Paylaş
- Renklerle çalışmanız nasıl başladı?
- Renklere hep merakım vardı. Hatta bir dönem Londra’da Richmond Tiyatrosu’nda makyaj sanatçısı olarak çalışmıştım. Uzmanlık alanım özel efekt makyajlarıydı. Eğitmenim ise 1950-60’larda çok önemli filmlerde çalışmış, hatta Marilyn Monroe’ya, Kathreyn Hepbourne’a bile makyaj yapmış önemli bir sanatçıydı. O işi seviyordum ama yapmam gerekenin başka bir şey olduğunu hissediyordum.
- Sonrasında ne yaptınız?
- Renk psikolojisi eğitimi aldım. Birçok terapi eğitimi almıştım ama bunları hep renklerle birleştirmek istiyordum. Renk analistleriyle çalışarak renkleri inceledim. Özellikle yeni kurulan şirketlere logo ve sembolleri için seçmeleri gereken renkleri öneriyordum. Radyo ve televizyonlarda renklerle ilgili programlar yaptım. Özellikle ünlünün renk seçimlerini yorumladım.
Hiç kullanmadığınız renkler sizi daha çok anlatır
- Birini ilk gördüğünüzde, kıyafetinin renginden neler anlayabilirsiniz?
- Doğru rengi seçerseniz kişiliğinizi doğru yansıtabilirsiniz. Günlük kıyafetlerin renkleri insanların o günkü moduna göre değişir. Ama bazı kişiler üniforma gibi aynı renkleri giyer. Esas belirleyici olan günlük kıyafet değil gardrobunuzda bulunan renklerdir. Bir de renkleri nasıl sıraladığınız önemlidir. Ama en çok bilgiyi dolabınızda hiç olmayan renkler verir.
- Kırmızının çok güçlü olduğundan bahsedilir.
- Evet enerjiktir. Mesela kırmızı benim de favori rengimdir. Ama kendimle ilgili şunu keşfettim. Ben evimden uzakta olduğumda daha fazla kırmızı giyiyorum. Bu ev özlemi çektiğimi gösterir. Evden uzak olan kişiler koyu kırmızı hatta bordo giyebilir.
- Benim favori rengim mavi. Bu size ne ifade ediyor?
- İletişimi, konuşmayı sevdiğinizi gösterir. Ayrıca bilinçli, diğer insanlara karşı çok duyarlı hatta bazen kendilerini unutacak kadar duyarlıdırlar diyebiliriz.
Carl Jung’ın tanımıyla bilinçaltımız
- Burada nasıl bir çalışma yaptınız?
- Geldiğimden beri Atatürk’ün ülkeniz için önemli bir figür olduğunu biliyordum. O nedenle seçtiğim birine Atatürk, diğerine Türkiye, birine gençlik, bir diğerine atalarınız, birine de ülkenin bugünü rolünü verdim. Ama hiçbiri rolünü bilmiyordu. Sadece ben ve izleyenler kimin kim olduğunu biliyordu. Onlara, ‘Hissettiğiniz gibi oynayın’ dedim. Çok ilginç bir çalşma oldu.
- Mesela neler oldu?
- Gençlik rolü verdiğim kadın aniden öksürmeye başladı, nedenini bilmediğini, ama ağlamak üzere olduğunu söyledi. Atatürk’ü temsil eden kişi yere uzandı. Türkiye’yi ve atalarınızı temsil edenler Atatürk’ün yanında kalmaya çalıştı. En duygusal an gençliği temsil eden kişinin Atatürk’ü canlandıran kişinin ellerini tutarak kaldırmaya çalışması oldu. Ben de dahil salondaki herkes etkilendi. Ülkenizde bayrak ve Atatürk’e olan müthiş saygı ve sevgi beni etkiledi. Hatta birkaç gündür devamlı Atatürk hakkında okuyorum. Ciddi anlamda onu merak etmeye başladım.
- Peki bunları nasıl açıklıyorsunuz?
- Carl Jung bilinçaltını, kendi bilinçaltıyla atalarından kalan kollektif bilinçaltının bütünü olarak tanımlar ve bunların dahilinde hareket ettiğimizden bahseder. Kuantum fiziğinde ise buna morfogenetik alan denir. Herkeste olan, ama görünmeyen bir iletişim ağı diyebiliriz. Bu sufizmde de vardır.
Şamanizm dönemindeki tiyatrodan yararlanıyoruz
- Biz de mahalle baskısı denilen bir kavram var. Biz etrafımızdaki kişilerin hakkımızdaki düşüncelerinden etkilenip o yönde davranış gösterebilir miyiz?
- Kesinlikle. Mesela ben bir çalışmada bir yastığın sevgi olduğunu düşünerek katılımcılara ne hissettiklerini sordum. Birçok kişi ne olduğunu bilmeden onu kucakladı. Daha sonra aynı yastığın para olduğu düşüncesiyle geldim. Önce onu sevip koruyan bazıları istememeye ya da nasıl davranmaları gerektiğini bilmediklerini söylemeye başladılar.
- Biz nazara, kötü bakışa da inanırız.
- Mutlaka iyi, kötü enerji vardır. Ama bu kesinlikle sihir, büyü seviyelerinde düşünülmemeli. Biz daha çok kişilerin kendi problemlerine, onları sınırlayan düşüncelere yönelik çalışıyoruz. Tiyatronun geçmişine bakarsanız şamanizm dönemlerine kadar gittiğini göreceksiniz. Biz de bir nevi tiyatronun bu ilk şeklinden yararlanıyoruz.
İngilizler’in yüzde 82’si hayallerinden vazgeçtiği için işinden memnun değil
- Dinamik Tiyatro ile neyi amaçlıyorsunuz?
- Amacımız insanları kendilerine getirerek, gelişmelerine, hayallerini hatırlamalarına yardımcı olmak. Hayata dair tutkularını, yapmak istediklerini sorguluyoruz. Mesela İngiltere’deki araştırmalar 25-45 yaş arası kişilerin yüzde 82’sinin yaptığı işten memnun olmadığını gösteriyor. Gençken futbolcu, şarkıcı, sanatçı olmak isteyen bir sürü kişi iyi şartlardaki bir yaşam tarzı için mutsuz olmayı seçmiş.
- Peki ne yapabilirler, hele ev geçindiriyorlarsa nasıl baştan alacaklar?
- Baştan almasalar da mutlaka amatör olarak yapmak istediklerini yapmalılar. Mesela aslında tiyatrocu olmak isteyen, şartları iyi diye mühendis olan ama bundan nefret eden bir kadın vardı. Ona gençliğindeki tutkuyu hatırlattık ve hemen amatör bir tiyatro grubuna katılması gerektiğini söyledik. Yaptı ve mutlu oldu.
- Hayalleri hatırlamanın faydası ne
- Hayallerini hatırlamak ve sahiplenmek, bence insanların yenilenmesini, yaşama tutkularının güçlenmesini sağlar. Hatta bence böylelikle doğru zamanda doğru yerlerde olurlar ve önlerine doğru fırsatlar çıkar. O nedenle ne yaparsanız yapın hayallerinizi unutmayın ve asla vazgeçmeyin.
Babasının “Kadın çalışmaz” düşüncesinin etkisindeki kadın, işinde başarılı olmak istemiyordu
- Bilinçaltı inanışlar nasıl ortaya çıkıyor?
- İngiltere’de iş kurmak isteyen ama hep son anda vazgeçen bir kadın vardı. Dinamik tiyatro çalışmasında işi yapmak istediği ama başarı ve para kısmına yaklaşamadığını fakettik. Çünkü bilinçaltında babası ve ailesindeki erkeklerin, kadınların yerinin işyeri değil ev olması gerektiği düşüncelerinin etkisi altında olduğunu farkettik. Yani bilinçaltındaki bu inançla farkında olmadan kendi kendini sabote ediyordu. Şimdi başka bir ülkede büyük bir işin başında ve çok başarılı.
- Yani aslında kendi kaderimizi kendimiz mi belirliyoruz?
- Bir yere kadar evet.
- Çalışmalarınızı sosyal yardım projesi haline de dönüştürmüşsünüz..
Evet, Dinamik Kalpler Projesi kapsamında dünyayla iletişim kuramayan kişilerle çalışıyoruz. Mesela en son Nepal’deki öksüz çocuklar ve diğer çocuklar tarafından psikolojik, fiziksel şiddet gören çocuklarla böyle bir çalışma yaptık. Onlara cesaret, umut ve sevgi aşılamaya çalışıyoruz.
İnsanlara rollerini söylediğinizde içgüdülerini değil akıllarını dinliyorlar
- İngilizsiniz ama Portekiz’de yaşıyorsunuz. Bu nasıl oldu?
- Bir eğitim için Portekiz’e davet edilmiştim. Portekiz toprağına bastığım an kendimi İngiltere’den daha fazla evimde gibi hissettim ve orada yaşamaya başladım. Hatta Dinamik Tiyatro’yu orada kurdum.
- Dinamik Tiyatro nasıl ortaya çıktı?
- Renklerden diyebiliriz. Renk terapisi yaptırırken insanlara, “Kırmızı olsaydınız nasıl davranırdınız?” diye soruyordum. Herkesin olması gerektiğini düşündükleri gibi davrandığını farkettim, gerçek değildi. Bunun üzerine verdiğim rengi onlara söylememeye, sadece ‘Size bir renk verdim onu hissettiğiniz gibi hareket edin’ demeye başladım ve herşey değişti. İçgüdüleriyle hareket etmeye başladılar.
Paylaş