Paylaş
Adalar turum devam ediyor... Yunan Adaları burnumuzun dibi, ama orada rastladığım kadar çok turiste bizim kıyılarda neden rastlamıyoruz acaba? Özellikle İtalyanlar sanki kendi ülkelerinde deniz yokmuş gibi tüm adalara yayılmışlar. Kos ve Samos’u turist gözüyle geziyorum ben de ama Girit ortak tarihimiz ve kültürümüzden dolayı değişik tatlar bırakıyor bende. Çevremden o kadar çok Girit anısı dinledim ki, turist gibi hissedemiyorum Girit’te...
Rehber Yorgo ile karşılaşıyorum
Girit 4. durağımız. Eşim ve oğlumun ata toprakları olduğundan daha bir özenliyim bugün. Heraklion alışveriş merkezi, binaları ile bir şehir görünümünde. Yakınında bulunan tarihi şehir Knossos’a gidiyorum her turist gibi. Kapıdan girmemle daha önce röportaj da yaptığım Girit’in tek Türkçe bilen rehberi Yorgo Papadopulas ile karşılaşıyorum. Sağolsun bana nerelere gidebileceğimi anlatıyor.
Girit Meydanı’nda İzmir Kebap
Onun tavsiyesiyle Tarih Müzesi’ne gidiyorum ve Girit’teki Osmanlı kalıntılarını görüyorum. Aslında bunun için müzeye gitmeye gerek yok, sokakta da bir çok şeye rastlamak mümkün. Meydana yakın eski Türk hamamı ve çeşmesi şimdi bir kahvehane olarak kullanılıyor. Meydanda İzmir Kebap isimli bir restoran görüyorum. Sahibi Yunan, fakat o da akrabalarının geldiği topraklara hürmeten bu ismi koymuş.
Girit mutfağı mucizesi
Girit mutfağı malum. Ben de az biraz vakıfım, ama yine de bol Girit mamulü hatta 3 tane Girit yemek kitabı alıyorum. Meğer Girit mutfağı, Akdeniz mutfağından bile üstünmüş, en uzun yaşayanlar da Giritlilermiş. Bu konuda çok ciddi araştırmalar var ama bunlar ayrı bir yazı konusu...
Kos, Türk teknesinden geçilmiyor
5. gün Kos’tayım. Kos’ta Bodrum’a yakınlığından dolayı Türk bayraklı tekne dolu. Daha önce sık geldiğimden biraz dinleniyorum Kos’ta. Oldukça popüler olan adada yine birçok turist var çoğu da İtalyan. Acaba, diyorum, burnumuzun dibine kadar gelen bu İtalyanlar bizim ülkeye de geçiyorlar mı? Sanmıyorum, çünkü bize bu kadar çok İtalyan turist geldiğini hiç duymadım.
Jane kılığındaki Litvanyalı garson
Kos’ta Tarzan Plajı diye bir yerde denize giriyorum. Aslında şehir içinde ve kalabalık, ama uzaklara gidecek halim yok. Jane kılığındaki garson kız Ivona ülkesi Litvanya’da psikoloji eğitimi görüyormuş. Yazları da Kos’ta çalışıyormuş. Gemiden indiğimi duyunca çok ilgileniyor, içinin nasıl olduğunu soruyor ve önünde hatıra fotoğrafı çektiriyor. O kadar yakın olmasına rağmen Türkiye’ye hiç geçmemiş. ‘Neden’ diyorum ‘e, vize lazım bende yok’ diyor.
Matematikçi Pitagor’un adası Samos
Ve son ada favorilerimden Samos... Neredeyse adadaki son arabayı kiralıyorum. Kokkari, Karlovassi’den sonra ünlü matematikçi Pitagor’un şehrine gidiyorum. Burada Pitagor heykelinin önünde resim çekildikten sonra harika bir kalamar yiyorum ve yoluma devam ediyorum. Samos çok büyük bir ada. Kuşadası Dilek Yarımadası’na uzaklığı neredeyse 800 metre. Doğası da aynı orası gibi çok güzel ve yeşil.
Manolates’teki Alman etnograf ‘Bardak Türklerin’ diyor
Yemyeşil bir yoldan tırmanarak Manolates Köyü’ne çıkıyorum. Özellikle seramik alanında çok ilerlemiş Manolates. Sokakta seramik sanatçıları çalışıyor. Oraya yerleşen Etnograf bir Alman kadından, suyu belli bir seviyeden sonra dışarıya veren ve Pitagor’un bulduğu varsayılan bardağı alıyorum. Etnograf Alman, araştırmaları sonucunda Pitagor ve maskara denen su oyunları bardaklarının aslında Türkiye’den geldiğine inandıklarını anlatıyor. Doğrusu benzerlerini gördüm, ama kökeni hakkında fikrim yok. Akşam olunca biraz da sevinçle gemiye dönüyorum çünkü bu kez kendi şehrimde uyanacağım...
Paylaş