinden biri olan Frankfurt Allgemenia Zeitung’da önemli bir yazı çıktı. Benden "Harikulade Piyanist" diye bahsederken Saygun’un eserlerini de göklere çıkarmışlar.
ELGAR’IN İZMİR İÇİN BESTELEDİĞİ SMYRNA ADLI ESERİ TÜM DÜNYADA ÇALIYORUM
Æ İzmir’de sık konser veriyorsunuz. İzmir seyircisiyle iletişiminiz nasıl?
Æ İzmir çok farklı, müthiş sıcak dinleyiciye sahip. Olağanüstü orkestrası var. Orkestraların heyecanını çok seviyorum. Şehrin büyüsü beni çok çekiyor. Beş bin yıllık geçmiş ve zenginlik çok etkiliyor. İklimi, doğası olsun, tarihi eserleriyle, son derece açık fikirli insanlarının sıcaklığı, güzelliğiyle çok çekiyor. Elgar’ın "Smyrna" adlı bir eseri var ve çok fazla tanınmamasına karşın ben yurt dışı konserlerimde çalıyorum. Hatta dünyada bir çok yerde ilk defa benden dinliyorlar eseri. Elgar, 1905’te gemiyle önce İstanbul, sonra İzmir’e gelip bir hafta kalmış. İzmir’e aşık olduğunu, İzmir’in İstanbul’dan güzel olduğunu yazmış ve beste yapmış.
BAZEN HER GÜN AYRI BİR ŞEHİRDE KONSER
Æ Konser programınız hep çok yoğun, nasıl baş ediyorsunuz?
Æ Bugüne kadar 59 ülkede çaldım. Mesela 2 haftada 8 konserim oldu; St.Petersburg, İstanbul, Ankara, Antalya, İzmir, Eskişehir ve Bodrum... Bir keresinde 27 günde 21 konser vermiştim Japonya’da. Bazen her gün ayrı şehirlerde konser oluyor. Yıllardır bu tempoda olduğum için, üç hafta evde geçirsem yadırgıyorum. Çok da güzel metodlar buldum kendimi dinlendirmek için, artık yoğunluk hissetmiyorum.
Æ Bundan sonraki konser planlarınızda nereleri var?
Æ Taipei’de bir konserim, sonra tekrar Amerika ve Japonya turnelerim olacak. Yani uzaklar başlıyor. Daha sonra İngiltere’de konserlerim başlayacak. Zaten farklı yerlerde evlerim var. Bir evim Cambridge’de, bir evim İstanbul’da, bir evim Ankara’da, bir evim Bodrum’da..
İLERİDE TİYATROYU
DÜŞÜNEBİLİRİM
Æ Sanatçı olarak siz nelerle besleniyorsunuz?
Æ En başta beni besleyen şey müzik...Yorucu bir seyahat sonrası mesela 6 saat arabayı da kendim kullandığım halde bavulumu boşaltmadan doğru piyanonun başına gider bir saat çalışırım. O an yorgunluğum geçer, bana enerji veriyor. Doğayla ilgili her şeyden zevk alma yöntemlerim var, keyifli bir şeyler buluyorum kendimi dinlendirecek.
Æ İlerisi için planlarınız neler?
Æ 16 yaşımda Paris’teyken hobi olarak girdiğim tiyatro grubumuz çok meşhur olmaya başladı. Bordeaux’dan Marsilya’dan teklifler aldık. Piyano ile yürütemeyeceğimden ayrıldım. Tiyatro maalesef kursağımda kaldı ama ilerde düşünebilirim.
ÖNEMLİ BİR TÜRK SANATÇI OLMAK SÜRPRİZ DEĞİL
Æ Yurt dışından Türkiye’ye bakıldığında sanat hayatı ile ilgili neler görüyorsunuz?
Æ Aslında çok iyimserim bu konuda. İnanılmaz genç yetenekler var. Gittikçe artıyor ve bu da beni çok sevindiriyor. Yalnız müzikte değil, her alanda böyle. Bir bakıyorsunuz Harvard gibi sayılı okullarda Türkler en başarılı öğrenciler arasında, yarışmalarda dereceye girenler arasında. En büyük orkestralarda mesela Berlin Filarmoni’de bir klarnetçi, Münih Filarmoni’de bir kemancı Türk oluyor. Eskiden benim turnelerimin olduğu ilk dönemlerde Türk olarak ilk ben gidiyordum ve önceleri büyük şaşkınlık yaratmıştı. Ama artık böyle bir şey yok. Benden sonra bir çok Türk sanatçı oldu. Artık bir sürpriz değil Türk olarak bugün dünyada yer almak.
GÜMÜŞLÜK FESTİVALİ İLE ÖZEL BİR BAĞIM VAR
Æ Ödülleriniz arasında sizi en fazla heyecanlandıran hangisi oldu?
Æ Sevda-Cenap And Müzik Vakfı beni Onur Ödülü Altın Madalyası’na layık gördü. Ödüllerim arasında tabii ki ayrım yapamayacağım. Çünkü her birinde ayrı sevinç ve heyecan yaşadım. Ama artık en büyük heyecanı 5 yıldır düzenlediğim, sanat danışmanı olduğum Gümüşlük Festivali’nde buluyorum.
Æ Gümüşlük Festivali her yıl daha iyiye gidiyor değil mi?
Æ Yoktan var oldu festival, hayal olan bir şey gerçekleşti. Bu yüzden çok özel bağım var. Bodrum’da bir evim var. Bodrum’u çok seviyorum ve orada yaşamayı da. Özellikle yazın orada olmak bana çok ilham veriyor. İleriki planlarımda Bodrum’a yerleşmek var. Gümüşlük Festivali her sene daha iyiye gidiyor . Dünya çapında piyanistler, kemancılar geliyor ve hepsi arkadaşlarım, çok severek katılıyor. Çok küçük bir mekanımız var, ama çok önemli projeler oluşturuyoruz. Bu sene Bodrum Kalesi’ni de dahil ettik.